1985 yılından bu yana her 9 Mayıs’ta, Avrupa Birliği değerleri ve Avrupa Komisyonu varlığının güvencesini anmak amacıyla Avrupa Günü kutlanıyor. 1999 yılından bu yana Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde de etkinliklerle kutlanan Avrupa Günü’ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ilk kez evsahipliği yaptı.
AB Türkiye Delegasyonu ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortak evsahipliğindeki kutlama resepsiyonu İstanbul Haliç Kongre Merkezi bahçesinde düzenlendi. Resepsiyonda AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu siyaset, sanat, spor, sivil toplum ve basından davetli misafirlerini ağırladı.
Görev süresi yakında dolacak olan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Meyer-Landrut’un konuşmasıyla başlayan gecede AB-Türkiye ilişkileri ve yaşanan sorunlar ele alındı.
“Biraz duyguluyum çünkü görev sürem boyunca ilk kez Avrupa için bu özel günü, Doğu'nun Batı ile, Batı'nın Doğu ile buluştuğu İstanbul'da kutlama şansına sahibim” diyen Meyer-Landrut, “Bu eşsiz konukseverlik, Türkiye'de geçirdiğim zamandan, yanımda götüreceğim pek çok hatıranın en değerlilerinden biri olacak” dedi.
“Türkiye-AB ilişkileri kesinlikle arzu ettiğimiz aşamada değil”
Eylül 2020’de göreve başlayan Delegasyon Başkanı, “Buradaki dört yılım sona ererken, artık durup bir durum değerlendirmesi yapmam ve ortak başarılarımızın ve ortak zorluklarımızın üzerinden bakmam gerek” dedi. “Türkiye-AB ilişkileri kesinlikle arzu ettiğimiz aşamada değil” diyen Landrut, ilişkileri karmaşık ve çok yönlü olarak tanımladı.
“Aday ülke Türkiye ile ilişkimiz onlarca yıl öncesine dayanıyor ve sayısız krizleri atlatabildiğimizi kanıtladık. Geçtiğimiz yıl Türkiye'yi vuran depremler, bu acının ortasında AB'nin Türkiye’nin nasıl yanında olduğunu, gelecekte de olacağını bize bir kez daha gösterdi” diyen Büyükelçi, İstanbul’da ilk kez gerçekleşen evsahipliği nedeniyle ilişkilerin geleceğine duyduğu umudu belirterek İmamoğlu’na teşekkür etti.
Landrut sözlerine son verirken 19. yüzyılda yaşayan Fransız yazar, şair ve devlet adamı Alphons de Lamartine’in “Si je n'avais qu'un seul regard à poser sur le monde, ce serait sur İstanbul” (Dünyaya tek bir kez bakacak olsaydım bunu İstanbul’dan yapardım) sözlerini kullandı.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanlığı’na yeni dönem için Alman diplomat Thomas Ossowski’nin atanacağı bildirildi.
“Avrupa, değerlerini tutarlı bir biçimde savunduğunu söyleyebilir mi?”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise konuşmasında önce AB değerlerine atıfta bulundu, ardındansa AB ülkelerini bu değerlerden uzaklaşmakla eleştirdi.
“Avrupa Günü’nü kutlamak, önem verdiğimiz ortak değerlerimizi hatırlamak için iyi bir fırsat” diyen İBB Başkanı, “Bizim için AB, her şeyden önce demokratik bir barış projesidir. Uluslar arasındaki birliğin, etnik köken, dil veya din farkı gözetmeksizin demokratik ve insani ideallerin bayrağı altında kurulabileceğinin bir kanıtıdır. Ancak, uzun bir süredir AB hem içerde hem de sınırlarının dışında yeni sınamalarla karşı karşıya kaldı” dedi.
İmamoğlu AB ülkelerinin bu sınamalardan başarıyla çıkamadığı görüşünü savaş, göç ve ifade özgürlüğü eylemlerinden örneklerle dile getirdi.
Geçen haftasonu Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo'nun daveti üzerine gittiği Fransa’da sosyal demokrat belediye başkanlarıyla biraraya geldiğini hatırlatan İmamoğlu, “Orada da şu soruyu sordum: Kendisini ‘demokratik ideallerin muhafızı’ olarak konumlandıran Avrupa, bu değerleri tutarlı bir biçimde savunduğunu samimiyetle söyleyebilir mi? Göçmen ve mülteci sorununun AB dışındaki ülkelere aktarılmaya çalışılması, bunun aksini göstermektedir. Konu, mültecilerin Avrupa ülkelerinde barınmasına izin verilip, verilmemesi değil, onların Türkiye gibi, Avrupa sınırı dışındaki ülkelerde tutulmasının politika haline getirilmesidir. Bu durum, mülteci meselesinin popülist ve yabancı düşmanı siyasi söylemlerde kullanılmasına zemin hazırlıyor ve sağ otoriterlik Avrupa’da güçleniyor. Oysa, Türkiye ve İstanbul, dünyada en çok sığınmacıya evsahipliği yapan ülke ve şehirlerin başında geliyor. Buna rağmen, Türkiye’de demokratların güçlenmesi önemlidir” dedi.
İBB Başkanı’nın gündeminde Gazze ve AB’nin bu süreçteki tutumu vardı
Avrupa’yı Gazze’deki gelişmelere sessiz kalmak ve sokak hareketlerini bastırmaya çalışmakla eleştiren İmamoğlu “Aralarında kadınların ve çocukların bulunduğu 10 binlerce masum Filistinli’nin, tüm dünyanın gözlerinin önünde katledilmesinin, daha yüksek bir sesle eleştirilmesi ve kınanması gerekmez mi?” diye sordu.
“Bazı hükümetler, bırakın kendileri bunu yapmayı, bunu yapan vatandaşlarının toplantı ve gösteri haklarını, ifade özgürlüklerini kısıtlama yoluna gidiyor. Bu ise, Avrupa’nın demokratik değerler üzerinde yükselen evrensel bir barış projesi olma niteliğinin sorgulanmasına yol açıyor. Bizim gibi, Avrupa idealini önemseyen insanları endişelendiren en önemli konulardan birisi budur” diyen İmamoğlu, “İsrail’in, ateşkes teklifini reddederek, 1,5 milyon Filistinli’nin sığındığı Refah kentine askeri harekat başlatmasını da yine izlemekle mi yetineceğiz? Avrupa’yı ve insani değerlere önem veren tüm ülkeleri, bu vahşete ‘dur’ demeye çağırıyorum” dedi.
“Birleşik ve demokratik bir Avrupa, Türkiye’nin katılımı olmadan gerçekleştirilemez”
İmamoğlu sözlerine Türkiye ve AB ilişkilerinin güçlenmesinin zorunlu olduğu görüşüyle son verdi: “Avrupa, kendi demokratik sorunlarıyla mücadele ederken, Türkiye’nin rolü sıklıkla göz ardı edilmektedir. Avrupa’ya yönelik varoluşsal tehditlerle mücadele, Türkiye’yi de içeren kapsayıcı bir yaklaşımı gerektirmektedir. Birleşik ve demokratik bir Avrupa, Türkiye’nin katılımı olmadan gerçekleştirilemez. AB’nin genişleme politikaları tartışılırken, Türkiye’nin adının geçmemesi, 60 yıldır süregelen ortaklık ilişkisinin ve 20 yılı aşkındır devam eden üyelik sürecinin yok sayılması kabul edilemez.”
1999 yılında AB adaylığı kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştı.
Tunç Soyer: “Yerel seçimlerde doğan umut sadece Batı için değil Doğu için de bir umut”
İstanbul’da düzenlenen ilk AB Günü resepsiyonuna katılan eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer VOA Türkçe’nin, “Türkiye, 2024 yılında AB üyeliği ve AB temel değerlerinin neresinde?” sorusunu yanıtladı.
“Mesele sadece bir uluslararası ‘network’e katılıp katılmamak meselesi değil” diyen Soyer, “Bu bir değerler meselesi. Avrupa Birliği'nin temsil ettiği değerler bizim de peşinden koşmamız gereken değerler olduğu için çok değerliydi” dedi.
“O değerlerden her uzaklaştığımızda yoksullaşıyoruz. Her uzaklaştığımızda demokrasiden uzaklaşmış oluyoruz. O nedenle bu buluşmanın da çok değerli olduğunu düşünüyorum” diyen Soyer, “Diliyorum ki Avrupa Birliği'nin kurucu değerleri olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel insan hakları gibi erdemler ve değerler bizde de daha çok hatırlanır ve gelecek öyle şekillenir” diye devam etti.
Son dönem AB ülkeleri ile CHP ve Ekrem İmamoğlu arasındaki yoğun diplomasi trafiğini VOA Türkçe için yorumlayan Soyer, “2024 yerel seçimlerinde doğan umut sadece Batı için değil Doğu için de bir umuttur. Türkiye'nin demokrasiye daha çok yaklaşması otoriter ve popülist iktidardan uzaklaşması bütün dünya için bir umut teşkil ediyor. O yüzden Avrupa Birliği'nde bu konuda olumlu hava var ve ilişkiler gelişecek” dedi.
Cengiz Çandar: “Artık Türkiye-AB ilişkisi 'al-ver ilişkisine’ sıkışmış ahlaksız bir anlaşma”
Davetliler arasında yer alan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar da VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulundu. “Türkiye AB üyeliği değil ama AB fikrininin neresinde?” sorusuna Çandar, "Türkiye maalesef şu anda bu fikrin hiçbir yerinde değil” dedi.
Türkiye’de otoriter ve popülist bir havanın hakim olduğunu ve AB fikrinin Batı’yı suçlamalara ve sloganlara sıkıştığını belirten Çandar: “Tam üyelik anlamında hedefin değişmediği söylense de başka hiç bir şey yapmıyorlar” diyerek iktidarı eleştirdi.
“2004 yılında tam üyelik müzakerelerinin önü açıldıktan bu yana her şey karınca hızıyla ilerledi ve dondu” diyen eski gazeteci, “Türkiye'nin karar vericileri bu konuda Avrupa Birliği'ni suçluyor ve AB de eski AB değil. Türkiye’ye karşı sinik bir yaklaşımı var” değerlendirmesi yaptı.
“Bana sorarsanız Avrupa Birliği de böyle bir demokrasi profiline sahip Türkiye'nin içinde yeri olmadığını biliyor, olması da mümkün değil” diyen Çandar, Türkiye’nin önce demokrasi sicilinin düzelmesinin gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin başta Suriyeliler olmak üzere “göçmenlere gardiyanlık” yaptığını savunan Çandar, “Türkiye’nin bir depo halinde ve belli bir para karşılığında mültecileri tutması söz konusu. Bu etik olmayan ve çok ahlaksız bir anlaşma, Merkel'in zamanında başını çektiği anlaşma yürütülüyor” dedi.
Çandar, AB ve Türkiye arasındaki tüm ilişkinin "al-ver ilişkisine” döndüğünü savunarak, bu görüşünü şu sözlerle paylaştı: “Bütün ilişkiler esas olarak artık ‘transactional’ (al-ver ilişkisi) bir ilişki ve bundan iki taraf da memnun. Bu çok can sıkıcı bir durum. Bir yerinden bunu kırmak lazım” diyen Çandar, bu durumun kırılması noktasında İstanbul’da Avrupa Günü’nün kutlanıyor olmasını olumlu bir adım olarak yorumladı. Çandar, “Bir Cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçen Ekrem İmamoğlu'nun evsahipliğinde bunun kutlanıyor olması minik de olsa bir umut kıpırtısı yaratıyor” dedi.
VOA Türkçe’nin Osman Kavala ve Gezi Davası tutukluluklarının akıbeti konusundaki sorusu üzerine Çandar, bu isimleri “dostlarım” diye tanımladı ve cezaevinde sık sık ziyaret ettiğini söyledi.
Tuğrul Türkeş ve Abdulkadir Selvi’nin bu konuya ilişkin olumlu çıkışlarını hatırlatan Çandar, “Özgür Özel'in seçim kazanmış ve seçimden birinci çıkmış bir partinin genç, yeni lideri olarak AB dönüşü bunu öne çıkartması ve Cumhurbaşkanı ile konuşmasının esası haline getirmesi, son dönem oluşan atmosferle birlikte olumlu işaretler” dedi. Çandar, “‘İnşallah’ dedirtecek bir gelişmenin sanki ipuçlarını veriyor gibi ancak görmeden inanmam” diye konuştu.
Forum