Washington Üniversitesi profesörü Reşat Kasaba, ilişkilerdeki sorunlara rağmen, Türkiye ve Amerika’nın uzun yıllara dayanan NATO müttefikliği ve birlikte çalışma geçmişi gözününe alındığında, vize krizinin beklenmeyen bir kriz olduğunu söyledi. Kasaba, krizin uzaması halinde ortaya çözülmesi çok daha zor, daha derin sorunlar çıkacağından endişe ettiğini belirtti.
Kasaba, şöyle konuştu:
“Bunun beklenen bir kriz olduğunu söylemek çok zor çünkü Amerika'yla Türkiye bir müttefik ve bu ilişki çok eski zamanlara giden bir ilişki. Gerek 20'inci yüzyılın başlarından beri, özellikle 2.Dünya Savaşı'ndan sonra NATO çerçevesinde Soğuk Savaş döneminde çok yakın ve beraber çalışmış iki ülke. Şimdi böyle bir geçmişin bir şekilde yaratabileceği anlaşabilme imkanları olmasını bekliyor insanlar. Onun için böyle sanki hiç birbiriyle ilişkisi olmayan iki ülkenin birbiriyle temasa geçmeye çalışıyormuş gibi bir hava var şimdi, birbirlerini anlamıyorlar gibi. O bakımdan ben çok şaşırdım. Kesinlikle beklenen bir durum değildi. Hemen çözülmemesi de bunun oldukça ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor bana. Ben kişisel olarak bir yanlış anlama olduğunu zannediyordum ve görüşmelerle bunun çözülebileceğini tahmin ediyordum fakat olmadı. Şu anda birtakım temaslar devam ediyor bildiğim kadarıyla ama hemen çözülebilecek bir durum değil. O bakımdan ben baştaki tahminime göre biraz daha ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum ve arkasında sanıyorum böyle birbirini bu uzun geçmişe rağmen birbirini çok iyi anlayamayan iki devlet ve ülke var gibi ortada."
Obama yönetimi göreve geldiğinde ilişkiler için ‘model ortaklık’ kavramını ortaya atmıştı, ama aradan geçen 8 yılda model ortaklık bir yana, şimdi kimi çevrelerde iki ülkenin hala stratejik müttefik olup olmadığı tartışılıyor. Yaşanan sorunlar Türk-Amerikan ilişkilerinde yapısal değişime yol açabilir mi? Profesör Reşat Kasaba bu konuda şöyle düşünüyor:
“Hemen bu ilişkilerin bir daha düzelemeyecek şekilde bozulduğunu söylemek için bence biraz erken. Çünkü bütün bu görünürdeki sorunlara rağmen Amerika'yla Türkiye'nin beraber çalıştığı bir sürü ortam var. Gerek ekonomik gerek askeri gerek siyasi, eğitim düzeyinde, bunlar böyle hemen sonlandırılacak, hemen bitirilecek ilişkiler değil. Fakat benim hala tedirgin olduğum, beni biraz korkutan, eğer bu olay devam ederse bu ilişkiler yavaş yavaş zarar görmeye başlayacak. Uzun dönemde aklımızda tutmamız gereken bir nokta da hem Türkiye'nin hem Amerika'nın bayağı ciddi bir değişimden geçtiğini görüyoruz. Amerika'da çok büyük belirsizlikler var, Amerika'nın dış siyasetiyle ilgili. Aynı şekilde Türkiye de büyük bir değişimden geçiyor. Gerek toplumsal olarak gerek yeni başkanlık rejiminin başlaması, bunun sonuçları ve gerekse Ortadoğu'da süren krizin Türkiye'ye olan yansıması, gerek IŞİD veya devam eden Kürt sorunuyla ilgili. Böyle belirsizlik içinde olan iki ülkenin birbirini anlamaya çalışması gibi bir durum var. Ki tabii bu çok zor, çok bilinmeyen bir denklem gibi şu anda. Fakat dediğim gibi, devam ettiği sürece beni endişelendiriyor bu çünkü bozulan birtakım ilişkileri tekrar biraraya getirmek çok zor olacak.”
Başkan Donald Trump, New York’taki BM Genel Kurulu sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinde iki ülke için “hiç olmadığı kadar yakınız” demişti. Bu açıklamadan iki hafta sonraysa Amerika Türkiye’ye vize kısıtlaması getirdi. Profesör Kasaba’ya, aradaki bu çelişkiyi Amerika'dan kaynaklanan bir çelişki olarak gördüğünü belirtiyor. Kasaba, Trump'ın kişisel tercihleriyle Amerika'nın Kongre başta olmak üzere diğer kurumların görüşlerinin farklı olabildiğini, bu çerçevede Amerika'nın Rusya'yla da Türkiye'ye benzer bir çelişki yaşadığını örnek veriyor.
Türk kamuoyunda Amerikan karşıtlığı son yıllarda artan bir olgu. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Amerika’ya olumsuz bakanların oranı belki de görülmemiş seviyeye yükselirken, bu olumsuz hava, medya yayınlarına ve politikacıların söylemlerine de yansımaya başladı. Profesör Kasaba bu durum karşısında 'uzun dönem için en tehlikeli gelişme olarak görüyorum' diyerek endişesini belirtiyor:
"Bu da beni hayrete düşüren bir durum çünkü gerçekten çok uzun süre müttefik olmuş iki ülkenin bu şekilde özellikle Türkiye açısından bakarsak bu kadar Amerika'ya kuşkuyla bakması gerek resmi düzeylerde gerek kamuoyu düzeyinde ben pek anlam veremiyorum, nereden, nasıl oluyor bu. Bunu bütün diğer konuştuğumuz meselelerle karşılaştırırsak bunu uzun dönem için en tehlikeli gelişme olarak görüyorum, çünkü şimdi yavaş yavaş Türkiye'de Amerika'ya kuşku besleyen, Amerika'yı Türkiye'nin her sorununun arkasında gören bir nesil oluşmaya başlıyor. Gerek gazetelerde gerek yayında gerek televizyonlarda kamuoyunda devamlı tekrarlanan bir şey bu. Bunun etkisi bence eğer bir alternatif görüş inandırıcı bir şekilde ortaya konmazsa etkisi bence bayağı kötü olacak özellikle uzun dönemde."
Reşat Kasaba, Amerika ve Türkiye'nin Suriye konusunda, özellikle Suriye'deki Kürtlerle ilgili çelişki yaşadıklarını ancak IŞİD'in ortadan kalkmasıyla Türkiye'yle Amerika'nın ortak bir tavır geliştirmelerinin daha kolay olacağı görüşünü savunuyor:
"Tabi ne Türkiye'nin istediğinin hepsinin yüzde 100 olması veya Amerika'nın istediğinin hepsinin yüzde 100 olması sonucunu doğurmaz belki ama o çok güncel olan IŞİD olayı ortadan kalkınca, özellikle kuzey Irak'ın bağımsızlığı diyelim, eğer bu gerçekten Ortadoğu sürecinde bir dengesizlik, bir tansiyon yaratacaksa tabi bu Amerika'nın da işine gelen bir durum değil. Bu nedenlerle sanıyorum bir ortak zemin bulmaları biraz daha kolaylaşabilir."
Türk-Amerikan ilişkilerinde en sorunlu konulardan biri de Fethullah Gülen’in iade süreci. Washington Üniversitesi profesörü Kasaba, Gülen konusunun Amerika’nın iç adli prosedürlerine bağlı bir konu olduğuna dikkati çekti. Ancak profesör, bu meselenin de Türkiye’de Amerikan aleyhtarı görüşlerin bir parçası olarak kötü bir amaç varmış gibi sunulmasının yararlı bir yaklaşım olmadığı görüşünü dile getirdi.