Erdoğan, kitlelere hitap etme becerisi, parti tabanını harekete geçirme yeteneği ve başarılı kampanya stratejisi sayesinde 1994 yılından bu yana hiçbir seçimi kaybetmedi. Ancak Erdoğan, AKP’nin mecliste yeniden tek başına iktidar olmasını sağlayacak çoğunluğu ele geçirmesi açısından kritik önem taşıyan son seçimlerde arka planda kalmayı tercih etti.
Carnegie Vakfı’nın Brüksel’deki uzmanı Sinan Ülgen, 7 Haziran seçimleri sonrasında Erdoğan’ın, seçim kampanyasına katılmasının olumsuz sonuç doğurabileceğini öğrendiğini söylüyor. Erdoğan’ın anket sonuçlarına büyük önem verdiğine işaret eden Ülgen, anayasal olarak tarafsız olması beklenen cumhurbaşkanının seçim kampanyalarında aktif olmasının partisine desteği artırmayabileceğini anladığı görüşünde.
Haziran ayındaki seçimlerde, AKP adına alenen kampanya yapması Erdoğan’a yönelik eleştirilerin artmasına yol açmıştı. Muhalefet, her gün bir vesileyle konuşan Erdoğan’ın bu şekilde devlet bütçesinden partisi için kullandığını iddia etmişti.
1 Kasım seçimleri öncesinde ise Erdoğan, hem geride kalmayı tercih etti hem de anayasanın cumhurbaşkanının yetkilerini genişletecek şekilde değiştirilmesi gerektiği yolundaki talebini dile getirmekten kaçındı.
Anketlere göre, halk, bu tür bir değişikliğe şiddetle karşı. Muhalefet partileri de özellikle bu noktadan hareketle, Erdoğan’ı, Türkiye’yi otoriter bir rejime sürüklemekle suçladılar ve bu konuda seçmenden destek buldular.
Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Semih İdiz, AKP kurmaylarının, Erdoğan’ın seçim konuşmalarının partinin değil, kendi yararına ve yetkileri genişletilmiş cumhurbaşkanlığı hedefine dönük olduğu sonucuna vardıklarını dile getiriyor.
Cumhurbaşkanı, her ne kadar AKP ile ilişkisini kesmiş olsa da, hala partinin kontrolünün büyük ölçüde Erdoğan’da olduğu biliniyor. Bazı uzmanlar, 1 Kasım’da AKP’nin seçimlerde istediği sonucu alamaması durumunda, Erdoğan’ın partideki rolünün tartışmaya açılacağını iddia ediyor.