Erişilebilirlik

Kazdağları’nda Altın Madeni Tepkisi Büyüyor


Türkiye, son bir haftadır Kazdağları’ndaki altın madenini konuşuyor. Pazartesi günü yaklaşık 10 bin çevreci, Kazdağları içinde Çanakkale Kirazlı köyünde faaliyeti süren maden sahasında ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ gerçekleştirdi.

Göstericiler, Kanadalı maden şirketi Alamos Gold’un %100 sahibi olduğu Doğu Biga Madencilik’in Ağı Dağı ve Çamyurt projeleriyle birlikte Türkiye’deki üç projesinden biri olan Kirazlı projesinin şantiye sahasına girerek eylemlerini maden alanına da taşıdılar.

Maden sahasında 195 bin ağaç kesildiğini savunan eylemciler, altın çıkarma sürecinin yalnız ekosistemi tahrip etmeyeceğini bununla beraber altın ayrıştırırken kullanacak siyanürün Çanakkale’nin can damarı olan Atikhisar Barajı’na sızarak bölgedeki tüm yaşamı tehdit edeceğini iddia ediyor.

‘‘Siyaset üstü bir mücadele veriliyor, bütün ekosistem olumsuz etkilenecek’’

Altın madenine karşı Çanakkaleli sivil toplum kuruluşlarının hukuki mücadelesi 2012 yılından beri devam ediyor. Çanakkale Barosu Başkanı Bülent Şarlan, hukuki süreç devam ederken maden şirketinin maden sahasında çalışmalarına başladığını belirtirken Doğu Biga Madencilik ve Orman Bakanlığı’nın 13 bin 400 ağaç kesildi yönündeki açıklamalarının TEMA’nın hazırladığı rapordaki dile getirilen rakamla uyuşmadığının altını çiziyor.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Şarlan, ‘‘Önce şunun altını çizeyim bu mücadele siyaset üstü bir mücadeledir. Kirazlı Altın Arama Projesi hakkında ilk dava ÇED’le ilgili olarak 2012’de açıldı. 2012’den bugüne kadar yasal süreç takip edildi. İdari hukuku anlamında yasal sürecin sonuna gelinmiş gibi duruyor. Bu projeye konu ÇED (çevresel etki değerlendirme) raporunda öngörülen alan ve öngörülen ağaç kesme sayısı var. 45 bin civarında ağacın kesilmesi öngörülüyor. Resmi yetkililer, 13 bin 400 ağaç kesildiğini söylüyor. Ancak Tema Vakfı’nın raporu elimizde, buna göre 195 bin ağaç kesilmiş. Bu rapor doğru değilse bu kadar ağaç kesilmediğini gösterecek tartışma götürmeyecek bir veriyi ortaya koymalılar. Ayrıca Danıştay’ın İdare Mahkemesi ile ilgi kararı henüz ortaya çıkmadan yani hukuki süreç bitmeden bir ay önce yol çalışmalarının, alan açma çalışmalarının başladığını gördük. Yetkililer varsa halkı ikna edecek bilgiler versin. Hangi siyasi düşünceden olursa olsun biz Çanakkaleliler, içme ve kullanma suyumuzun kaynağı Atikhisar barajımızın ve buna bağlı olarak da yaşamımızın, bitki örtümüzün, ekosistemimizin olumsuz etkilenmesini istemiyoruz. Kesmekle, kazmakla, yok etmekle nereye varacağız’’ dedi.

İbrahim Gün: ‘‘Siyanür, cıva, sülfür suya karışırsa ne olacak?’’

