Erişilebilirlik

Fethullah Gülen’in ölümü Washington-Ankara ilişkileri için ne anlama geliyor?


Uzmanlar, Fethullah Gülen'in ölümünün Türk-Amerikan ilişkileri için nasıl bir etkisinin olabileceğini VOA Türkçe'ye değerlendirdi.
Uzmanlar, Fethullah Gülen'in ölümünün Türk-Amerikan ilişkileri için nasıl bir etkisinin olabileceğini VOA Türkçe'ye değerlendirdi.

Türkiye geride bıraktığımız haftaya, Fethullah Gülen’in ABD’de öldüğü haberiyle başladı. Hizmet ya da Gülen hareketi olarak bilinen; ancak 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin arkasında olmakla suçlayan Ankara’nın FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) olarak tanımladığı yapılanmanın lideri olan Gülen, 83 yaşında Pennsylvania’da tedavi gördüğü hastanede öldü.

Ölüm haberinden bu yana Türkiye’nin gündemi hızlı değişse de Fethullah Gülen, ABD-Türkiye ilişkilerinin yavaşlamasının aktörlerinden biriydi.

28 Şubat sürecinde "Gülen örgütlenmesi" hakkında hazırlanan iddianamenin ardından, 1999’da sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ABD’ye gitmişti. Gülen o tarihten bu yana Pennsylvania eyaletindeki Saylorsburg kasabasında yaşıyordu.

Ancak 2016’daki darbe girişiminden kısa bir süre sonra dönemin ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) komutanı Joseph Votel’in Aspen Güvenlik Forumu’nda yaptığı açıklamaların ardından, Ankara-Washington hattında gerilim daha da tırmandı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki muhataplarının hapse atıldığı ve Türkiye’deki gelişmelerin IŞİD’le mücadeleyi olumsuz etkilediğini söyleyen Votel’i ‘darbecilerin yanında yer almakla’ suçladı

Erdoğan’ın “Bunun kararını vermek senin haddine mi? Sen kimsin, bir defa haddini bileceksin. Zaten darbeci senin ülkende, darbeciyi senin ülkende besliyorsunuz” sözlerine Beyaz Saray’dan tepki gelmiş, Başkan Barack Obama’nın “Bu spekülasyonun bu tarz beslenmesi, Türkiye’yle ilişkilerimizi etkiler. Şu anda Türkiye’yle yakın ilişki içindeyiz” sözleri basına yansımıştı.

Ankara, Washington ile arasında 1981’den bu yana yürürlükte olan iade anlaşmasına dayanarak, uzun süredir Gülen'in Türk yargısına teslim edilmesini istiyordu. Adalet Bakanlığı yetkilileri, aralarında anayasal düzeni ortadan kaldırma, silahlı terör örgütü kurma, Cumhurbaşkanı’na suikast, usulsüz dinleme gibi suçların da bulunduğu 27 farklı suçtan Fethullah Gülen için ABD’ye yedi kez iade talebinde bulundu.

Ancak Türkiye'nin Gülen'in iadesi için defalarca yaptığı çağrılara rağmen, ABD delil yetersizliğini gerekçe göstererek bu talebi reddetti. Darbeye karıştığını şiddetle reddeden ve suçlamaları siyasi amaçlı olarak nitelendiren Fethullah Gülen, ABD'de hiçbir zaman bir suçla itham edilmedi.

Bu durum, özellikle Suriye'deki iç savaşın sona erdirilmesi ve mülteci akınıyla başa çıkılabilmesi için Türkiye'nin işbirliğine ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, ABD’nin YPG’ye desteği ve Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemlerini almasının yanında, Washington ile NATO müttefiki arasında uzun süre bir gerilim noktası oluşturdu. Türk kamuoyunda, Gülen’in Türkiye’yi zayıflatmak için görevlendirilmiş bir Amerikan varlığı olduğu teorileri destek kazandı.


Washington ise Fethullah Gülen ve yapılanmasını siyasi bir yapılanma olarak görmüyordu. Eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Richard Outzen VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “örgütün farklı kollarıyla çok farklı deneyimler yaşamış olan ABD’nin bu örgütü öncelikle bir eğitim girişimi ve toplumsal bir hareket olarak gördüğüne” dikkat çekiyor.

ABD Kongresi’nin Araştırma Servisi’nin raporlarında da “Gülen hareketi Türkiye, ABD ve dünyanın çeşitli ülkelerinde Gülen ya da öğretileriyle bağlantısı olan bir dizi birey, eğitim kurumu ve diğer kuruluşlardan oluşur. Bu öğretiler, etkili Türk-Kürt ruhani lider Said Nursi (1877-1960) ve çeşitli Sufi geleneklerinden esinlenen, belirgin bir Türk İslam anlayışından geliyor. Gülen'in İslam yorumu terörizmi kınamakta, dinler ve kültürler arası anlayışı teşvik etmekte ve sosyopolitik alanda ‘demokrasi değerlerini, evrensel insan haklarını ve özgürlükleri’ alenen destekliyor” deniyor.

