Erişilebilirlik

Güvenpark Saldırısı Mağduru Aileler Devlete ve Yargıya Tepkili


Ankara'da 13 Mart 2016’da yaşanan ve geçtiğimiz hafta davası sonuçlanan Güvenpark Saldırısı’nda yakınlarını kaybeden aileler, devlet tarafından yalnız bırakıldıklarını ve gerçek suçluları ortaya çıkaracak bir yargılama yapılmadığını düşünüyor.

Ankara’da terör örgütü PKK’ya bağlı Kürdistan Özgürlük Şahinleri’nin (TAK) üstlendiği ve 36 can kaybına neden olan Güvenpark Saldırısı’na ilişkin yargı sürecinde ilk aşama, 21 Kasım günü sonuçlandı. PKK mensubu Seher Çağla Demir’in beraberindeki Özgür Ünsal ile birlikte 34 HGH 44 plakalı çalıntı araçla saldırıyı düzenlemesi, saldırı planlayıcısı Vahit Ayçil’in yurtdışına kaçması gibi tartışmalar ise sona ermedi.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, bombalı araç saldırısında rol oynayan üç sanık hakkında müebbet hapis cezalarına imza attı ancak savcılık mütalaasında cezalandırılması talep edilen 7 sanık hakkında ise beraat kararı verdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, dava sonucuna ilişkin yazılı bilgilendirmesinde kararı temyiz edeceğini duyurdu. Ancak karara itirazı olan sadece başsavcılık değil terör saldırısında evlatlarını, yakınlarını kaybeden aileler de karardan dolayı rahatsızlık duyuyor.

Aileler, sürpriz bir şekilde karar aşamasına gelindiğini belirttikleri davada savcılık iddianamesiyle sınırlı bir yargılama yapıldığını belirterek, talep ettikleri pek çok araştırma yapılmadan, gerçek suçlular ve ihmali olanlar tespit edilmeden karar alındığını vurguluyor. Saldırı üzerinden 2,5 yılı aşkın zaman geçtiğini ancak bugüne değin devletten anlamlı destek görmediklerini de belirten aileler, devletin terör mağdurları arasında ayrımcılık yaptığını ve dava sürecinde de olayın kapatılmak istendiğini düşündüklerini ifade ediyor.

Güvenpark Saldırısı Mağduru Aileler Devlete ve Yargıya Tepkili
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:06:47 0:00

Güvenpark Saldırısı’nda yakınlarını kaybeden aileler, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını kendilerine ücretsiz hukuki danışmanlık hizmeti veren Avukat Tülay Bekar’ın bürosunda toplanarak değerlendirdi. Davada karar verildiği gün görüş aldığımız ve saldırıda babası Muharrem Çermik (80), annesi Bağdat Çermik (75) ile kardeşi Perihan Çermik’i (55) kaybetmiş olan Tuncay Çermik de abisi Yusuf Çermik ile birlikte toplantıdaydı. Saldırıda 20 yaşındaki oğlu Elvin Buğra Arslan’ın yitiren anne Nalan Arslan ile baba Yusuf Arslan, 16 yaşındaki kızı Destina Peri Parlak’ı kaybeden Hacer Parlak da.

Toplantı sonrasında aileler adına anneler olarak Nalan Arslan ve Hacer Parlak, VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladı. Yine aileler adına, Güvenpark’taki anma etkinliklerinde de sözcülük görevini üstlenen emekli albay Faruk Dinç, VOA Türkçe’ye görüşlerini aktardı.

Ücretsiz olarak dava süreci üstlenen hukukçulardan birisi olan Avukat Tülay Bekar da hukuki açıdan yerel mahkeme aşamasında verilmiş olan ilk kararı VOA Türkçe’ye yorumladı. Bekar, “Bir süredir Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birlikte özellikle gizli tanıklık ve diğer müesseselerle bazı dosyaların şekillendirildiği bir dönemde bu dosyanın da tam layıkıyla yerine getirildiğini, derinlemesine araştırıldığını ve suçluların bulunup ortaya çıkarıldığını söylememiz mümkün değil. Biz gerçek suçlulara ulaşılmadığını düşünüyoruz” diye durumu özetledi.

