Üçüncü Gezi davasında verilen mahkumiyet kararları yalnız Türkiye’de değil uluslararası kamuoyunda da büyük tepki yarattı.
Taksim Dayanışması kararı Taksim’de düzenlediği basın açıklamasıyla protesto ederken, avukatlar Çağlayan Adalet Sarayı önünde yeniden Adalet Nöbeti’ne başladı. Hrant Dink Vakfı da tüm tutukluların serbest bırakılması yönünde çağrıda bulundu.
13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına eleştiri yüklü açıklamalar yalnızca muhalefette bulunan CHP, HDP, İyi Parti çevreleriyle sınırlı kalmadı.
Abdullah Gül: ‘‘İleride utanılacak bir yargılama süreci olarak anılacak’’
T24’ten Murat Sabuncu’ya konuşan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de "zaten hukuk ve insan hakları alanında imajı bozuk Türkiye’ye ancak daha fazla zarar vermek isteyenlerin böyle bir karar alabileceği" görüşünü dile getirdi.
Abdullah Gül, ‘‘Kavala ve arkadaşlarıyla ilgili karar kamu vicdanını çok derinden yaraladı. Beni de çok üzdü. Bu dava yargılama süreci açısından da ileride utanılacak bir yargılama süreci olarak anılacaktır. Osman Kavala gibi servet sahibi bir insan hoş vakit geçirmek yerine insanlık meseleleriyle uğraşmasının bedelini ödüyor, bu çok acı. Yargıtay kararına kadar bu insanların hapiste olması çok çok üzücü, vicdanları yaralayıcı bir durum. Türkiye için de inanılmaz yük oldu bu karar’’ dedi.
ABD, Avrupa Birliği, Fransa ve Almanya da ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarla karara ilişkin derin endişe duyduklarını ve Türkiye’den insan hakları ve hukuk devletine saygı gösterilmesini istediler.
Af Örgütü: ‘‘Siyasi güdümlü maskaralık’’
En başından beri davayı yakından takip eden Uluslararası Af Örgütü de mahkemenin kararını bağımsız sesleri susturma çabası olarak yorumladı.
Örgütün Avrupa Bölgesel Ofisi Direktörü Nils Muižnieks, “Mahkemenin kararı akla mantığa sığmıyor. Yargı yetkilileri, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs gibi temelsiz suçlamaları destekleyecek herhangi bir kanıt sunmakta defalarca başarısız oldu. Bu haksız karar, Gezi Davası’nın yalnızca bağımsız sesleri susturma amacı taşıyan bir girişim olduğunu gösterdi. Bu siyasi güdümlü maskaralık halihazırda Osman Kavala’nın sivil toplum aktivizmi nedeniyle dört buçuk yıldan uzun süredir devam eden keyfi tutukluluğuna sebep oldu. Bugün verilen aşırı sert mahkumiyet kararlarının temyiz sürecinde, Osman Kavala ve diğer kişilerin derhal serbest bırakılması için çağrı yapmaya devam ediyoruz” sözleriyle kararı eleştirdi.
Adalet Bakanı: ‘‘Türk yargısı bağımsızdır’’
13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına dönük eleştirilere yaklaşık 2,5 ay önce Abdulhamit Gül’ün görevden alınmasıyla Adalet Bakanı olarak atanan Bekir Bozdağ yanıt verdi.
Ankara’da gazetecilere değerlendirmelerde bulunan Bozdağ, ‘‘Buradan herkesi hukuk devletinin asgari gereklerine saygı duymaya davet ediyorum. Hukuk nasıl işleyecekse yasalarımızda bellidir. Öyle işliyor ve öyle de işlemeye devam edecektir. Ne ABD'nin ne de başka bir ülkenin Türkiye'nin yargılamasıyla ilgili söz söylemeye hakkı yoktur. Onlar kendi işine baksınlar. Amerika kendi hukuk sistemine baksın, Almanya kendi hukuk sistemine baksın. Kendi işlerine baksınlar. Türkiye'nin iç işlerine karışmak Amerika'ya da Almanya'ya da düşmez. Türk yargısı bağımsızdır. Beklentilerine göre mahkemede devam eden bir yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek kabul edilebilir bir şey değildir’’ dedi.
