25 yaşındaki Daniş Beşir, amatör yetişkinler liginde beyzbol oynuyor. Anne babası Emron ve Amna Beşir, oğullarını her zaman desteklemiş.
Pakistan göçmeni Beşir ailesinin oğulları Daniş ve Danyiel, Amerika’da doğup büyümüş. Aile, Amerika’da yaşayan ve sayıları 3 milyonu aşan Müslüman toplumunun bir parçası. PEW Araştırma Merkezi’nin yaptığı ankete göre İslam, 2050 yılına kadar Amerika’daki ikinci en yaygın din haline gelecek.
Cumhuriyetçi Parti başkan aday adayı Donald Trump’ın Müslümanlar’ın Amerika’ya girişini yasaklama önerisinin yasalaşması, Beşir ailesi gibi birçok Müslüman ailenin Amerika’ya göç etmesinin yasaklanması, Müslümanlar’a Amerikan vatandaşı olma hakkı tanınmaması anlamına gelir. Donald Trump, Orlando’daki gece kulübü katliamından sonra yaptığı açıklamada Müslüman yasağı önerisinin kapsamını genişletti: ”Bu katilin Amerika’da olmasının tek nedeni ailesine Amerika’ya göç etme hakkı vermemiz. Bu gerçeği tartışmamız gerekiyor.”
Amna ve Emron Beşir, Amerika’ya 1988 yılında, New York eyaletindeki Syracuse Üniversitesi’nde eğitim almak üzere gelmiş. Üniversite ikinci sınıfta tanışan çift evlenmiş, Amerika’da kalmaya ve çocuklarını burada yetiştirmeye karar vermiş.
Amerikan kültürüne çok çabuk ayak uydurduklarını, bu kültürü adeta kucakladıklarını söyleyen Amna Beşir, öğrencilik hayatına alışık oldukları için uyum sağlama sürecinin uzun sürmediğini ve Amerika’yı çok sevdiklerini söylüyor.
Beşir ailesi, Washington’a komşu Virginia eyaletinde varlıklı bir semtte müstakil bir evde oturuyor. Emron ve büyük oğlu Daniş bilgisayar sektöründe çalışıyor. Küçük oğul Danyiel ise Baltimore Üniversitesi’nde eczacılık dalında doktora yapıyor.
Amna Beşir, yaşadıkları Springfield bölgesini çok sevdiklerini, başka akrabalarının da civar semtlerde yaşadığını söylüyor. Amna için komşularının Müslüman olup olmaması kesinlikle önemli değil.
Amerika’daki bazı kentlerdeki Müslüman nüfus daha yüksek. Amerika’da yaşayan Müslümanlar’ın çoğuysa yaşadıkları toplumla uyum içinde.
Avrupa’daki Müslümanlar
Brüksel’in ünlü Büyük Meydan bölgesine sadece yarım saat yürüme mesafesindeki Molenbek semtiyse farklı ülkelerden birçok göçmen barındırıyor. Suriye’den geri dönen cihatçı savaşçılar buraya yerleşiyor. Brüksel ve Paris’teki terör saldırılarını düzenleyen teröristlerin de Molenbek’te büyüdükleri biliniyor.
Ancak Molenbek, içinden yetişen birkaç köktendinciden daha fazlasını ifade ediyor. Semt aynı zamanda günümüzün çok kültürlü, hızla değişen Avrupa’sının bir yansıması. Uzmanlar, bu yeni Avrupa’nın entegrasyon kavramını yeniden şekillendirmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Kimileri için entegrasyon, farklı aidiyet kavramlarının tanınması anlamına geliyor. Örneğin bir mahalleye ait olmak, bir ülkeye ait olmak kadar önemli. Kimileriyse geleneksel asimilasyon modellerini bir kenara bırakıp Amerika’daki gibi erime potası yaklaşımını benimsemek gerektiği görüşünde.
Brüksel’deki Free Üniversitesi Müslüman toplumlar uzmanı sosyolog Corinne Torrekens, kişinin başının kapalı olup olmamasının sorun teşkil etmediğini, asıl önemli olan etkenin kişinin zihninden geçenler olduğunu söylüyor. Belçika’daki sekülerlik tartışmalarının sona ermesi gerektiğini düşünen uzman, çok kültürlü Belçika toplumunu sadece naneli çay ya da lahmacun gibi etnik yemeklerin tadına varırken değil, tüm renkleriyle ve her zaman kabul etmek gerektiği görüşünde.
Aynı tartışmalar, Fransa’da da yapılıyor.
Paris’teki Toplum, Din ve Sekülarizm Grubu adlı düşünce kuruluşundan sosyolog Alexandre Piettre, ikinci ve üçüncü nesil göçmen çocuklarının kendilerini Fransız gibi hissetmediklerini, çünkü kendilerini Fransa ve Fransız değerleri tarafından dışlanmış hissettiklerini söylüyor. Uzman, Amerika’daysa siyahların dışlanmışlık hissetmelerine rağmen kendilerini Amerikalı olarak gördüklerinin altını çiziyor.
Hem Belçika hem de Fransa, yeni göçmenlerin asimile olmasını kültürel çeşitliliğe tercih eden, derin seküler yapıya sahip iki ülke. Bu iki ülke aynı zamanda Avrupa’dan en çok cihatçı çıkaran, Kuzey Afrikalı göçmen nüfusun en yoğun olduğu ülkeler. Ve her iki ülke de İslamcı terör örgütlerinin düzenlediği terör eylemlerinden nasibini almış bulunuyor.
