Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2024 yılına ait Hayvansal Üretim İstatistikleri’ne göre Türkiye’de toplam hayvan varlığı arttı. Büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2,4 artarak 16 milyon 986 bine, küçükbaş hayvan sayısı ise yüzde 4,8 artarak 54 milyon 903 bine çıktı.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan tarım uzmanları, bu seviyedeki hayvan varlığının Türkiye nüfusunu beslemekte yeterli olmadığını söylüyor. Tarım Bakanlığı’nın piyasadaki arz-talebi dengelemek ve fiyatları düşürmek için 15 yıldır aralıksız sürdürdüğü hayvan ithalatı politikasını eleştiren uzmanlar, ithalata ayrılan kaynağın giderek artan maliyetlerle boğuşan yerli üreticilere destek olarak aktarılması gerektiği görüşünde.
“Nüfus artarken hayvan varlığının azalmasıyla et ve süt üretiminde sıkıntılar yaşanıyor”
2024’te Türkiye’de toplam hayvan sayısının dört yıl öncesine kıyasla düştüğüne dikkat çeken tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, “2020’de büyükbaş 17,9 milyon baştı. Yani bugün 1 milyon baş daha az hayvanımız var. Küçükbaş da 2020’de 57 milyona kadar ulaşmıştı. Zaten bu hayvan varlığı bizim için yeterli değil ki 2010 yılından bu yana Türkiye kesintisiz olarak hem hayvan hem de et ithalatı yapıyor. Nüfus artarken hayvan varlığının azalmasıyla, et ve süt üretiminde sıkıntılar yaşanıyor. Et ve süt fiyatları Türkiye’de en çok konuşulan ürünler. Özellikle besi hayvanlarındaki yetersizlik nedeniyle et fiyatlarının sürekli arttığını görmek durumundayız. Bu da hem yüksek maliyetler hem de üreticideki fiyatların düşük olmasından kaynaklanıyor” dedi.
TÜİK rakamlarına göre, Türkiye’de nüfusun 55 milyon olduğu 1991 yılından bu yana hayvan sayısının sınırlı artması da dikkat çekiyor. 1991’de toplam hayvan varlığı, 63 milyon 535 bin 611 baş iken 2024 yılında nüfustaki artışa karşın 71 milyon 888 bin 927 başa ulaştı. Türkiye’de büyükbaş hayvan sayısı 2003’te 9,9 milyona, küçükbaş hayvan sayısıysa 2009’da 26,8 milyona kadar düşmüştü.
“En büyük maliyet her zaman yem oldu”
Gelinen noktada yerli üreticilerin hayvancılıktan çekilmesinin nedenlerini açıklayan Yıldırım, “En büyük maliyet her zaman yem oldu. Yem hammaddelerinde Türkiye zaten dışa bağımlı. Süt hayvancılığı yapacaksan damızlık hayvan, besicilik yapacaksan besi hayvanı lazım. Önce hayvanı ithal ediyorsunuz. Sonra hayvana vereceğiniz yemi ithal ediyorsunuz. Bunlar hep ciddi maliyetler. Bakım maliyeti çok yüksek. Çünkü çoban bulunamıyor. O da ithal. ‘Afgan çoban olmasa hayvancılık yapamayız’ diyen bir Ticaret Bakanımız var” diye konuştu.
Ticaret Bakanı Ömer Bolat, geçen Temmuz ayında Sabah Gazetesi’ne verdiği röportajda “Ürün o kadar çok ki, çiftçi toplayacak adam bulamıyor. Ciddi bir elemansızlık problemi var. Bu açık yabancı işçilerle de kapatılamıyor. Örneğin bugün 25 bin Afgan çoban gitse tarım, hayvancılık kalmaz” ifadelerini kullanmıştı.
“Hayvan sayılarının yerine konması gerçekten uzun zaman alacak bir konu”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Dr. Hakan Çakıcı da hayvancılığın azalmasında bölgesel sorunlar yaşandığını anlattı.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi olan Çakıcı, “Geçmiş dönemlerde özellikle Türkiye küçükbaş hayvan varlığıyla övünen bir ülkeydi. Ama geldiğimiz noktada maalesef küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayımız yeterli değil. Hayvancılığımız öncelikle Doğu Anadolu bölgemizde çok yaygın ve etkiliydi. Fakat burada gerek iklim değişikliği ile meraların kaybı sözkonusu oldu gerekse zaman içerisinde terörün etkisiyle bu otlatma ve çobanlık sistemindeki sorunlar nedeniyle, hayvancılıkta maalesef geriye gitme oldu” dedi.
Çakıcı, “Hayvan sayısındaki gerileme nedeniyle gıda güvenliği anlamında vatandaşın ete ulaşması için mecburen ithal rejimine geçilmiş oluyor. Bu ithalat zorunluluktan, piyasadaki fiyatı dengelemek için yapılıyor ama süreç içerisinde yerli üretimi de geliştirecek tedbirlerin alınması gerekiyor. Bunlara bir an evvel geçilmesi gerekiyor ki bu hayvan sayılarının yerine konması gerçekten uzun zaman alacak bir konu” ifadesini kullandı.
“Her yapılan ithalat üreticiyi üretimden biraz daha uzaklaştırıyor"
Tarım uzmanı Yıldırım ise gelinen aşamada hayvan ithalatının artık zorunluluktan çıktığı ve iktidarın tercihine dönüştüğü görüşünde.