Ölümünün açıklandığı gün Biden yönetimi, “ülkede yaşayan özel şahıslarla ilgili yorumda bulunmayacaklarını” bildirerek, Fethullah Gülen ile ilgili soruları yanıtsız bıraktı. Ancak hala yanıt bekleyen birçok soru var.

Gülen’in ölümü Washington-Ankara hattına canlılık getirir mi?

VOA Türkçe’nin konuştuğu Amerikalı ve Türk analistler, Fethullah Gülen’in ölümüyle, Ankara-Washington hattında önemli bir sorunun ortadan kalktığını kabul ediyor.

Düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nden Türkiye uzmanı Alan Makovsky, uzun ikili sorunlar listesinden bir sinir bozucu meselenin çıktığını; ancak aslında Türkiye'nin bir süredir ABD'nin Gülen'i iade edeceğini beklemediğini düşünenlerden.

“Dolayısıyla bunun ABD-Türkiye ilişkilerindeki denklemi dramatik bir şekilde değiştirdiğini düşünmüyorum. Bu mesele son birkaç yıldır az çok bir kenara bırakılmış meselelerden biri” diyen Makovsky, ABD-Türkiye ilişkilerindeki asıl zor meselelerin S-400 ve ABD'nin YPG'ye verdiği destek olduğu görüşünde.

VOA Türkçe’ye konuşan Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen de Gülen meselesinin önemini yitirmesi ve diğer zorluklar hakkında Makovsky ile aynı görüşte. Ancak Ülgen, ilişkileri “tahriş eden bir sorunun doğal nedenlerle ortadan kalkmasının” ilişkilere olumlu bir etkisi olacağını düşündüğünü söyledi.


Washington’daki düşünce kuruluşlarından Carnegie Vakfı kıdemli araştırmacısı Emekli Büyükelçi Alper Coşkun ise Türkiye-ABD ilişkilerinde çok can yakıcı bir sorun doğal olarak sona erse de arka planda Türkiye-ABD ilişkilerinin zaten daha olumlu bir yönde ilerlemeye başladığı fikrinde.

Coşkun, VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, “Benim görüşüme göre, Türkiye-ABD ilişkilerinde olumlu yönde bir ivme unsuru zaten mevcuttu. Dolayısıyla Fethullah Gülen'in vefat etmiş olması bu ivmeyi arttırabilir ya da arttırmayabilir, ancak bunun belirleyici bir faktör olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Washington Enstitüsü Türkiye Masası Direktörü Soner Çağaptay da, “Çünkü şu anda Ankara'ya F-16 satışı ve İsveç'e NATO üyeliği anlaşması nedeniyle bir sıfırlanma sözkonusu ve bu da ilişkilerde ileriye dönük gerçekten olumlu bir ivme yarattı” diye konuştu.

VOA Türkçe’ye konuşan Çağaptay, “Türkiye'nin alımı nedeniyle yaptırımlara maruz kaldığı S-400 meselesine bir çözüm bulunabileceği konuşuluyor” iddiasında da bulundu.

Türkiye’nin ABD’den iadesini istediği diğer Gülen destekçilerine ne olacak?

2018’de dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Washington ziyaretinde Gülen hareketi ile bağlantılı 84 kişinin iade talebi listesini ABD yönetimine iletmişti. 2022’de Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, darbe girişimi sonrası Türkiye, ABD’den aralarında Gülen’in de bulunduğu 227 kişinin iadesini istedi. Ancak aralarında Türk kamuoyunun yakından tanıdığı Hakan Şükür, Ekrem Dumanlı, Emre Uslı, Cevdet Türkyolu, Kudret Ünal gibi isimlerin biri bile iade edilmedi.

Çağaptay, Gülen'in darbe emrini verdiğine dair yazılı, e-posta, kısa mesaj ya da mektup gibi maddi kanıtlar bulmanın zorluğuna dikkat çekiyor ve “Dolayısıyla sözlü olarak yapılan her türlü mesajlaşmanın bir mahkemede kanıtlanması elbette hayli güç olacaktır” diyor.

Richard Outzen ve Alan Makovsky de ABD’de bakanlıkların, ABD hükümetinin bu konudaki yaklaşımında bir farklılık görmüyor.

Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü yapılanmayı ABD’nin bir eğitim girişimi ve toplumsal hareket olarak gördüğünü hatırlatan Outzen, “Dolayısıyla bu, kapatılması zor bir uçurum ve bu nedenle Washington'u örgütte terörle bağlantılı şüpheliler olduğuna ikna etmek gibi kanıtlayıcı bir görevin Ankara için daha kolay olmayacağını düşünüyorum. Dolayısıyla bu süreçte gerçek bir değişiklik olacağını sanmıyorum” dedi.


Makovsky de, “Bence şu ana kadar ortaya çıkmamış yeni bir bilgi ortaya çıkmadığı sürece bu konuda bir hareket göremiyorum. Türkiye bize ‘biz sadece Gülen'i istemiyorduk, onun ortaklarının da iadesini istiyoruz’ demek istiyorsa, o zaman ABD-Türkiye ilişkilerinde küçük bir fırtınaya bir süreliğine neden olabilir ama dinecektir” diye konuştu.