Avukat Aytaç: ‘‘Amaçları toplumu korkutmak ve sindirmek’’
Bununla birlikte, Türkiye’deki birçok avukat Adalet Bakanı’ndan farklı düşünüyor. Bu kişilerden biri de yeniden başlayan Adalet Nöbeti’nin mimarlarından Kemal Aytaç.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Aytaç, ‘‘Bunlar mahkeme değil infaz bürosu. Mahkemeler muhakeme yapar, infaz bürosu ne yapar? Verilen işi yapar. Bu arkadaşlar yargıç değil infaz memuru. Niye? Çünkü bu ülkeyi yöneten siyasi iktidar ve siyasetin başı talimat verdi. Bu adam (Kavala) gözaltına alındığında bu adamın ‘ajan’ olduğunu ‘casus’ olduğunu söyledi. Peki ne oldu? Bu mahkemede casus olmadığı konusunda karar verdi ve beraat etti. Peki şimdi cumhurbaşkanının özür dilemesi gerekmiyor mu? Bu mesele avukatlık ya da hukuk meselesi değil. Bu mesele adliye koridorlarının dışına çıkmıştır, bu toplumsal meseledir. Dolayısıyla bu toplumsal meseleyi toplum çözecektir. Halkın kamuoyunun tepkisi çözer. Bunu yaparken amaçları korkutmak sindirmek’’ dedi.
Naipoğlu: ‘‘Hukuk tekniği açısından ilginç bir yargılama’’
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Naipoğlu da "19 Şubat 2020’de 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği beraat kararı ortada dururken bu yeni yargılamada bir önceki davanın üzerine herhangi bir yeni delil ekleyemeyen 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet kararı vermesinin hukuk tekniği açısından ilginç olduğunu" ifade etti.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Naipoğlu, ‘‘Bundan iki yıl önce ilk derece mahkemesinin kararından sonra bölge idare mahkemesi verilen cezanın kararlarına dayanak olan delillerin hukuka aykırı olması nedeniyle hükme esas alınamayacağı gerekçesiyle bu kararları bozdu ve geri gönderdi. Ondan sonra yeniden bir yargılama süreci başladı. 30. Ağır Ceza’nın yargılamadan sonra 13. Ağır Ceza yargılama sürecine başladı. Hukuk tekniği açısında ilginç taraf şu ki yeni yargılama sürecinde hiçbir delil ortaya koymadığı halde ve önceki delillerin kanuna aykırı olduğu yüksek mahkemece tespit edildiği halde dün tamamen bu delillere dayanılarak yeniden mahkumiyet kararı verildi. Üç kişilik heyetin bir üyesi bu dediğim gerekçeleri ortaya koyarak karşı oy verdi. İkiye bir oy çokluğuyla oraya çıkan bir karar oldu’’ dedi.
Avukat Taşçı bundan sonraki hukuki süreci anlattı
Dünkü duruşmada tutuklanan Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın avukatı Akçay Taşçı, bundan sonraki hukuki süreçle ilgili VOA Türkçe’ye bilgi verdi.
Taşçı, ‘‘İlk aşamamız bu tutuklama kararına itiraz. Yargı pratiğinde umutlu olduğumuz bir konu değil. Hemen 14. Ağır Ceza Mahkemesi bakacak o itiraza. Umutlu değiliz ama kanuni itirazımızı yapacağız. Bundan sonraki aşama istinaf olacak. Bölge Adliye Mahkemesi’ne gideceğiz. Duruşma açabilir de açmayabilir de. Daha önce duruşma açmadan bozma kararı vermişti. Bozma kararı verebilir ya da kararı onayabilir. Onarsa Yargıtay başvurumuz olacak. Tutuklamayla ilgili 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan itirazdan sonra bir Anayasa Mahkemesi başvurusu yapacağız. Doğrudan tutuklama kararına ilişkin bir başvuru olacak’’ diye konuştu.
‘‘Cumhurbaşkanı her konu denk geldiğinde cezasız bırakmayacaklarını söylüyordu’’
Akçay Taşçı, savunma tarafının mahkemenin son kararını hiç beklemediğini de ifade etti.
Taksim Dayanışması’nın üç üyesinin avukatı, ‘‘Dosyanın başından beri çok büyük bir hukuksuzluğun ortasında debeleniyoruz. İki kere beraat almış bir dosyadan bahsediyoruz. Genel iklimden ceza vereceklerini anlıyorduk. Bu dosyayı cezasız bırakamayacakları memleketin en yüksek mertebesindeki yetkililer tarafından söylenmişti. Ceza bekliyorduk ama tutuklama beklemiyorduk. Tutuklama dediğimiz de bir tedbir. Bu dosyada yurtdışından gelen insanlar var. İlk yargılama başladıktan sonra tutuksuz yargılandılar. Cumhurbaşkanı her konu denk geldiğinde cezasız bırakmayacaklarını söylüyordu. Buradan ceza alacaklarını bildikleri halde hiçbir yere gitmediler. Gitmeyeceklerini duruşma salonunda ve dışarıda beyan ettiler. Hiçbir kaçma şüphesi oluşturacak durum yoktu ama mahkeme de utanmadan bunu söyledi. Kaçma şüphesi olması gerekçesiyle tutuklama kararı verdi’’ ifadelerini kullandı.