Amerika, Avrupa değil
Amerika’daki Müslüman toplumun yapısı ise Avrupa’dakinden çok farklı. PEW Araştırma Merkezi’ne göre Amerika’daki Müslümanlar iyi eğitimli ve yüksek gelir sahibi. Yüzde 39‘unun üniversite derecesi var. Amerika’da yüksek eğitim görmüş Hıristiyanlar’ın oranıysa sadece yüzde 25.
Üniversite diploması ise yüksek maaş anlamına geliyor. Amerika’da 2015 yılı ortalama hanehalkı geliri 53 bin 657 dolar. Amerika’daki Müslümanlar’ın yüzde 29’u yılda 50 ila 100 bin dolar arasında kazanıyor. Yüzde 20’sininse geliri, yılda 100 bin dolardan fazla. 50-100 bin dolar gelir aralığındaki Hıristiyan Amerikalılar’ın oranı yüzde 27 iken yılda 100 bin dolardan fazla geliri olan Hıristiyanlar’ın oranı sadece yüzde 17.
Bu gerçekler, Cumhuriyetçi Parti başkan aday adayı Donald Trump’u haksız çıkarıyor.
Trump, Müslümanlar’ın Amerika’ya girişini yasaklama önerisini Mart ayında Brüksel’deki terör saldırılarından sonra açıklamıştı. İslam dininin köklerinin nefret ve şiddete dayandığını öne süren Trump, ”Bu nefretin nereden ve niçin geldiğini ortaya çıkarmamız gerekiyor” demişti.
Trump’ın Müslümanlar’ın Amerika’ya gelmesini yasaklama çağrısı anayasaya aykırı olduğu ve hiçbir yarar sağlamayıp aksine ters tepkiye yol açacağı gerekçesiyle hukukçular ve terör uzmanları tarafından şiddetle kınandı. Rand düşünce kuruluşu terör uzmanı Seth Jones, Müslümanlar’a yasak koyma fikrinin kaynakları boşa harcamak anlamına geldiğini, köktendincilik sorununun özüne hitap etmeyeceği için de gereksiz bir çaba olduğunu söylüyor.
Seth Jones, ”Sorun İslam ya da Sünni İslam’dan değil, halifelik ilan etmek isteyen küçük bir grup cihatçıdan kaynaklanıyor. Bu, marjinal bir grup. Marjinal grupların neden ortaya çıktığını anlamamız, bu görüşlere karşı çıkan yüzde 99‘luk kesimin yardımını almamız gerekiyor” diyor.
Brüksel saldırıları sırasında Cumhuriyetçi Parti başkan aday adayı olan Texas Senatörü Ted Cruz da radikalleşme süreci başlamadan önce Müslüman mahallelerin polis tarafından kontrol altına alınması gerektiğini savunmuştu.
Cruz, CNN Televizyonu’nda Anderson Cooper’ın sorularını yanıtlarken, şöyle konuşmuştu: ”Çete faaliyetlerinin yoğun olduğu mahallelerde şiddeti önlemenin yolu polisin varlığını güçlendirmek, çete üyelerini hedef almaktan geçer. Bu insanları sokaklardan uzak tutmak şart. Radikal İslamcı terör faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerden bahsediyorum.”
Cruz’un kullandığı söylemi anlamak, Amerika’da sokaklara korku salan İslamcı sokak çeteleri olmadığı için oldukça zor.
Uzmanlar, hem Trump hem de Cruz’un görüşlerinin gerçeği yansıtmasalar bile medyanın diline düştüğünü, binlerce kez tekrarlandığını, Amerikalı Müslümanlar hakkındaki bu önyargıların tüm platformlara yayıldığını söylüyor. Bu da IŞİD’in elini güçlendiriyor.
George Washington Üniversitesi İç Güvenlik ve Siber Güvenlik Merkezi’nden uzman Lorenzo Vidino’ya göre IŞİD, Müslümanlar’a, Batı’nın kendilerinden nefret ettiği, İslam dinine savaş açtığı, Müslümanlar’ın Batılı toplumlara ait olmadığı mesajı veriyor.
Amerikalı Müslümanlar tepkiden korkuyor
Beşir ailesinde yaşam, Amerika’nın dört bir yanında yaşayan binlerce aileninkine çok benziyor. Baba Emron Beşir akşam yemeğini hazırlarken oğlu Daniş, çok sayıda genç Amerikalı arasında son derece popüler olan Game of Thrones, Taht Oyunları adlı dizi temalı bir parti vermek için arkadaşlarıyla mesajlaşıyor.
Emron Beşir, Müslümanlar’ın başkanlık kampanyalarında önyargılı olarak yansıtılmasından oldukça kaygılı.
Toplum içinde çok dikkat çekmemeye çalıştığını belirten Beşir, ”Biz orta sınıf bir aileyiz. Sıradan insanlar olmak, hayatımızdan zevk almak istiyoruz. Iyi insanlara her yerde rastlamak mümkün. Kötülere fırsat vermenin hiçbir nedeni olamaz. Başkalarını suçlamak çok kolay. Ancak bu hayatımızın alt üst olması anlamına gelir” diyor.
Donald Trump’ın söylemlerine anlam veremediğini vurgulayan Daniş Beşir, ”Ben de Amerikalıyım. Amerikalı olmak birlik olmak demektir. Trump gibi düşünmüyorum. Trump’ın IŞİD’den nefret etmesi doğru. Ama kendi ülkesindeki insanları suçlaması çok anlamsız” diyor.
Çok kültürlü bir semtte yaşadığı için kendisini şanslı hisseden Daniş Beşir, ayrıma maruz kalmadığını söylüyor. Amerika’daki fırsat eşitliğinin herkese hayallerini gerçekleştirme ve amacına ulaşma şansı tanıdığını vurgulayan Beşir, annesiyle babasının da işte bu nedenle Amerika’ya göç ettiklerinin altını çiziyor.