Dava sürecindeki hayal kırıklıkları neler oldu?

Anneler Nalan Arslan ve Hacer Parlak, her ikisi de iki yıllık dava sürecinde hiçbir taleplerine olumlu yanıt alamadıklarını ve adeta üstü örtülmüş bir dosyayla kenara itildiklerini söylüyor.

Nalan Arslan, “Biz sanıklarla ilk yüzleştiğimizde aslında olayın boyutlarını anlamaya başladık. Bunun bir hazırlık aşaması var. Ayak işlerini yapan insanlar var. Arkasında, bu olayı gerçekleştiren insanlara sanki eskortluk yapan birileri var. Bu insanların yolları açılmış, emir veren biri var, organize eden birileri var. Ama bizim önümüzde ilk etapta 11 sanık vardı. Bu sanıklar grubundan her biri aslında bir zincirin halkası olduğunu, her biri kendine düşen bir görevi yerine getirdiği için bizim böyle bir acı yaşadığımızı öğrendik. Bu davadaki iddianame eksik bırakılmış çok fazla husus var. İnanınız bu iddianameyi sabahlara kadar hiç uyumadan en az 50 kere altını üstünü çizerek okumuşumdur. Biz avukatlarımız aracılığıyla bu eksiklikler hakkında araştırma yapılması için dilekçeler verdik. Ama hiçbir araştırma yapılmadı. Davayı sadece önümüzdeki sanıklarla sınırlandırıldı. Hukukçu değilim ama bir anne olarak ekstra hiçbir araştırma yapılmadığına göre önünüze sunduklarımız bunlar, bununla idare edeceksiniz diye algılıyorum” diyor.

Güvenpark Saldırısı Mağduru Ailelerden Devlete ve Yargıya Tepki
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:12:08 0:00

Hacer Parlak da, “Dava başladığı andan itibaren kamuoyu ilgisizliği üzücüydü. Hatta ilk duruşma günü adliye önünde bir basın açıklaması yaptık ama sadece TRT kameramanı oradaydı. Böylesine bir davada ilk gün dahi hiçbir basın kuruluşu orada değildi. Hiçbir siyasi parti orada değildi. Muhalefet partilerinden bireysel olarak katılanlar oldu. Dava başladı ve dosya savcılıkça hazırlandığı dosya gibi yani başladığı gibi bitti, kapandı. Dosya bizimle ilgili yeni bir ara karar olmadı. Bizim talep ettiğimiz, araştırılmasını istediğimiz kişilerden veya onlar dışında yeni yakalanan, tutuklanan da olmadı. Dosyada aslında karanlık olan hiçbir şey aydınlatılmadı, bu istenmedi. İlk iki duruşmada farklı bir heyet vardı ama sonrasındaki davayı da bitirme kararı alan mahkeme heyeti, hiçbir şekilde konuyu araştıracak adım atmadı, tanık olarak gelenlere bile soru sormaktan acizdi, soru sormuyordu” dedi.

Emekli Albay Faruk Dinç ise, Türkiye’nin emniyet birimlerinden birisi olan Jandarma bünyesinde yıllarca görev almış birisi olarak yargılama sürecini tecrübesiyle değerlendirdiğinde de ne yazık gönül rahatlığıyla “devlet, Emniyet’i ile MİT’i ile her şeyi araştırdı” diyemediğini söylüyor. Dinç, “Aileler olarak avukatlarımız aracılığıyla defaten taleplerde bulunmamıza rağmen bunlar hiç incelenmedi, bir kısmı reddedildi bir kısmı görmezden gelindi. İncelenseydi ne olacaktı? Belki olayla ilgili diğer şahıslar yakalanacaktı. Belki şu anda çok cüzi miktarlara ceza almış olanlar bağlantıları çok daha net ortaya konacağı için daha yüksek cezalarla cezalandırılacaktı. Bunlar yapılmadı” ifadelerini kullandı.

Devlet saldırıyı yeterince araştırdı mı? Kamu görevi ihmali var mı?

