Erişilebilirlik

Fransa’nın yeni Başbakanı Michel Barnier kimdir?


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Michel Barnier’yi başbakan olarak atadı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Michel Barnier’yi başbakan olarak atadı.

Fransa’da 52 gün süren hükümet krizi, yeni başbakanın atanmasıyla sona erdi. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından Ulusal Meclis’i feshederek, ülkeyi erken genel seçimlere götüren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, merkez sağcı politikacı Michel Barnier’yi başbakan olarak atadı.

Fransa’nın Avrupa’da en çok tanınan diplomatı, Dışişleri ve AB’den sorumlu eski bakanı, AB adına İngiltere’nin AB’den çıktığı Brexit müzakerelerini yürüten baş müzakereci “Bay Brexit” Michel Barnier, Fransa’nın yeni başbakanı oldu.

Elysee Sarayı’ndan yapılan açıklamada, Barnier’den “ülkeyi bütünleştiren bir hükümet kurmasının istendiği ve hükümet üyelerini seçmede tümüyle özgür olacağı” belirtildi.

Türk diplomasisinin de yakından tanıdığı bir isim olan Michel Barnier, Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başladığı dönemde, Fransa’da Türkiye’yi en çok savunan isimlerden birisi oldu.

En genç milletvekilinden en yaşlı başbakana

Kendi deyimiyle siyasete “14 yaşında Charles de Gaulle’ün yanında” başlayan Michel Barnier, 1978’de 27 yaşında, Savoie bölgesinden en genç milletvekilli seçildi. De Gaulle’cü “sosyal sağ” akımın önemli isimlerinden ve AB’ye güçlü desteğiyle tanınan Barnier; Mitterrand, Chirac ve Sarkozy dönemlerinde 4 ayrı hükümette bakanlık yaptı: 1993-1995 yıllarında Edouard Balladur Hükümeti’nde Çevre Bakanı, 1995-1997 yıllarında Alain Juppe Hükümeti’nde AB’den Sorumlu Bakanı, Mart 2004-Mayıs 2005 yılları arasında Jean Pierre Raffarin Hükümeti’nde Dışişleri Bakanı, 2007-2009 yılları arasında François Fillon Hükümeti’nde de Tarım Bakanı olarak görev aldı.

Ardından Avrupa Birliği’nde politika yapan Michel Barnier, özellikle 2016-2021 yılları arasında AB adına İngiltere ile Brexit müzakerelerini yürüten isim olarak tüm Avrupa’da “Bay Brexit” adıyla tanındı. Brexit müzakereleri sırasında “AB ülkeleri arasındaki pozisyonları uyumlandırmak, müzakerelerin ilerleme aşamasında şeffaf olmak, güçlü müzakere yürütmek ve son hedeften asla taviz vermemek” şeklinde dört aşamada sıralanan “Barnier metodunu” yarattı.

Daha sonra Barnier, 2021'de yeniden Fransız politikasına döndü ve partisi Cumhuriyetçiler (LR) içinde, 2022 cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan ön seçimlerde aday adayı oldu. Ancak yarışı 3’üncü sırada bitiren Barnier, aktif siyasete ara verdi.

Son olarak Temmuz ayında AP seçimlerinden sonra ismi yeniden “AB Komisyonu Başkanlığına aday isimler” arasında geçti. Barnier, ön seçimler sırasında uluslararası medya tarafından, tecrübesi, müzakere gücü ve uzlaşmacı kişiliğiyle “Fransız Joe Biden” olarak da adlandırıldı.

Temmuz ayında, erken seçimlerin ardından Macron’un Başbakan adayları arasında da ismi geçti. Ancak Olimpiyat oyunları ve yaz tatilinin ardından yürütülen müzakerelerde eski sosyalist Başbakan Bernard Cazeneuve ile eski sağcı Çalışma Bakanı Xavier Bertrand'ın isimleri öne çıktı. Her iki isme de sağ ve soldan onay gelmeyince, Macron, “uzlaşmacı başbakan adayları” içinden Barnier’yi seçti.

Tüm siyasi partilerden “uzlaşmaya açık” isimlerle yeni bir hükümet kuracağını açıklayan Barnier, erken seçimler sonrası üç büyük blok şeklinde bölünen Ulusal Meclis’ten, 289 salt çoğunluğu aşarak, güvenoyu almak zorunda.

Erken seçimlerden birinci çıkan sol birlik hareketi Yeni Halk Cephesi’ni oluşturan dört sol parti, Macron’un kendi önerdikleri isim olan Lucie Castets’e görevi vermemesine karşı çıkarak, “Barnier’ye güven oyu vermeyeceklerini” açıkladı.

Radikal sol Boyun Eğmeyen Fransa'nın (LFI) lideri Jean-Luc Melenchon, Macron'un sağ bir ismi başbakan atayarak “sandıktan çıkan sonuca saygı duymadığını” söyledi ve tüm solu bu kararı protesto etmeye çağırdı.

Ancak tek başına Meclis’in en büyük grubunu oluşturan aşırı sağ parti Ulusal Bütünleşme (RN) Barnier’in daha önce dile getirdiği gibi “güvenlik, kamu harcamaları ve göç” konularında adım atması durumunda, güvenoyu verebileceklerini açıklayarak, yeşil ışık yaktı. Böylece tüm sağın desteğini alma şansını yakalayan Barnier’nin, kendi partisi Cumhuriyetçiler (LR), iktidar partisi Rönesans ve ona destek veren merkez sağ partilerin de oylarıyla güvenoyu alma umudu doğdu.

AB-Türkiye müzakereleri öncesi Dışişleri Bakanı

Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın iktidarında, 2004-2005 yılları arasında Dışişleri Bakanı görevini üstlenen Barnier, Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda en çok çalışan Fransız diplomatlardan birisi oldu. Chirac ile birlikte Türkiye’nin AB’ye katılımını savunan Barnier, Mart 2005’te görevinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, Türkiye 3 Ekim 2005’te AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı.

Barnier, 14 Ekim 2004 tarihinde, Türkiye’nin AB’ye katılmasına ilişkin yapılan Meclis oturumunda, hükümet adına söz alarak, sert eleştirilere rağmen Türkiye’yi savundu.

“Türkiye ve Finlandiya Paris’e eşit uzaklıkta”

Barnier o konuşmasında, “Haritaya baktığınızda ilk olarak Türkiye ile Finlandiya'nın Paris'e eşit uzaklıkta olduğunu görürsünüz. Her şeyden önce beğensek de beğenmesek de Türkiye orada; haritaya bakın. Türkiye orada ve orada kalacak. General de Gaulle'ün 1963'te Şansölye Adenauer ile yaptığı görüşmede Türkiye'nin Avrupa misyonunu ve iki halkın ekonomik kalkınma ve bağımsızlık konusundaki yakınlaşma arzusunu memnuniyetle karşılamasının nedeni budur. Bu nedenle kırk yıldır Türkiye ile sadece ticaret değil, siyaset de yapıyoruz. Türkiye bizim sınırımızdır. Sorun bu sınırın iç mi yoksa dış sınır mı olmasını istediğimizdir. İstikrara, güvenliğe ve ortak ilerlemeye olan ilgimizi sorgulamalıyız: Bu büyük ülkeyi sosyal piyasa ekonomisi ve insan hakları kampına, Avrupa kampına sürdürülebilir bir şekilde nasıl sabitleyebiliriz? Benim gözümde, bu demokrasi ve medeniyet projesini, yani Avrupa projesini bir gün bizimle paylaşabileceğini ona kanıtlama fırsatını vermekle olur. Türkiye'nin kendini kanıtlama fırsatından mahrum bırakılmasının sorumluluğunu üstlenebilir miyiz? Buna inanmıyorum” ifadeleriyle Türkiye’nin katılımına güçlü destek verdi.

Barnier, AB’nin 2016’da Türkiye ile yaptığı Göçmen Geri Kabul Anlaşması’nı değerlendirirken Opinion gazetesine verdiği söyleşide, “Göç kriziyle karşı karşıya kalan AB’nin Türkiye ile anlaşması, üyeliği için kısa yol olmayacak, müzakereler tek tek başlıklar halinde sürdürülür ve zaten her üye devlet bunu daha sonra onaylamadan Türkiye üye olamaz” diyerek, Türkiye konusunda daha sert bir çizgiye geçti.

De Gaulle’cü politikacı bugün, “hem Türkiye hem de AB’den kaynaklanan nedenlerle, mevcut koşullarda Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını” savunuyor.

Forum

XS
SM
MD
LG