Amerikan Alman Marshall Fonu Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, 31 Mart yerel seçimlerinin Türk siyasetinde bir dönüşümün başlangıcı olabileceğini söyledi.
Seçim sonuçlarıyla birlikte Batı’da ‘‘Türkiye’de artık gerçek seçim olmaz’’ algısının kırıldığı görüşünü de dile getiren Ünlühisarcıklı, “Türkiye’deki seçimler adil bir zeminde yapılmıyor bu gerçek ama bu seçimde muhalefet İstanbul'u Ankara'yı ve bazı başka şehirleri iktidarın elinden alarak Türkiye'deki seçimlerin gerçek ve rekabetçi olduğunu dünyaya da göstermiş oldu’’ dedi.
VOA Türkçe muhabirinini sorularını yanıtlayan Ünlühisarcıklı, iktidarın da bu durumdan memnun olması gerektiğini çünkü bu sonuçların bir anlamda önceki seçimleri de meşrulaştırmış olduğunu söyledi.
Bu seçim sonuçlarıyla beraber Türkiye'deki siyasi tablonun çok daha fazla renklendiğini ve siyasi manzaranın değiştiğini belirten Ünlühisarcıklı, “Bu siyasi manzaranın aslında tabii hala en baskın unsuru Recep Tayyip Erdoğan. Öte yandan manzara şimdiden renklendi ve bu manzarada ortaya çıkan yeni unsurlar var, yeni yüzler, yeni liderler, yeni lider adayları var. Bunlar çok farklı bir profil ortaya koyuyor. Özellikle Ekrem İmamoğlu farklı kesimlerle iletişim kurabilmesi, güleryüzü, sakinliği, pozitifliğiyle bence çok farklı bir profil çiziyor ve onu ve benzeri isimleri bence Türk siyasetinde daha fazla görmeye başlayacağız. Her ne kadar bu seçim Türk siyasetinde bir dönüşüme sebep olmadıysa da bence böyle bir dönüşümün başlangıcı olabilir’’ diye konuştu.
Ünlühisarcıklı, İstanbul’daki seçim sonucuna itirazlar neticesinde sonuçta bir değişiklik olacağını sanmadığını da kaydetti.
HDP’nin sessiz bir şekilde de olsa muhalefet ittifakına destek vermesinin sonuçlarda belirleyici rol oynadığını ifade eden Ünlühisarcıklı, muhalefetin kampanya döneminde izledikleri stratejiyle iktidarın kutuplaştırıcı söylemleriyle nasıl baş edeceklerini öğrendiklerini ortaya koydukları görüşünü dile getirdi.
Cumhur İttifakı’nın her ne kadar bu seçimde önemli yerleri yitirse de ülke genelindeki oylarında pek bir kayıp olmadığına dikkati çeken Ünlühisarcıklı, muhalefetin de sağladığı başarılarla bir anlamda rüştünü ispat ettiğini söyledi, HDP ve İYİ Parti’yi ise seçimin kaybedenleri olarak niteledi.
Ünlühisarcıklı, seçim sonrasında yaşananların İmamoğlu’nu “daha da büyüttüğünü’’ belirtirken, “Eğer seçim hemen o gece sonuçlanmış olsaydı Ekrem İmamoğlu az farkla belediye başkanı olmuş bir siyasetçi olacaktı. Ama süreç ona daha fazlasını ortaya koyma imkanı verdi ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu artık Türkiye'de önemli liderlerden birisi oldu’’ dedi.
Seçimin sonuçlarının ardından, Erdoğan’ın ‘yenilmez’ olduğu algısının kırılıp kırılmadığı sorusunu Ünlühisarcıklı, “Aslında kırılmayabilirdi ama AK Parti'nin seçim sonrasında kullandığı söylem ve izlediği strateji yenilmiş olduğu algısını yarattı ve pekiştirdi. Yani seçim sonrasında kaybetmiş bir parti gibi davrandılar. Oysa her şeye rağmen, bu ekonomik krize rağmen, oylarında büyük bir erime yaşanmadı’’ şeklinde yanıtladı.
Şimdi AK Parti içinde çoklu bir tartışmanın yaşanabileceği ihtimaline işaret eden Ünlühisarcıklı, Erdoğan’ın bundan sonra izleyeceği politikaların şekliniyse seçim sonuçlarından çok ekonomik kriz ve ABD’yle S-400 krizinin belirleyeceğini savundu.
Ünlühisarcıklı, İmamoğlu’nun resmen belediye başkanı olması halinde, İstanbul’da belediye başkanı ve belediye meclisinin çoğunluğunun başka partilerden olacağına dikkati çekerek, “Bana göre bu olumlu bir şey çünkü Türkiye genelinde, Türkiye'nin yönetiminde olmayan dengeleri denetleme mekanizması İstanbul özelinde olacak. Bence İstanbul bu denge-denetleme mekanizması içinde daha iyi yönetilecek artık’’ diye konuştu.
Ünlühisarcıklı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kutuplaştırıcı siyaset izleyerek bir yandan kendi tabanını sağlamlaştırdığını ancak diğer yandan da birbirinden çok farklı kimliklere sahip partileri birleştirdiğini belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanı herhalde gördü ki artık kutuplaşma onun lehine çalışmıyor. Bundan sonraki strateji öncelikle karşısındaki ittifakı dağıtmak olacaktır Sayın Erdoğan'ın ve bunu yapmak için de bence dilini yumuşatacaktır’’ ifadesini kullandı. Ünlühisarcıklı, iktidarın beka problem söyleminin AK Parti’den çok MHP’nin işine yaradığı görüşünü de dile getirdi.
Ünlühisarcıklı’yla röportajımızın tam metni:
VOA: İstanbul'daki seçimler itirazlar nedeniyle hala sonuçlanmış değil. Sizce bu sürecin sonunda sonuçlar değişebilir mi?
Çok muhtemel görmüyorum. Öncelikle şunu söylemek lazım CHP'nin sistemli bir seçim hilesi yapmış olma olasılığı İstanbul'da çok düşük çünkü sandık başkanları kamu görevlileriydi zaten. AK Parti'nin de CHP'ye göre çok daha fazla sayıda müşahit bulundurabildiği, onları daha iyi eğittiği, daha disiplinli, daha organize oldukları da zaten yaygın bir kanı. Bu koşullar altında CHP'nin sistemli bir hile yapmış olma olasılığı yok. Geriye kalan alternatif hatalar ve tabii ki hatalar doğaldır. Çünkü şöyle düşünün, müşahitler bütün gün sandık başında, bütün gün konsantre oluyor, akşam oylar sayılıyor, bir de burada hani sandıktan diyelim ki bir referandumda veya Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok kolay olabilir de, (yerel seçimde) sandıktan bir sürü pusula çıkıyor. Dolayısıyla aslında gerçekten de hata yapmaya müsait bir seçim bu. Öte yandan, istatistiksel olarak hataların hep aynı yöne olacağını düşünemeyiz. Yani bu kadar büyük bir havuzun içinde istatistiksel olarak hatalar aslında orantısal olarak dağılır. Bu durumda yüzde 50-yüzde 50 ve birbirini iptal eder. Böyle bir durumda da 25 bin oyun aslında kapatılmasını ben mümkün görmüyorum. Bunu zaten açılan, yeniden sayılan sandıklar da doğruluyor. Yeniden sayılan birçok sandıkta aslında AK Parti'nin değil CHP'nin oyu yükseldi. Dolayısıyla ben İstanbul'daki seçimlerin değişeceğini zannetmiyorum. Ankara'da zaten yüzde 4'lük bir fark var. Onun değişmesi çok daha zor.
VOA: Bu seferki seçimlerde muhalefet daha organizeydi diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. En azından ıslak imzalı tutanakların hepsini zamanında merkezde toplayabildiler. Sistemli bir şekilde ve zamanında tutanakları birleştirebildiler. Aslında şunu da görüyoruz: CHP'nin daha seçimin bitmesine birkaç saat kala, yani birkaç saat kala demeyelim çünkü 12 saat boyunca sayım durduruldu veya en azından AA duyurmadığı için, aslında çok da daha uzun bir süredir CHP'nin iddia ettiği sonuç çıktı zaten.
VOA: Seçimlerin sonuçlarını nasıl okuyorsunuz? Seçmen sizce ne mesaj verdi?
Bir kere ne Türkiye genelinde ne illerde aslında çok çok büyük oy kaymasından bahsetmiyoruz. Şöyle bir karşılaştırma yapacak olursak Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir tarafa Tayyip Erdoğan'ı, bir tarafa diğer üç adayı koyduğumuz zaman arada 3,5 puanlık bir fark vardı. Bu seçim de diğer üç adayın temsil ettiği bütün siyasi partiler tek bir adaya oy verdiğine göre bu karşılaştırma mümkün. Demek ki şu olmuş: AK Parti'yle muhalefet arasındaki yüzde 3.5'luk oy farkı kapanmış. Şimdi bunu analiz etmek lazım; öncelikle şunu söyleyeyim bence Türkiye'de oy vermenin temel saiki hala kimlik. Yani hala ekonomik oy verme teorisi değil. kimlik temelli oy verme teorisi hala baskın. Bir kere bunu söylemek lazım.
Öte yandan bu seçimde şunlar oldu: Öncelikle şunu söylemek lazım bu seçimde muhalefet partileri kazanabilecek bir ittifak kurmayı başardılar. Buna aslında zaten Cumhurbaşkanlığı seçimine paralel olarak yapılmış olan parlamento seçiminde kurdukları Millet İttifakı'yla başlamışlardı. Bunda farklı olarak şunu yapmayı başardılar: HDP'nin gönüllü olarak karşılık beklemeksizin seçmenlerinin ittifaka oy vermeleri. Yani ittifakın içinde olmamalarına rağmen ittifaka destek vermeleri. İttifakın eğer içinde olsalardı bu geri teperdi. Öte yandan sessiz bir şekilde de olsa destek vermeleri sonuçlarda belirleyici bir rol oynadı.
İkincisi bence muhalefet kutuplaşma oyununu öğrendi. Şunu farkettiler: Kutuplaştırıcı söylem kutubu büyük olana yarıyor ve bu sebeple de özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan kutuplaştırıcı bir söylem kullanıyor. Geçmişte muhalefet partileri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kutuplaştırıcı söylemine karşı kutuplaştırıcı söylemle cevap verirlerdi. Bu sefer bunu yapmadılar. Yani kimlik tartışmalarına hiç girmediler, hatta AK Parti'nin kimliğine, seçmenlerinin kimliğine hitap edecek söylem ve eylemler içinde de bulundular. Hiçbir şekilde negatif bir söylem kullanmadılar. Bir tartışmanın, çatışmanın içinde olmadılar, güleryüzü eksik bırakmadılar ve bana göre bütün bunlar aslında kutuplaşmayla nasıl baş edeceklerini öğrenmiş olduklarını gösteriyor.
Başka bir şey daha yapmadılar, örneğin Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sırasında CHP mega mitingler düzenlemişti. Yani belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük mitinglerini, özelikle İstanbul'da İzmir'de düzenlemişti. Bu aslında AK Parti seçmeninin konsolide olmasına yol açmıştı. Sandığa gitmemeyi düşünen, biraz kararsız olan AK Parti seçmeni bu mega mitinglerle biraz Gezi Parkı protestolarını hatırlayıp ajite olup yeniden aslında kendi kabilesine diyelim geri dönmüştü, onu da yapmadılar. Yani büyük bir İstanbul mitingi, büyük bir Ankara mitingi, büyük bir İzmir mitingi görmedik, bunun yerine köylerde, ilçelerde, mahallelerde yapılan küçük mitingler gördük. Bütün bunlar gösteriyor ki muhalefet kutuplaşmayla öğrenmiş durumda.