Dinç, emekli bir güvenlik teşkilatı mensubu olarak “devlet elinden geleni yaptı” demek istediğini ama böyle olmadığını da söylüyor. Saldırıda “ihmal” olduğunu da kaydeden Dinç, “Öncesinde istihbaratlar, haberler var. Hemen üç hafta öncesi Merasim Sokak’ta bir saldırı yaşanmıştı ve canlı tanıklarından birisi olmuştum. Bu saldırı üzerine ‘Bütün tedbirler alınacak, her şey yapılacak, Ankara’ya özel güvenlik önlemleri vesaire’ gibi açıklamalar yapıldı. Peki sadece ne yapıldı? Kızılay’dan İçişleri Bakanlığı’nın önüne doğru olan yan yol beton bariyerler ile trafiğe kapatıldı. Güvenpark gibi yerlerde insanlar için tedbirler alınmadı. Ondan önce 10 Ekim’de Ankara Garı’ndaki saldırı nedeniyle Ankara Emniyet müdürü görevden alındı. Vekaletler idare edildi. Ne zamana kadar biliyor musunuz? Güvenpark saldırısı olunca iki gün sonra apar topar bir emniyet müdürü atandı. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti 5 ay bir emniyet müdüründen yoksun olarak bunları yaşadı. Yan yolu kapatıp bakanlıkları ve devlet kurumlarını korumaya aldınız, insanlarımızı almadınız ki kendinizi korumaya aldınız devlet kurumlarını, devlet binalarını insanlar önemlidir binalar değil insanların gençlerin yaşaması önemlidir” sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Güvenpark Saldırısı Mağduru Aileler Devlete ve Yargıya Tepki Gösterdiler
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:13:16 0:00

Hacer Parklak da, “Kızılay alelade bir yer değil bana göre sadece Ankara’nın değil haritada baktığınız zaman Türkiye’nin kalbi. Meclis’e 100 metre, Genelkurmay’a 100 metre mesafede aslında Ankara’nın en iyi korunan yerlerinden birisi Kızılay. Bu olayın Kızılay’da olması gerçekten olağanüstü bir şey. Orada o eylemi yapabilmek de olağanüstülük gerektiriyor. Seçim öncesi yapıldığı için bana göre korku ve kaygı amaçlı idi. Bence mesaj, ‘Başkentte biz bunu yapabiliyoruz, yaptırabiliyoruz, sıradan insanlar ölebilir’ idi hepimize. Ankara’da her gün binlerce kişi oradan geçiyor, bugün geçmesek ertesi gün geçiyoruz” diye konuşuyor.

Nalan Arslan da, Adli Tıp Kurumu’nun önünde 12 saat bekledikten sonra oğluna kimlik tespiti yapılarak cenazeyi alabildiklerini kaydediyor. Oysa saldırgan Seher Çağla Demir’in 2 saat içerisinde bir parmak parçasıyla kimlik tespiti yapılarak Tekirdağ’daki ailesinin Ankara’ya getirildiğini söyleyen Arslan, “Devlet aslında böylesine hızlı DNA testi yapabilecek, aile getirtebilecek güce sahipti. Ama benim oğlum 12 saat sonra tespit edilerek bana verilebildi. Kimseyi töhmet altında bırakmak için konuşmuyorum ama cevaplarını aradığınız şeyler bunlar. Hem de çok yoğun bir şekilde. Mesela ABD Büyükelçiliği ile Alman Büyükelçiliği’nin vatandaşlarını uyarması, yine TÜRGEV Vakfı’nın öğrencilerini uyarması dolayısıyla böylesi bir patlama olabileceğine dair işaretler olması söz konusu. Ama halkın hiçbir şeyden haberi olmaması. Yani bazı şeyler biliniyor muydu? Bunlar hep bizim kafamızdaki sorular” diyor.

Vahit Ayçil nasıl yurtdışına kaçabildi?

Anne Arslan, dosyada saldırgan Seher Çağla Demir’in Suriye’den Türkiye’ye girişini sağlayan Vahit Ayçil’e de dikkat çekiyor. Bu şahsın ne Ankara’da ne de başka bir yerde kimliğini gizlemeye dahi gerek duymadığını belirten Arslan, oysa Güvenpark Saldırısı öncesinde aynı yıl Ağustos’ta Sultanbeyli Polis Karakolu’na yapılan saldırı dosyasında da Ayçil’in adının geçtiğini kaydediyor. Arslan, dava sırasında kendilerine Ayçil’in “kırmızı bülten” ile arandığı bilgisi verildiğini söyleyerek, “Ancak İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesini sıklıkla tarıyoruz. Ama o listede Vahit Ayçil ismini, fotosunu göremiyoruz. Kamuoyuna deşifre edilmemiş birisi nasıl aranıyor, anlamıyoruz” sözleriyle tepkisini dile getiriyor.

Arslan, “Bu şahsın arandığını hatta hakkında 50 yıla kadar hapis cezası istendiği düşünülürse Ayçil’in ve yanında Seher Çağla Demir’in de kendi kimliklerini kullanarak Ankara’da böylesine rahat hareket etmeleri için farklı bir özgüven içerisinde olmaları gerekir diye düşünüyorum. Ayçil, kimliğini gizlemeden hatta kendi kimliğiyle araç da kiralayarak kendini nasıl bu kadar güvende hissetmiş? En az 3 kez Güvenpark’ta keşifler yapmışlar. O tarihlerde saldırı ihbarları varken nasıl bu kadar rahat hareket etmişler? Vahit Ayçil patlamadan hemen sonra kiraladığı bir araçla Kızılay AVM’den çıkıyor. Aracı kiralayan şirket sahibi, sadece Ankara içi kullanım için kiralanmış araç şehir dışına doğru yol alınca ve tabii bir de o gün Güvenpark’taki saldırı olunca hemen ilgili makamlara arıyor, 155 Polis İmdat hattını arıyor. Polise ‘Benim şu isimdeki şahsa kiraladığım araba Ankara dışına gidiyor, durdurulması gerekiyor’ ihbarını yapıyor. Ama buna rağmen o kiralık araç hiç durdurulmuyor ve Vahit Ayçil Şanlıurfa’ya kadar kontak kapatmadan gidiyor, sonrasında oradan sınır ötesine kaçıyor” diyor.

Dosyadaki “Hacı” kod adlı şahsa neden ulaşılmıyor?

Faruk Dinç ise, iddianamede “Hacı” kod adıyla yer alan ancak kimlik tespiti yapılmamış şahsı vurguluyor. Dinç, iddianameye bakıldığında sanık ifadeleriyle “Hacı” kod adlı şahsın talimatıyla patlayıcı, bomba yapımında kullanılacak maddelerden söz edildiği ve bunların bir yerlere gömülmüş olduğunu kaydediyor. Dinç, hatta iddianamede patlayıcı madde gömülü yerlere ilişkin görüntüleri içeren bir veri depolama aletinden söz edildiği ve bunun devletin elinde olduğunu belirtiyor. Dinç, “Sanıklardan ikisi, ‘Hacı’ kodlu şahıs ile beraber maddeleri gömdükleri ve gömü yerleri görüntülerini Hacı’ya teslim ettiklerini söylüyorlar. Bunlar savcılıkta mevcut. Yani Hacı’ya teslim edilmiş görüntüler ele geçirilmiş ama Hacı yok. Halen Hacı’nın açık kimliği tespit edilmiş değil. Oysa bu Hacı, Türkiye’nin birçok yerine bu patlayıcı kimyasalları gömen, gömdüren kişi. Hacı kodlu şahsa ait açık eşkal tarifi de var. Sanıklar adamı tarif etmiş ama robot resim dahi yapılmamış. Biz Hacı’nın araştırılmasını, açık kimliğini ortaya çıkarmak gerektiğini dile getirdik. Ama yapılmadı” diye anlatıyor.

Devlet ve kamuoyu terör kurbanlarını unuttu mu?