Eylem sırasında yaptığı konuşma sosyal medyada hızla yayılan İbrahim Gün ise 45 yıldır Çanakkale’de yaşayan bir öğretmen. Zirve Dağcılık ve Su Sporları Kulübü’nün düzenlediği etkinliklerde son sekiz yılda en az yedi-sekiz bin kişiyle bölgede yürüyüşler yaptığını söyleyen İDA Dayanışma Derneği üyesi ve TEMA gönüllüsü Gün, yeryüzü cenneti olarak gördüğü coğrafyanın cehenneme dönüşmesine izin vermeyeceklerini ifade etti.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Gün, ‘‘Yoksul bir köylünün çocuğuyum. Pamuk tarlası pamuk tarlasında büyüdüm. Devlet beni yatılı okullarında okuttu öğretmen yaptı. Ulusuma bayrağıma bu güzel ülkeme bağlıyım. Allah bu yeryüzü cennetini bize armağan etmiş, bu cehenneme çevrilirken susamam. Bu inançlarıma aykırı. Atikhisar barajı, 1972 yılında baraj yapıldığında 74 milyon Buna mukabil nüfus, 17 binden 180 binlere çıkmış. Şehir büyüyor baraj küçülüyor. Bu barajımızın suyu, Kirazlı dağlarındaki karaçam ormanlarından geliyor. Kaç şehrin 30 kilometreye 20 kilometre tertemiz el değmemiş ormanı vardır. Buraya maden ruhsatı verdiler. Yarım gram altın için 3 tonluk siyanürlü çamuru tepemize yıkıyorlar. 26 milyon tonu varın siz hesaplayın. Yalnız siyanür yok, cıva, arsenik, kurşun, molibden de açığa çıkacak. Bunun bir de sülfürü var. Bunlar Atikhisar barajına karışırsa ne olacak? Biz vatan bölünmez parçalanmaz diyoruz, maden şirketi günde 40 bin ton kayayı, taşı öğütmekten bahsediyor. Bu aslında bir Kurtuluş Savaşı’dır. 1915’te Çanakkale geçilmedi, emperyalist şirketler şimdi de Çanakkale’yi geçemeyecek. Biz sarı öküzü vermeyeceğiz, verirsek arkasından Avustralya ve İngiltere’den şirketlerin de geleceğini biliyoruz’’ dedi.

‘‘30 tane altın gümüş madeni ruhsatı var, bu ‘yavaşlatılmış soykırım’dır’’

Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı Pınar Bilir de bilirkişi ve hukuki süreç sırasında yaşanan usulsüzlüklerin incelenmesi gerektiğini bu inceleme yapılması halinde sürecin yeniden başlayacağını düşünüyor.

VOA Türkçe’nin ulaştığı Bilir, ‘‘ Deniyor ki neden şimdi ortaya çıktınız? Bu doğru değil. Biz ilk ağaç kesim haberi geldiği an maden sahasına geldik ama Orman yetkilileri bize yanıt verdiler. Onlara maden ruhsatını bildiğimizi söyledik. İmza kampanyaları, basın açıklamaları yaptık ama ulusal basın bizimle o dönem ilgilenmedi. Ne zaman ki felaket manzara hatta cehennem ortaya çıktı. Onların da ilgisi arttı. Hukuki süreç devam ederken Çanakkale valisi, şirkete işletme ruhsatı verdi. 1 Mart’ta Enerji Bakanlığı izin verdi. Bilirkişi imzalarında ilgili olarak da bugün bir takım haberler medyada yer aldı. Artık bundan sonra bu sürecin yeniden incelenmesi kaçınılmaz. Evet, ormanlarımız yok edildi ama hala geç değil. Balaban Tepesi ve Çataltepe henüz öğütülmedi ve siyanürlü ayrıştırma havuzları kurulmadı. Bunlar yapılmadan kurtulursak kar sayarız. Metalik madencilik adı altında altın ve gümüş işletmeciliği yapılacak toplam 30 tane ruhsat alanı var. Biz buna ‘yavaşlatılmış soykırım’ diyoruz. Eğer bunlar olursa biz kurban olacağız, Çanakkale halkının buraları terk etmesi gerekecek. Ama biz, doğamıza, ekosistemimize ve kültür mirasımıza sahip çıkacağız’’ dedi.

Ömer Çelik: ‘‘Siyanürle arama gibi bir işlem söz konusu değildir’’

Tepkilerin sosyal medyada yaygınlaşması ve #Kazdağları etiketinin en çok konuşulanlar listesine girmesi üzerine AKP Parti Sözcüsü Ömer Çelik çevrecilerin iddialarının gerçeği yansıtmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Yönetim Kurulu toplantısında sonra basının sorularını yanıtlayan Çelik, “Bahsedilen madenin Kazdağları’nda olduğu şeklindeki haberlerin yalan olduğu açıktır. Arada 40 kilometre mesafe var. Olan yer Kazdağları değildir. Burada kesilen ağaçların tamamının yerine tamamı miktarınca fidan başka bir alana dikilmiştir. Söz konusu firmanın sözleşmesi gereği burada yapılacak işlemler bittikten sonra buranın ağaçlandırılması da gerçekleştirilecektir. Söz konusu yer Kazdağları’na 40 kilometre uzaklıkta. Bu izinler iktidarlarımız öncesinde 2001 yılında verilmiştir. Bizden önce kaldırılan bir SİT izni söz konusudur. Siyanürle arama gibi bir işlem kesinlikle söz konusu değildir’ dedi.

STÜDYO VOA

Adams soruşturmasında sorgulanacak yeni Türk işadamları var mı? – 30 Eylül
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG