İranlı general Kasım Süleymani ilk olarak bu ayın başlarında Suriye’nin Hama ilinin kuzeyinde görülmüştü. Burada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’a bağlı güçler muhaliflerin sürpriz bir taarruzuna karşı koymaya çalışıyor ve yüksek oranda zayiat verdikleri söyleniyordu.
Yerel haberlere göre, İran İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’nun özel operasyonlar birimi Kudüs Gücü’nün komutanı General Kasım Süleymani pazartesi günü de Hama’ya bin kilometre mesafedeki Kerkük’teydi. Irak’ın kuzeyindeki tartışmalı kentin nihai kontrolü konusunda Şii milislerle Kürtler arasında bir anlaşmaya varılması için aracılık ediyordu.
Merkezi Londra’da bulunan Arap medya kuruluşu El Arabi El Cedid, Süleymani’nin Irak’ın Kürt bölgesini ziyaretinin birkaç gün sürdüğünü ve o zaman içerisinde Kudüs Gücü komutanının Kerkük’ün tüm Iraklılar’ın kenti olarak kalmaya devam etmesi ve Kürtler tarafından ilhak edilmemesi gerektiğini vurguladığını bildirdi. Süleymani, Kürtler ve Şiiler arasında çatışmalardan kaçınılması gerektiğini de kaydetti.
Suriye ve Irak’taki savaşlar şiddeti artan düzeyde devam ederken ve İran da bölgedeki askeri varlığını daha da hissettirirken, bazı uzmanlara göre Süleymani giderek artan biçimde İran’ın “Doğu Akdeniz valisi” olma rolüne büründü.
59 yaşındaki general, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın geçen yıl Halep’in muhaliflerin kontrolundaki doğu yakasını geri alma ve muhalif milisleri de, askeri stratejistlerin ‘ölüm bölgesi’ olarak adlandırdığı komşu İdlib bölgesine kanalize etmeye yönelik askeri stratejinin ana mimarı olarak görülüyor.
Süleymani’nin hareketleri, İran’ın hem Suriye hem Irak için uzun vadeli hedeflerinin neler olduğunu belirlemek için uğraşan analistler ve Batılı istihbarat daireleri tarafından yakından takip ediliyor. Her iki ülke de ileride Tahran’ın geniş ölçekli bölgesel emellerini gerçekleştirecek alanlar haline mi gelecek? Terör örgütü IŞİD Musul ve Rakka’dan atıldığında Irak ve Suriye’yi nihayetinde kim idare edecek?
Üç ülke de derin dini ve kültürel bağlar paylaşıyor. Ancak İran’ın Suriye ve Irak’taki nüfuzu, Süleymani’nin komuta ettiği onbinlerce Şii milisin varlığından geliyor. Bu güçler İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’e doğrudan bağlı.
Askeri gözlemciler, Suriye’de iç savaşın Esat’ın lehine dönmesini Şii milisler, İranlı muharip askerler ve Rus hava gücünün ortak katkısına bağlıyor.
Ocak 2013’ten bu yana, çoğu Pakistanlı Şii olmak üzere Kudüs Gücü ya da diğer İran İslam Devrimi Muhafızları Ordusu (İİDMO) birimlerinin bini aşkın üyesi İran vatandaşlığı ve para vaadiyle orduya alındı. Çok sayıda İİDMO komutanı Suriye’de yaşamını yitirdi. Bu kişiler arasında İran’ın Ortadoğu’daki gizli savaşlarına katılan ve 2013’te Tahran’daki Emir el Müminin Camii’ndeki cenazesine Süleymani’nin de katıldığı Hasan Şateri de vardı.
Bazı uzmanlar 10 bin civarında İranlı muharip askerin ve bunun yanında binlerce Lübnanlı Hizbullah üyesinin Suriye’de bulunduğunu tahmin ediyor.
Amerika ve İran, Doğu Akdeniz’de nüfuz mücadelesi verirken, İran’ın Suriye ve Irak’taki artan gücü Batı başkentlerinde huzursuzluğa neden oluyor. Merkezi Amerika’da bulunan araştırma kuruluşu The Century Foundation’da Suriye’nin geleceğiyle ilgili toplantıda konuşan uzman Sam Heller, İran’ın nüfuzunun daimi hale gelmesinin özel bir endişe kaynağı oluşturduğunu belirtiyor.
Şam ve Bağdat’ta da bazı hükümet destekçileri bile İran nüfuzundan rahatsızlık duyuyor.
Ayrıca Iraklı Şii lider Ayetullah Ali Sistani’ye bağlı milisler, kutsal kent Necef’in nihayetinde İran’ın nüfuzu altına girmesi tartışmalarından rahatsız. Bu arada Tahran’a bağlı milisler Irak toprakları üzerindeki nüfuzlarını arttırdı.
Ayetullah Ali Hamaney’e bağlılık yemini eden en büyük milis gruplarından Esayib Ehl ül-Hak geçen ay merkezini Bağdat’ın bir Sünni mahallesinde Saddam Hüseyin’in inşa ettiği bir saraya taşıdı.
Diğer yandan, Kudüs Gücü bağlantılı Şii milisler, Irak Başbakanı Haydar el Ebadi’nin IŞİD’le mücadele stratejisine bağlı kalmaya çalışıyor ve Sünni bir kent olan Musul’daki savaşı yalnızca Irak ordusuna bırakmış durumda.
Şii milisler Irak’ta konuşlu Amerikan askerleri ya da Peşmerge güçleriyle de çatışmaya girmekten kaçınıyor. Amerika’nın iki hafta önce Suriye’ye düzenlediği füze saldırısının ardından İran’ın Irak’taki Şii milisleri harekete geçirebileceği yönünde korkular bulunuyordu.
Ancak daha uzun vadede Tahran’ın Irak’ta devam eden bir Amerikan askeri varlığını kabul edip etmeyeceği belirsiz. Irak Başbakanı Ebadi Washington’a son ziyaretinde Amerikan askeri varlığının devamını görmeyi arzuladığını söylemişti.
İran’ın kontrolundaki milis grubu Irak İslami Direniş Hareketi’nin (el Noceba) sözcüsü Haşim el Musavi mart ayında Tahran’da düzenlediği basın toplantısında, kendileri ve Iraklı Şii milislerin, IŞİD yenilgiye uğratıldıktan sonra bölgede daha geniş bir rol üstlenmek istediklerini söylemişti.
Musavi, geri çekilmedikleri takdirde Musul yakınlarındaki Türk askerlerine saldırmaktan ve İsrail’i hedef alacak şekilde Golan Tepeleri’nde bir tugay oluşturmaktan da bahsetti. IİDMO birimlerinin zaten Golan Tepeleri’nde üslenmiş oldukları tahmin ediliyor.
Başkan Donald Trump’a, 5 Nisan’da Washington’da Ürdün Kralı Abdullah ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Suriye’de İran’a bağlı milisler ve Suriye Devlet Başkanı Esat’a destekleri hakkında ne düşündüğü soruldu. Trump, “Onların peşine düşecek misiniz?” sorusunu, “Göreceksiniz. Bir mesaj alacaklar. Bu mesajın ne olacağını göreceksiniz” diye yanıtlamıştı.
Ancak Brookings Doha Merkezi’nde uzman ve Irak ve Suriye’deki Şii milisleri konu alan bir kitabın yazarı olan Ranj Alaaldin’e göre, İran ve taşeron grupları “sahadaki gerçekliklere hükmediyor.” Alaaldin, İran’ın etkisinin yok edilemeyeceğini, sadece kontrol altına alınabileceğini savunuyor.