Güvenpark Saldırısı Mağduru Aileler Devlete ve Yargıya Tepki Gösterdi
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:10:52 0:00

Anne Hacer Parlak ise, kamuoyuna ve medyaya Güvenpark saldırısı hatta Türkiye’de son beş yılda gerçekleşmiş bütün saldırıları unuttukları için tepkili olduğunu söylüyor. Parlak, “Davamızı başta siyasi partiler olmak üzere herkes kamuoyu gündeminde tutup ilgilenmeliydi. Çünkü oradaki benim kızımdı ama herhangi birisi olabilirdi. Yarın Ankara’da yeni bir patlama olmayacağının hiçbir garantisi yok. Aslında olay olmamış gibi davranılıyor. Geçen 13 Mart’ta Güvenpark’ta anma toplantımızda görüyoruz ki daha ikinci yılında insanlar bize ‘Niye buradasınız?’ diye soruyor. Çünkü unutturulmak isteniyor. Ne yeni tutuklama yapıldı davada ne de kamu görevlileri ihmali araştırıldı. Davada unutturulmak için hızlıca bitirildi” diyor.

Devlet eliyle terör kurbanları arasında ayrımcılık yapıldığını da söyleyen Parlak, “Mesela Kızılay’da neden ‘15 Temmuz Meydanı’ yazıyor? Oysa 13 Mart’ta Güvenpark Saldırısı öncesinde olmuştu. O tabelayı her gördüğümde içim daha çok acıyor. Ama değersizlik politikası izleniyor. Bizim çocuklarımız, Gar’da ölenler, Merasim Sokak’ta ölenler değersiz görülüyor. Biraz değer verilmiş olsa ailelere yani bizlere daha farklı yaklaşılması gerekmiyor mu? Devlet, 15 Temmuz'dakilere farklı davranmadı mı? İnsanlar kendi istedikleri için meydanlara çıktı yani ya da dolaylı bir şekilde çıkarıldı. Ama onlara şehit gözüyle bakılıyor. Mesela onlar için Karşıyaka'da toplu mezar yeri var. Bizim de böyle bir talebimiz olmuştu ama 13 Mart’takilere toplu yer gösterilmedi. Neden? Biz uzaydan gelmedik ki bizim çocuklarımız bu ülkede doğdular, bizler Türk vatandaşıyız” ifadelerini kullanıyor.

Dayı Faruk Dinç de, “Özellikle unutturulmaya çalışılan bir olayın mağdurlarıyız. Tabii ki devletin resmi görevlisi olan polis asker bekçi, memur açısından şehitlik veya gazilik yasal çerçevede değerlendirilecektir. Peki ya diğerleri? Bazı hukuki düzenlemeler ile sivil şehit ilan edilenler? Ama bizim sevdiklerimize şehit dahi demediler. Açıkçası bir başka terör örgütü FETÖ’nün katlettiği insanlara devletin ne kadar büyük olduğunu, ne kadar güçlü olduğunu ve ne kadar şefkat dolu olduğunu gördük değil mi? Onlara nasıl koştu devlet her şeyiyle. Peki bir diğer terör örgütü PKK’nın katlettiği bize niye gelmediniz? Bu insanlar da öğrenci, memur işçi, emekli, çaycı, taksici yani Türk halkı ve devlet buna gelmedi. Devlet samimi iki damla gözyaşı dökmedi. Bize kimse gelmedi. Halen de gelmiyorlar” diyor.

  • 16x9 Image

    Yıldız Yazıcıoğlu

    Yıldız Yazıcıoğlu, 1994-1998 döneminde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mesleğe 1997 yılında Cumhuriyet’te stajyer olarak başladı. 1998-2000 döneminde yüksek lisans eğitimine devam etti. 2000 – Mayıs 2009 döneminde Milliyet’te mesleki kariyerini cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği noktasına taşıdı. 2009 - 2011 yıllarında ABD’nin başkenti Washington DC’de kariyerini sürdürdü ve farklı medya kuruluşları için temsilcilik – yorumculuk görevlerini yürüttü. Bu dönemde VOA Türkçe’de eğitim aldı ve görev yaptı. Ardından Ankara’ya dönüşünde Habertürk TV’de, ArtıBir TV’de görevler üstlendi. Şu anda VOA Türkçe ekibinde görev almayı sürdürüyor.

STÜDYO VOA

Adams soruşturmasında sorgulanacak yeni Türk işadamları var mı? – 30 Eylül
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG