Erişilebilirlik

‘İsrail - Filistin Sorununu Türkiye Çözer’


CHP Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ Atıcı, Birleşmiş Milletler 71. Genel Kurul öncesinde yapılan mültecilerle ilgili hazırlık toplantısında Türkiye’yi temsil etti
CHP Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ Atıcı, Birleşmiş Milletler 71. Genel Kurul öncesinde yapılan mültecilerle ilgili hazırlık toplantısında Türkiye’yi temsil etti

CHP Milletvekili Profesör Dr. Aytuğ Atıcı, Birleşmiş Milletler 71. Genel Kurul öncesinde yapılan mültecilerle ilgili hazırlık toplantısında Türkiye’yi temsil etti. Atıcı, önceki gün de Kudüs krizinin de ele alındığı Güvenlik Konseyi toplantısını izledi.

Darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL’i 20 Temmuz’dan beri uzattığı sakalıyla protesto eden Atıcı, Birleşmiş Milletler temaslarını, yaşanan OHAL sürecini ve siyasi gelişmelerle ilgili görüşlerini temaslarının son gününde Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.

Bir süre Filistin ve İsrail’de de yaşayan Atıcı, Güvenlik Konseyi toplantısında barışı sağlamak adına samimi bir çaba görmediğini söyledi. Atıcı, Filistin-İsrail sorununun demokratik, laik bir Türkiye’nin arabuluculuğuyla çözüme kavuşabileceğini belirtti.

Akıcı, sakal bırakmaktan hoşlanmasa da söz verdiği için sakal bıraktığını, OHAL süresini üç aydan daha az tutacaklarını açıklamasına rağmen hükümetin bu sözünü tutmadığını söyledi.

'Güvenlik Konseyi'nde herkes 'barış olabilir ama benim koşullarımda' diyor’

Kudüs krizi ve Ortadoğu barış sürecinin ele alındığı güvenlik konseyi toplantısındaki havayı değerlendiren Atıcı, “ Filistin’de ağır bir dram yaşandığı inkar edilemez. İsrail’in de teyakkuz halinde bir yaşam sürdürdüğünü görüyoruz. İki taraf için de bu durum iyi değil. Güvenlik Konseyi’ndeki son toplantıda her kim söz aldıysa barıştan söz etti. Filistin temsilcisi, İsrail temsilcisi çektikleri sıkıntıları anlattılar. Ama söylenen şuydu, ’barış olabilir ama benim koşullarımda’. Barış olacaksa kimsenin istediği koşullarda olmaz. Orada çok ciddi dramlar yaşanıyor hem İsrail’de hem de Filistin’de. Sokağa çıkmaktan korkuyorlar. Başlarına nerede ne geleceğini bilmiyorlar. İsraillilerin biraz daha gergin olduğunu söyleyebiliriz. Filistinlilerin çok da kaybedecek bir şeyleri olduğu görünmüyor. Çünkü topraklarının işgal altında olduğunu biliyoruz. Küçük bir devletle değil, İsrail ve arkasındaki güçlerle onurlu bir mücadele ettiklerini düşünüyorlar. İsrail’in de o bölgede en büyük sorunu güvenlik. Konuşan ülkelerin bir kısmı silah ticareti yaparak hem İsrail’e hem Filistin’e silah satıp bu kavgadan da inanılmaz yararlanıyorlar. ‘Bu durumda gerçekten orada samimi bir şekilde barış isteniyor mu?’ sorusunu sormak gerekir. Barışı istemeyenler var. Oradaki terörden, kavgadan, kargaşadan beslenen çok sayıda ülke var. ABD de bunların başında geliyor. Kavga, savaş daha çok silah demektir. Bu da İsrail’in ABD’nin gücüne daha fazla ihtiyacı olduğudur“ dedi.

‘Yahudi bir anneyle Filistinli bir annenin farkı yok’

Atıcı, sorunun yıllardır çözümsüz kalması nedeniyle iki tarafın da büyük acılar yaşadığını belirterek, “Olaya insani açıdan baktığınızda insanlar ölüyor. Yahudi, Müslüman diye bir şey yok. Mescidi Aksa’ ya gitme şansım oldu, orada nöbet bekleyen İsrailli askerle, oraya ibadet etmeye giden Müslüman insanın yaşadığı endişeyi gözlerimle gördüm. Bunu hekimseniz daha iyi anlayabiliyorsunuz. Sempatik deşarj dediğimiz adrenalin deşarjının etkilerini görmemeniz mümkün değil. Her gün evinden çıkarken bir daha dönmeyeceğini düşünerek yavrusunu öpen bir Filistinli ya da genç yaşta askere gönderdiği neredeyse kendi boyu kadar silah taşıyan yavrusunu bir daha görmeme endişesi taşıyan Yahudi bir annenin bana göre birbirinden bir farkı yok“ dedi.

‘Sorunu Türkiye çözerdi‘

Barışın sağlanması için tek çarenin oradaki insanların birbirlerini anlaması olduğunu belirten Atıcı, “İsrail–Filistin sorununu çözmek için bir arabulucuya ihtiyaç var. O arabulucu Türkiye olabilirdi gerçekten. İsraillilerin bize sempatisi vardı eskiden. Osmanlı döneminde aldığımız, koruduğumuz Yahudiler, çocuklarına Osmanlı’yı, Türkleri çok iyi anlattılar. Filistin’in de bize karşı büyük bir sempatisi vardır. Biz orada arabulucu ve sorunu çözebilecek ağabey durumun olacak iken maalesef biz Ortadoğu’daki her tartışmada taraf olduk. Böyle olunca da Türkiye Ortadoğu’daki güvenilirliğini yitirdi. Türkiye Ortadoğu’daki sorunları çözme kabiliyetinin olmadığını pek çok insana gösterdi” diye konuştu.

‘Türkiye arabuluculuk şansını kaybetti’

Türkiye’nin dış politikalarının taraflı olduğunu kaydeden Atıcı, ”Bunun da altında malesef inanç ve ırk sorunu var. Türkiye Müslümanlar'ın çoğunlukla yaşadığı bir ülke ve ben sadece Müslümanlar'ın yanında yer alırım mantığı güdüldü. Çok büyük bir yanlış yapıldı. Türkiye’de yaşayanların büyük bir çoğunluğunun Sünni kökenli olduğunu düşünürsek, Suriye’deki savaşta da ben Sünniler'in yanında yer alırım dediği için güvenilirliğini kaybetti. Türkiye’de yaşayan Sünniler'in büyük bir çoğunluğunun Hanefi mezhebinden olduğunu düşünürsek Hanefiler'in yanında yer aldığı için yine güvenilirliğini kaybetti. Biz küçük grupları destekleyeceğiz diye resmin tamamını kaybettik. Türkiye bu şansını kaybetti. “ dedi.

‘Güvenlik Konseyi toplantısından çok içim buruk ayrıldım’

Birleşmiş Milletler’in bu güvenlik konseyi yapısıyla sorunu çözemeyeceğine işaret eden Atıcı, “Bunu sağlayacak başka bir devlet var mı? İşte önceki gün Güvenlik Konseyi’nde yapılan toplantıda böyle bir başka devletin olmadığını gördük. Bize düşen şey, Ortadoğu’da yeniden güçlü, güvenilir, adil bir Türkiye’yi tesis etmek ve yeniden arabulucu rolünü üstlenerek sorunu çözmek. Türkiye’nin çok güçlü bir politika ve devlet deneyimi var. Biz bunu hala yapabiliriz yeter ki dış politikamızda tarafsız olabilelim. Gerçekten haklının yanında yer alalım. Güvenlik Konseyi toplantısından çok içim buruk ayrıldım. Herkes tarafını belli etti ama ciddi bir adım çıkacağını düşünmüyorum. İnsanların ölmeye devam edeceğini görmekte beni kahrediyor” dedi.

‘Yahudi bir anneyle Müslüman bir annenin gözyaşının rengi aynı’

Türkiye’nin Ortadoğu’daki kimliğini laik kimlikle yeniden ortaya koyabileceğini ifade eden Atıcı, “ Eğer Türkiye laik kimliğini korursa ve laik kimliğinin gerektirdiği gibi davranırsa başka bir şey yapmasına gerek yok zaten. Eğer Türkiye laik kimliğinden vazgeçerse, daha çok inanç ve ırk temelli politikalar izlemeye devam ederse o zaman güvenilirliğini kaybeder. Yahudi bir anneyle Müslüman bir annenin gözyaşının rengi aynıdır“ dedi.

‘BM’den Ortadoğu barışıyla ilgili hiç bir şey çıkmaz’

Türkiye’nin yüz yıldır demokratik ve laik duruşu olduğunu belirten Atıcı, laik demokrat duruşu olan Türkiye’nin İsrail–Filistin sorununa çok önemli katkı sağlayacağını düşündüğünü kaydederek, ”Biz bu duruşumuzu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne yansıtabilirsek sorun çözülür. Nutuk atan kendi çıkarları için pozisyon alan ülkelerin temsilcileri Atatürk gibi bir lidere sahip değillerdi. Bu kadar acı yaşamış bir milletin fertleri değillerdi. Onlardan bu sorunun çözümünü beklemek beyhude olur. Bu sorunu ancak bizler çözebiliriz. Keşke o güvenlik konseyinde bir ağırlığımız olsa. Keşke Ortadoğu’da bir ağırlığımız olsa. Bu birikimlerimizi kullanma şansımız olsa, anca maalesef son on beş yıldır ağırlık göstereceğimiz alanların tamamını elimizin tersiyle itiyoruz. Dış politikada sıfır sorunla yola çıktık etrafımızda tek bir dost ülke kalmadı. Bir yerlerde yanlış yaptığımızı daha da geç kalmadan anlamamız gerekiyor” dedi.

‘Amerikalılar'ın Türkiye’yi anlaması zor’

Türkiye’deki son siyasi durumla ilgili olarak Birleşmiş Milletler’de çok fazla soruyla karşı karşıya kaldığını belirten Atıcı, Türkiye’deki siyasi tabloyu da şöyle anlattı:

“Türkiye Cumhuriyeti AKP’den ibaret bir devlet değildir. Türkiye, giderek diktatörleşen bir kişinin yönetiminde idare ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihi boyunca ilk defa ülkenin yarısı bir adama oy veriyor. Diğer yarısı bu adamdan nefret ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece AKP’den ibaret olmadığını Amerikalılar anlamaz. Burada Obama gider, Trump gelir. Ama devletin yönetimi kişiden kişiye çok büyük değişiklik göstermez. Gösterdiği anda devlet refleksi kendini gösterir ve o kişi buna uymak zorunda kalır. Amerikalılar Türkiye’de böyle olduğunu düşünebilir. Hayır Türkiye’de böyle değil. Türkiye’de hükümet değişince devlet de değişiyor. AKP’nin on beş yıllık yönetiminde devletin şekli değişmiştir. Demokratik, sosyal hukuk devleti olmaktan adım adım uzaklaşan fiilen başkanlık sistemine geçen bir ülkeyle karşı karşıyayız“ dedi.

‘CHP öz eleştiri yapıp kendine gelirse durum değişir’

Türkiye’nin bu günlere gelmesinde CHP’nin de yaptığı hatalar olduğunu vurgulayan Atıcı, Türkiye’deki siyasi tablonun AK Parti’nin modası geçtiğinde ve CHP de öz eleştirilerini yapıp kendine geldiğinde değişebileceğini belirtti.

Atıcı, “CHP yaptığı hatalardan ders aldığını Türkiye’deki insanlara gösterdiğinde devletin yönetimi yine değişebilir. Kurulduğu felsefeye, fabrika ayarlarına geri dönebilir. Dünya tarihine baktığınız zaman bizim şartlarımızdan geçen bir çok ülke göreceksiniz. Pek çok ülke diktatörlükle yönetildikten sonra, diktatörler zulümlerini arttırdıkça sıkışan halk daha sonra kendi elleriyle bu ülkelere demokrasiyi getirmiş. Üç kuşaktır, 1950’den beri şeriat gelmez, bize bir şey olmaz diye yatıyoruz“ dedi.

‘Demokrasi mücadelesi güç kazanıyor’

Türkiye’nin son on beş yıldır laik cumhuriyetle kazanımlarının birer birer gittiğini belirten Atıcı, bu kayıplar sonrasında Türkiye’de demokrasi mücadelesinin daha da güç kazandığını kaydetti. Atıcı şöyle devam etti:

“Eğitimde, siyasette, insan haklarında birçok gerileme, demokrasinin kazanımları bir bir yok olunca insanlar çok ciddi bir mücadeleye girdi. Bu mücadeleyi sadece CHP’ye mal etmek çok büyük haksızlık olur. CHP’ye hiç oy vermemiş, hatta hiç hoşlanmayan kişiler de laik Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma refleksini gösteriyorlar. Hayır bloku bu şekilde oluştu. Biz bu ışığı adalet yürüyüşünde gördük. İşte bu mücadeleler, gezi olayı, adalet yürüyüşü, hayır bloku çalışmaları bize Türkiye’de bir demokrasi mücadelesi olduğunu ve hiç bir zaman bu ışığın sönmeyeceğini gösteriyor. Demokrasi sağlanıncaya kadar da zor günler, acı günler de yaşasak bu mücadele devam edecek” dedi.

‘Biz geçmişte yaptığımız hataların bedelini ödüyoruz’

Atıcı, Türkiye’nin bu duruma gelmesinde geçmişte yapılan yanlışların önemli bir etken olduğunu belirterek, “Biz geçmişte yaptığımız hataların bedelini ödüyoruz. Şimdiye kadar hep birbirimizi ittik. Türkler, Kürtler'i itti. Kürtler Zazalar'ı itti. Araplar Kürtler'i itti. Alevi Sünni’yi, Sünni Alevi’yi itti. Başörtülü olan çarşaflıyı itti. Başı açık olan başörtülüyü itti. Türkiye’de itilmemiş insan kalmadı. Şimdi de laik demokrasiyi savunanlar itiliyor. Herkes acı çekti. Herhalde acılarımız eşitlendi diye düşünüyorum. Bu aşamadan sonra iki yolumuz var ya bizim gibi düşünmeyenleri itmeye devam edeceğiz ya da birbirimizi anlamaya çalışacağız. Acaba Kürtler ne istiyor? Aleviler ne istiyor. Araplar, Çerkezler, Abhazlar, Lazlar ne istiyor? Nasıl bir arada yaşayabiliriz? Sabırla birbirimiz ötekileştirmeden masaya yatırırsak sorunları çözebiliriz.”

'Birbirimizi anlarsak her şeyi çözeriz’

Türkiye’nin 1923 kuruluş değerlerine dönmesi gerektiğini belirten Atıcı, “Şu anda Türkiye’de ben hiç acı çekmedim, acı da çektirmedim demeyen insan kalmadı. Devleti CHP yönettiğinde sopa yiyenler vardı. Devleti AKP yönettiğinde sopa yiyenler oldu. Bundan sonra sopa yiyip yememeye biz karar vereceğiz. Kimseye sopa atmak istemiyorum. İnsanları anlamak istiyorum. Şeriat isteyenin neden şeriat istediğini. Kürdistan kurmak isteyenin niçin Kürdistan kurmak istediğini. Başını örtmek isteyenin, açmak isteyenin niçin bu şekilde davrandığını anlamalıyız. İlla benim dediğim olacak diye bir şey yok. Şimdi Türkiye’de bunu yapabileceğini gösteren ve kitleleri ikna eden kim olursa kazanacaktır. İşte Türkiye’nin 1923 felsefesi de tam da budur. Kardeşçe ve herkesin birbirine saygı duyduğu ortam. Biz bunu 1923’te algılayamamışız. Kıymetini bilemeyip yıpratmışız. Şimdi bunu yapmak samimi olursak hiç zor değil. Bunun sözünü veren lider çok büyük bir kitleyi arkasına alıp Türkiye’yi yönetecektir.“

‘Sakallar uzadı maalesef’

Atıcı, 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL sonrasını da yaşananları da “Sakallar uzadı maalesef “ diyerek, OHAL sürecinde yaşananları şöyle açıkladı: “Türkiye’de olağanüstü bir durum yaşanmadı dememiz doğru olmaz. Darbe girişimi Türkiye için olağanüstü bir haldir. Fakat 15 saat içinde bastırılan bir darbenin ardından OHAL ilan edilmesine gerek yoktu. Fethullah Gülen cemaatiyle kol kola olan kucak kucağa olan ve şu anda hala iktidarda olan parti devletin neresine ve hangi noktasına yerleştirdiği Fethullahcıyı çok iyi biliyor. Bunu bildikleri için de hiç olağanüstü hal ilan etmelerine gerek yoktu. Bunlar hakkında gerekli işlemleri başlatıp hukuk çerçevesinde bunların defterini dürebilirdi. Fakat bunu yapmak yerine çok daha fazlasını isteyen AKP hükümeti OHAL kararı aldı. 20 Temmuz 2016’da OHAL’le ilgili yapılan görüşmede Adalet Bakanı,’ Biz üç ay ilan edeceğiz dedi. Hatta üç ay bile sürmez, daha bile kısa sürebilir. Bir tek kanun hükmünde kararname çıkaracağız ne yaptığımızı biliyoruz’ dedi. Bu üç ay içerisinde yapılanlar diktatöryal zihniyete sahip AKP’li yöneticilerin çok hoşuna gitti. OHAL’in çok hoşlarına gideceğinin sinyalini zaten darbe gecesi Recep Tayyip Erdoğan söylemişti. Bu darbe girişimi bize Allah’ın bir lütfudur demişti. Şimdi ne demek istediğini anlıyoruz. O günden bugüne anayasamız ayaklar altına alınıp pek çok kanunsuz iş yapılmıştır. “

‘OHAL ile ilgili sözlerini tutsunlar’

Atıcı, hükümetin OHAL’le ilgili açıklamalarını hatırlattı, hükümete sözlerini tutma çağrısında bulundu. Atıcı, “12 Eylül faşizmini yaşamış bir insan olarak ben OHAL ilan edilecek diye ödüm patlarken birden gündeme geldi. Mecliste o gün konuşup ‘OHAL bizim için yastır, faili meçhullerdir, geri dönüşümü olmayan tahribatlardır’ dedim. OHAL ilan ederseniz sizi protesto edip sakal bırakacağım ve kendimce bunun yasını tutacağım dedim. Sözümü de tutuyorum. O nedenle bu sakal hem yas tutmak hem de protesto amacıyla bırakıldı. ‘OHAL devam ettiği sürede sakalımı kesmeyeceğim’ dedim. Ben sözümü tutuyorum. Başbakanı da Adalet Bakanı'nı da sözlerini tutmaya davet ediyorum. OHAL’i üç aydan daha kısa bir süre içinde bitirecekleri sözünü verdiler. Bir yılı aştı bu sözlerini tutmadılar. Söz namustur, şereftir, onurdur, haysiyettir. Ben de onları sözlerini tutmaya davet ediyorum OHAL sürecinde en az 25 kişi intihar etti. Binlerce, on binlerce kişi işlerinden edildi. FETÖ’yle mücadele etmek önemli, hep beraber mücadele edelim ama onları da adil yargılayarak hesap soralım“ dedi.

‘Siyasiler korundu zavallı garibanlar cezalandırıldı’

Cumhurbaşkanın kurdelasını kestiği bankaya para yatıran, başbakanın öve öve bitiremediği cemaat okullarına giden insanların cezalandırıldığını ifade eden Atıcı, “Bu insanlık dışıdır. FETÖ’yü bu ülkede AKP hükümeti palazlandırmıştır. Devletin en ücra noktasına kadar kendi elleriyle yerleştirmiştir. Darbeye karışanlar, destekleyenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Onun dışında sizin açtığınız yolda yürüyenler intikamdır. FETÖ’nün siyasi yapılanması hiçbir zaman ortaya çıkartılmamıştır. Siyasiler korunup gariban zavallı vatandaşlar intikam aracı olarak kullanılarak cezalandırılmıştır“ dedi.

‘Sakalımdan hoşnut değilim am tarz olsun diye bırakmadım’

OHAL gidince Türkiye’ye demokrasi gelmeyeceğini ama önemli bir bariyerin ortadan kaldırılmış olacağını kaydeden Atıcı, “OHAL şartlarında referanduma gitmek, seçimler yapmak, getirdiği bir takım fırsatlardan yararlanarak bu ülkeyi yönetmek asla demokratik değildir. Diktatöryel bir anlayışın ürünüdür. Umarım çok uzun sürmez. Bu yüzden bıraktığım sakalımdan çok da hoşnut değilim. Tarz olsun diye de bırakmadım. Bu sakal gerçekten taşıması zor bir şey. Her gün yüzünüze baktığınızda bir eylem içerisinde olduğunuzu görüyorsunuz. Aynada her kendimi gördüğümde mücadelem aklıma geliyor. Bunun hem onurunu hem de yükünü taşıyorum. Sakal bırakmaktan çok da mutlu değilim. İnşallah OHAL biter ben de sakalımı keserim. “

‘Bir an önce OHAL’i bitirin’

OHAL şartlarının Türkiye’yi çok zor bir duruma getirdiğini belirten Atıcı, “Adaletin bozulan bu kantarı gün gelir sizi de tartar. Sizi tarttığında iş işten geçmiş olur. Bana dokunmayan bin yıl yaşasın diyen insanlara da mesajım şu. Ben iyiyim bana dokunmadı bu OHAL varsın yaşasın dediğinde sana dokunduğunda artık seni savunacak hiç bir insan senin etrafında kalmış olmayacak. O yüzden OHAL’in Türkiye Cumhuriyeti’ne, bu necip millete yakışmadığını, demokrasiden her gün fersah fersah uzaklaştığımızı ben buradan, New York’tan bütün dünyaya haykırmak istiyorum. Bir an önce OHAL’i bitirin. “

‘Aynı masaya oturursak her şeyi çözeriz’

Türkiye’de demokrasi için tek çıkar yolun herkesin hatalarını anlaması olduğunu savunan Atıcı, “Bir an önce birbirimizi anlayalım. Bir an önce kim nerede hata yaptıysa, CHP veya AKP ya da kim yaptıysa ders alsın ve bir an önce birlikte yaşama şartlarını oluşturalım. En güzel Cumhuriyet ve demokrasi rejimi bunu el birliğiyle getirmek zorundayız. Demokrasiyi sadece CHP’nin getireceğini söylemek yanlıştır. CHP’ye gönül veren insanların oranı Türkiye’de yüzde 25. Geri kalanı istemez ise Türkiye’ye demokrasi gelir mi? Biz AKP’ye oy veren insanların bir kısmının da cumhuriyeti sevdiğini biliyoruz. Demokrasiyi istediklerini biliyoruz. O yüzden aynı masaya oturmak zorundayız“ dedi.

STÜDYO VOA

Türkiye’nin adı Eric Adams iddianamesinde neden fazla geçiyor? – 27 Eylül
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:57 0:00
XS
SM
MD
LG