Washington'daki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nden Aslı Aydıntaşbaş ise farklı bir noktaya dikkat çekiyor.

“Bazıları 2016’daki darbe girişimi nedeniyle haksız yere cezalandırıldılar. Darbe girişiminin ardından yaşanan hukuki süreç, darbecilerle Gülen'in daha masum takipçilerini aynı kefeye koydu ve ölümü de Türk hükümetine, hareketi sadece takip eden ve sohbetlerine katılan Gülencileri, darbecilerden ve bu grubun gerçek liderlerinden ayırmak için bir çaba gösterme fırsatı sunuyor” diyor.

Sinan Ülgen, “Türk hükümetinin bu iadelerden bazılarını gerçekleştirme stratejisinin devam edeceğini düşünüyorum. Gülen'in ölümünden sonra Ankara'nın bundan vazgeçeceğini sanmıyorum” diyenlerden.

Nick Danforth ise Ankara’nın Gülen'in gidişiyle birlikte, hareketin ABD'de yürüttüğü sayısız yasadışı faaliyeti ele almak için daha büyük, daha sistemik ve büyük olasılıkla daha etkili bir politikaya yeniden odaklanmasını olası görmüyor.

Ancak Danforth, “Bu işin heyecan verici bir hal almasının tek yolu, ‘Gülen'in halefi kim olacak’ gibi bir tartışmanın, hareketin varlıklarının kontrolü için ABD mahkemelerinde yürütülmesi gereken yasal bir savaşa dönüşmesi. İşte o zaman muhtemelen çok ilginç şeyler öğrenebiliriz” diyor.

Gülen hareketinin geleceği ne olacak?

Fethullah Gülen’in ölümüyle birlikte yapılanmanın yine liderinin kim olacağı ile ilgili isimler Türk basının yazılıp çizilmeye başlandı bile. Bu isimlerin çoğu, Pennsylvania’da Gülen’ın yanı başında yer alan isimler.

VOA Türkçe’nin konuştuğu ABD’deki uzmanlar da “taht oyunları” yaşanacağı; ancak, bunun Gülen hareketinin zaten zayıfladığı gerçeğini değiştirmeyeceği konusunda hemfikir görünüyor.

Aslı Aydıntaşbaş, “Hareketin artık daha parçalı olacağını ve yurtdışında varlığını sürdüreceğini düşünüyorum” derken Alan Makovsky de yapılanmanın “karizmatik bir lidere çok odaklandığını” söyleyerek, "Gülen'in arkasında bıraktığı eserlerin ya da kişiliğinin gelecekte dinamik bir hareketi sürdürmek için yeterli olacağını sanmıyorum” görüşünü paylaşıyor.

Richard Outzen ise Hizmet olarak da bilinen hareketin geçmişte, Gülen’in şahsına bağlanmış okullar, işletmeler gibi birçok koldan oluşan, merkezi bir yapı olduğunu hatırlatıyor ve bunların merkezi olmayan bir ağ olarak devam edeceğini düşünüyor.

Outzen, “Ancak bu ağın bir lideri olmazsa stratejik vizyonu kaybedeceği açık. Bu hareketi ilk elden çok iyi tanımıyorum ama Gülen’in yerine geçmek için bir güç mücadelesi olacaktır. Bence hareketin belirli şeyleri zorlayan tutarlı bir siyasi varlık olarak etkinliği, Washington'da çok kurnaz bir siyasi nüfuz sahibi olması, örneğin kamu gündemini takip etmesi zarar görecek. Ancak iş kolları muhtemelen ayakta kalacak çünkü bunu yapmak için farklı yerlerde birçok şey yapan çok sayıda insan var” diye konuştu.

“FETÖ örgütü kendini yeniden canlandırabilir mi, bilemiyorum. Bunu söylemek gerçekten zor” diyen Alper Coşkun ise, hareketin sadece varlık göstermesinin bile, rahatsızlık vermeye devam edeceği anlamına geldiğine dikkat çekti.

Coşkun, “Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Gülen'in ölümünün ardından Türkiye'nin bu örgütün yurtdışındaki kalıntılarıyla mücadelesi devam edecektir. Bence bu, ABD dahil bu örgütlerin kalıntılarına evsahipliği yapabilecek tüm potansiyel ülkelerin akıllarında bulundurması gereken bir husus” ifadelerini kullandı.

  • 16x9 Image

    Dilge Timoçin

    Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu Dilge Timoçin mesleğe 2000 yılında NTV'de başladı. 2008'de Habertürk TV'ye transfer oldu, dış haber sorumlusu olarak görev yaptı. ShowTV'de dış haber editörü ve spiker olarak çalışan Timoçin, sonrasında Al Jazeera Türk'e geçti; Al Jazeera İngilizce için prodüktörlük yaptı. Dilge Timoçin VOA Türkçe'ye katılmadan önce Reuters, Deutsche Welle gibi yabancı basın kuruluşlarıyla çalışıyordu

Forum

XS
SM
MD
LG