Kuraklık yaşanması ve hükümetin hayvancılık destek politikalarının değişmesiyle hayvan varlığının en düşük seviyeyi gördüğü 2010 yılından bu yana ithalata ara verilmediğini vurgulayan Yıldırım, “Bu artık ithalat sarmalına döndü. Hayvan varlığı azalıyor, fiyatlar artıyor, fiyatlar artınca bunu düşürmek için tekrar ithalat yapılıyor. Her yapılan ithalat üreticiyi üretimden biraz daha uzaklaştırıyor. Et ve Süt Kurumu normalde 1952’de kurulduğunda ülke hayvancılığını geliştirmek ve üreticiyi desteklemek amacıyla kurulmuştu. Ama 2010 yılından bu yana bir ithalat ofisi gibi çalışıyor” dedi.
Ramazan ayında da Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Et ve Süt Kurumu tarafından 40 bin baş kasaplık hayvan temin edilerek piyasaya sunulacağı kararı alındığını hatırlatan Yıldırım, “2024’ün başlarında 400 liraya kadar çıkan karkas et, şu anda 370-380 liraya geldi. Bunun daha da altına düşmüştü. Bir üretici daha önce 400 liraya sattığı karkas eti, şimdi bu kadar maliyetler artmasına rağmen daha düşük fiyatla satıyor. O da zarar edince sektörden çekiliyor. O yüzden hayvan varlığı bu nedenle azalıyor. Ramazan’da önlem alıp ‘et fiyatı aman artmasın’ deyince bir anlamda baskılıyorsunuz piyasayı. Daha sonra o baskı daha büyük fiyat artışlarına neden olabiliyor. Zaten bunu artık piyasada da biliyor, o yüzden Ramazan’ı beklemeden zamlar yapılıyor. Bu ertelenen zamlar yapıldığı için Ocak ayı enflasyonu yüzde 5’in üzerine çıktı” şeklinde konuştu.
“Bundan sonra Türkiye istese bile bazı dönemler hayvan da bulamayacak”
İktidarın ithalata dayalı politikasının gıda güvenliğini tehdit eden boyutu olduğunu da kaydeden Yıldırım, “Elbette ithalat gerekiyorsa onu da yapabiliriz ama bunu planlı bir şekilde yapmak ve Türkiye’nin hayvan ıslahını, hayvan ırkını geliştirip kendi ihtiyacı olan hayvanları Türkiye’de üretmek gerekiyor. Çünkü bundan sonra Türkiye istese bile bazı dönemler hayvan da bulamayacak. Bugün Uruguay’dan, Brezilya’dan hayvan alıyoruz. Ama Uruguay ve Brezilya artık ‘Ben size artık hayvan vermeyeyim, et satayım’ diyor. Çünkü onlar açısından katma değeri daha yüksek. Dolayısıyla Türkiye’nin kendi üretimini arttıracak bir modele geçmesi gerekiyor” dedi.
2024’te 600 bin baş, 2025’te ise 520 bin baş besilik hayvan ithalatı yapılacağı yönündeki açıklamaları hatırlatan Yıldırım, “Bu kaynağın destek olarak üreticiye ve üretime dönmesi lazım artık. Yoksa sürekli ithal edip yiyeceğiz, sonra tekrar ithal edeceğiz. Bu sarmalı kırmak lazım” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de hayvancılığa verilen desteklerin son yıllarda azaldığını söyleyen Yıldırım, “Türkiye’nin tarıma verdiği bir destekleme bütçesi var. Her sene açıklanıyor. Bu yıl çiftçiye ödenecek toplam destek 135 milyar lira. Beş yıl önce bu destekler içerisinde hayvancılığın payı yüzde 30’un üzerindeydi. Bu yıl yüzde 21’e kadar düşüyor. Yani giderek hayvancılığa verilen desteğin payı azalınca hayvancılık daha az desteklenmiş oluyor” dedi.
“Sürdürülebilirlikle ilgili sıkıntılarımız var hayvancılıkta”
İthalatın geçici bir çözüm olduğunu savunan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Dr. Çakıcı da, “Yerli üreticinin desteklenmesi, hayvan sayısının arttırılması zaman içerisinde yavaş yavaş olacak bir şey. Özellikle yakın zamanda yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, süt hayvanlarının kesilmesi, hayvan sayısının hızla azalması gerçekten yerine konulması zor olan, zaman isteyen konular. O yüzden verilen destekler çok önemli” dedi.
Bakanlığın üreticilere yeni hayvan sağlanmasına yönelik destekleri olduğunu kaydeden Çakıcı, “Ancak bizim sürdürülebilirlikle ilgili sıkıntılarımız var hayvancılıkta. Özellikle yem konusunda üreticiler maliyetlerinin desteklenmesini istiyor. Yeni Havyan vermek, düve vermek konusundan öte maliyetlerin azaltılması anlamında, yem ve diğer desteklerin arttırılmasını istiyorlar” diye konuştu.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bu ay katıldığı bir televizyon programında, Kırsalda Bereket, Hayvancılığa Destek Projesi kapsamında, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) elindeki gebe büyükbaş hayvanların uygun maliyetlerle üreticilere verileceğini söylemiş, "Projeyle amacımız, Türkiye'nin kırmızı ette yerli üretimini artırmak ve ithalatı azaltmak. Bunu yapmaya çalışırken verim ve kaliteye de önem veriyoruz. Burada verilecek hayvanlar etçi ve damızlık olacak" demişti.
Yumaklı, 200 baş altı kapasitedeki hayvancılık işletmeleriyle ilk kez hayvancılık yapacak genç kadınların projeden faydalanabileceğini belirtmişti.
Forum