Son olarak da evet, ekonomi tabii ki hiç rol oynamadı diyemeyiz. Yani bir insanın temel saiki oy verirken kimlik de olsa ciddi bir şekilde ekonomik zorluk yaşayan vatandaşlar bunu tamamem gözardı edemediler ve ekonomi de tabii ki bu seçim sonucunda bir rol oynadı.
VOA: Erdoğan'ın yerel seçim kampanyasında çok öncü rol üstlendiğini, adeta genel seçim havasına dönüştürdüğünü gördük. Bu nasıl bir etki etti seçimlere? AK Parti'nin önceki seçimlere göre iyi örgütlenemediğini düşünüyor musunuz?
Çok uzunca bir zamandır AK Parti'nin en rekabetçi unsuru yani marka değerinin, diyelim ki temel bölümü zaten Recep Tayyip Erdoğan. Yani bugün artık bir kurumsal yapısından veya bir kurum olarak marka değerinden bahsetmek kolay değil. Yani AK Parti Tayyip Erdoğan markasının bir alt markası. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ın ön planda olmasının ben negatif bir rol oynamış olabileceğini düşünmüyorum.
Öte yandan tabii şu oldu ki bunu diğer partiler hep yapardı belki ama AK Parti pek yapmazdı, aday tercihlerinde teşkilatların tercihleri gözardı edildi. Bunun etkilerini görüyoruz aslında. Yani Cumhurbaşkanı da parti teşkilatının iyi çalışmamasından şikayetçi gibi görünüyor ama Türkiye'de Türkiye siyasetini az buçuk bilenler şunu da bilir: parti teşkilatları genel seçimlerde söz hakkının genel merkezde olduğunu kabullenirler. Ama yerel seçimlerde söz hakkının kendilerinde olduğunu düşünürler. Bu sefer böyle olmaması bence AK Parti teşkilatında tepkiyle karşılanmış olabilir.
VOA: Bu seçimin kazananları ve kaybedenleri kimler oldu?
Bunu söylemek kolay değil. Yerel seçimlerde herkes kazanır herkes kaybeder. AK Parti ve MHP adına, yani Cumhur İttifakı adına şunu söyleyelim: Oylarında hemen hemen hiç kayıp olmadı. Yani ülke genelindeki oylarında hemen hemen hiç kayıp olmadı. Yalnız tabii bunu genel seçimle karşılaştırmamak lazım çünkü özellikle Güneydoğu'da AK Parti ve HDP'nin yoğun bir rekabet ve çok yakın birbirine olduğu bazı illerde başka partilerin seçmenlerinin de HDP'ye karşı yerel seçim olduğu için AK Parti'yi desteklediklerini ben biliyorum. Aslında normalde bir CHP seçmeni ama CHP'nin zaten orada esamesi okunmuyor ve belediyeyi AK Parti'nin mi HDP'nin mi alacağı bıçak sırtındayken AK Parti'ye oy verenler olduğunu biliyorum. Dolayısıyla yine toplamda alınan yüzde 52'ye yakın oyda bence bu faktörler de rol oynadı. Yoksa büyükşehirlere baktığımız zaman AK Parti ve MHP'nin oylarında bir düşüş görülüyor ama öyle çok büyük bir düşüş yok. İki puan üç puan, hele ki bir ekonomik krizin ortasından geçerken lafı edilecek bir düşüş değil. Dolayısıyla bu anlamda AK Parti'nin ve MHP'nin de, yani Cumhur İttifakı'nın oylarını büyük ölçüde korumuş olmaları bence başarıdır. Erken seçim çağrısı yapmanın bir mesnedi yok. Bu Cumhur İttifakı'nın bir başarısıdır. Bence bu Türkiye'nin de kazanımıdır. Yani şu anda bir de ülke erken seçim tartışmasını kaldıramazdı özellikle ekonomi.
Muhalefete gelince tabii çok şey kazandılar. Bir kere İzmir'in yanısıra İstanbul'u Ankara'yı Adana'yı Mersin'i Antalya'yı ve İç Anadolu'da birtakım illeri alarak şunu yaptılar: Artık sadece sahillerin partisi değil aslında böyle esamesi okunmayacak bir parti değil meşruiyet sorunu yok yani siz İstanbul'u Ankara'yı İzmir'i Antalya'yı Adana'yı Mersin'i yönetecek Bursa'yla Balıkesir'i yönetmeye çok yakınlaşmış bir partiyi gayrimeşru ilan edemezsiniz. Halktan uzak, kopuk olmakla itham edemezsiniz. İstanbul'da yüzde 50 oy almış bir partinin halkta karşılığı olmadığını, milletin parçası olmadığını yani ‘biz milletiz siz millet değilsiniz’ söylemleri bir kere geçerliliğini kaybetti. Muhalefet bir anlamda rüştünü ispat etti.
İkincisi muhalefet uzunca bir süredir ilk defa önemli kaynaklara kavuştu. İstanbul'un bütçesi birçok bakanlıktan, belki de bütün bakanlıklardan bile büyük bir bütçe. Halka dokunma imkanı olan bir bütçe. Doğrudan halka hizmet etme imkanı yaratıyor. Bu da aslında muhalefet için önemli bir kaynak ve kazanım.
Üçüncüsü, bu seçim bana şunu hatırlattı: Sanki iki turlu bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu gibiydi adeta. Dolayısıyla bize ikinci tura gidecek bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde ileride, tabii kesinliği yok, 4 yıl sonra olacak, farklı seçim, seçmen davranışı çok farklı ama, yine de bazı ipuçlarını verdi.
Artı, muhalefet şu imkanı da kazandı; yeni liderler, yeni yüzler ortaya koyabiliyor. Yani bugün artık Ekrem İmamoğlu Türkiye'de yükselen yeni bir lider profildir. Şunu da söyleyeyim aslında seçim sürecinin sonrasında yaşananlar aslında onu daha da büyüttü. Eğer seçim hemen o gece sonuçlanmış olsaydı Ekrem İmamoğlu az farkla belediye başkanı olmuş bir siyasetçi olacaktı. Ama süreç ona daha fazlasını ortaya koyma imkanı verdi ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu artık Türkiye'de önemli liderlerden birisi oldu. Keza Mansur Yavaş da beyefendi duruşuyla, sakinliğiyle kendisine karşı saldırıları soğukkanlılıkla karşılayarak o da bana göre farklı bir lider profili ortaya koymuş oldu. CHP'nin uzun süredir bu imkanı yoktu. Genel başkan dışında çok fazla yüzü gösteremiyordu kamuoyuna. Artık CHP'nin böyle bir şansı da olmuş oldu. Dolayısıyla evet herkesin kazançları var burada.
MHP aslında büyük bir mesafe katetti. AK Parti'yle ayrı ayrı girdikleri yerlerde MHP'nin oyunu arttırdığını görüyoruz ve hatta iki ilde MHP'nin AK Parti'den belediyeyi devraldığını görüyoruz. Demek ki beka problemi söylemi, AK Parti'ye değil MHP'ye daha çok yaramış gibi görünüyor.
Kaybedenlere gelecek olursak buada şunu söylemek lazım: İYİ Parti beklediğini bulamadı bu seçimde. İl belediyesi alamadı. Aldığı ilçe belediyesi sayıları da az. Dolayısıyla CHP'yle ittifak içinde olarak CHP'ye büyük destek vermiş oldu ama bunun karşılığında kendisi fazla bir şey alamadı. Bu İYİ Parti içinde tartışmalara yol açacaktır. Yani Meral Akşener liderliğini tartıştırmayacaktır ama stratejileriyle ilgili tartışmalara mutlaka yol açacaktır.
Seçimin kaybedenlerinden biri de HDP. Çünkü HDP bir yandan ülkenin batısında CHP'ye destek vererek CHP'nin İstanbul'u Ankara'yı almasında anahtar rol oynadıysa da kendisi güneydoğuda aslında çok sayıda belediye kaybetti. Kendisinin CHP'ye verdiği desteği buralardaki CHP seçmeninden görememiş olması da büyük ihtimal.
VOA: 'Erdoğan yenilmez' algısı bu seçimde biraz kırıldı mı?
Aslında kırılmayabilirdi ama AK Parti'nin seçim sonrasında kullandığı söylem ve izlediği strateji yenilmiş olduğu algısını yarattı ve pekiştirdi. Yani seçim sonrasında kaybetmiş bir parti gibi davrandılar. Oysa ben yine tekrar ediyorum. Her şeye rağmen, bu ekonomik krize rağmen oylarında büyük bir erime yaşanmadı.
Bir de Türkiye'deki yerel seçimler aslında biraz Amerika'daki ara seçimlere benzer. İktidar partisinin seçmeni kendi partisine bir uyarı işareti vermek istiyorsa, bunu genel seçimde veya belirleyici olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde değil de düşük maliyette yerel seçimde yapmayı tercih eder. Dolayısıyla yerel seçimlerde iktidar partisinin oyunun bir miktar düşmesi aslında şaşırtıcı da değildir. Bana göre iktidar partisi seçimden sonra bunu çok büyütmeseydi bence AK Parti'nin yenilgisinden veya Erdoğan'ın yenilgisinden bahsetmek mümkün olmazdı. Ama kendi gösterdikleri yaklaşım artık bir yenilgiye işaret ediyor.
VOA: Seçim sonuçları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bundan sonra izleyeceği politikaları nasıl etkiler?
Cumhurbaşkanı Erdoğan kriz durumlarında çok hızlı karar verebilen ve çok hızlı strateji geliştirebilen bir siyasetçi. Genelde de şu sırayla yapıyor bu işi: Öncelikle geçmiş olan seçimi çerçevelendiriyor. Bunu iki üç gündür iktidar medyasıyla beraber yaptı. İkinci, önce kendi partisine dönüyor. Hatta bunu başarılı olduğu seçimlerde bile yapıyor. Yani yeterince başarılı bulamadıysa başarısızlığı veya beklenen başarıyı yakalayamamanın kendisine göre sorumlularını tespit ediyor ve bunları değiştiriyor. Bir kere kısa süre içinde bunu görüyor olacağız. AK Parti'de bazı il başkanlarının hatta genel idare kurulundaki bazı kişilerin, belki genel başkan yardımcılarının değiştiğini görüyor olacağız. Bunu da yaptıktan sonra, tabii bu arada parti içinde başka tartışmalar da başlayacak. Kimin sorumlu olduğu tartışmasını sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan yürütmeyecek, onun altındaki AK Parti içinde iyi kötü belli öne çıkan isimler var onların arasında da görüş farklılıkları var onların arasında da tartışma yaşanacaktır. AK Parti'de dışlanmış olan kesimlerde bakın biz haklıydık diyerek bir tartışma başlatabilirler. Dolayısıyla AK Parti'nin içinde çoklu bir tartışma yaşanacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bundan sonra ne yapacağını belirleyecek olan etkenlere baktığımız zaman bence bu seçim sonucu bunlardan ilki değil. Ekonomik kriz bunlardan birisi. Amerika'yla artık yaşanması mukadder hale gelmiş çok büyük kriz, S-400 alımından kaynaklanacak olan ve yine Türk ekonomisini de etkileyecek olan bu kriz de belirleyicilerden biri haline gelmiş olacak.
Dolayısıyla ben zaten önümüzdeki dönem birtakım değişiklikler göreceğimizi düşünüyorum. Bu değişiklikler her yöne doğru olabilir. Toplum üzerindeki baskısını bir miktar daha arttıran bir iktidarı da görebiliriz veya bunun tersini de görebiliriz. Bunun için biraz beklememiz gerekecek.
VOA: Her ne kadar itiraz süreci devam ediyor olsa da İstanbul'da sonuç değişmez ve AK Parti burada kaybederse, bu ne anlama gelir? İstanbul'un bir sembolik önemi de var. Nasıl yorumlarsınız?
Her türlü önemi var. Çünkü İstanbul küçük bir Türkiye bir kere. İstanbul'da yaşayan herkesin İstanbul dışında yaşayan akrabaları var. Dolayısıyla İstanbul'daki siyasal dönüşüm ve kaymalar Türkiye'nin her yerinde etkili olur. İstanbul Türkiye'nin vitrini. Antalya'da bir belediye değişimi oldu ama Antalya'daki insanlar onu tartışmıyor İstanbul'u tartışıyor. Bu anlamda İstanbul çok önemli. İstanbul Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi. İstanbul kendisini kanıtlamak isteyen genç siyasetçiler için - bunlardan birisi bir zamanlar Sayın Erdoğan'dı - çok önemli bir fırsat. İstanbul çok büyük bütçesi olan bir şehir. Dolayısıyla İstanbul belediyesini CHP'nin yönetecek olması tabii ki önemli faktör. Yalnız şunu unutmamak lazım, ilçe belediyelerinde büyük belediyeler dışında işte Kadıköy gibi, AK Parti ve MHP'nin hakim olmasının sonucu olarak aslında büyükşehir belediye meclisinde de CHP'nin azınlıkta olmasını, MHP'ye de gerek yok AK Partili büyükşehir belediye meclisi üyelerinin çoğunlukta olmasıyla sonuçlanacak. Şimdi Türkiye'de belediye başkanları çok güçlü, belediye meclisleri o kadar güçlü değil. Ama yine de tamamen gözardı edilemezler. Dolayısıyla aslında İstanbul'da bir yerde konbinasyon ihtiyacı da ortaya çıkacak ve bana göre bu olumlu bir şey çünkü İstanbul'da Türkiye genelinde Türkiye'nin yönetiminde olmayan dengeleri denetleme mekanizması aslında İstanbul özelinde olacak. Çünkü belediye başkanı CHP'li ama belediye meclisi AK Partili, üstelik de Cumhurbaşkanı da AK Partili. Dolayısıyla İstanbul'daki belediye başkanının yapacağı en küçük hata, hele hele yolsuzluk anında ortaya çıkartılıp cezalandırılır. Dolayısıyla ben eminim Ekrem İmamoğlu zaten yolsuzluk yapacak bir insan değildir ama zaten öyle olsaydı bile yapması çok zor olurdu. Bu da İstanbul için iyi. Bence İstanbul bu denge-denetleme mekanizması içinde daha iyi yönetilecek artık.
VOA: 31 Mart Türkiye'deki kutuplaşmayı biraz yumuşatma ve normale dönme yolunda bir fırsat olabilir mi?
Olabilir, şunun için olabilir; Sayın Cumhurbaşkanı herhalde gördü ki artık kutuplaşma onun lehine çalışmıyor. Kutuplaşmayla bir yandan kendi seçmenlerini konsolide ediyor doğru, hatta AK Parti ve MHP seçmenlerini birbirinin içinde eritiyor bu da doğru. Ama kendi kullandığı kutuplaştırıcı dille aslında muhalefeti de konsolide etmesini sağladı. Bir yerde Kemalist bir partinin seçmenleri, bir yerde milliyetçi partinin seçmenleri, bir yerde Kürtçü bir partinin seçmenleri hatta belli seçim bölgelerinde de daha böyle gerçek bir İslamcı partinin seçmenleri aynı adaya oy veriyor. Bunun için tebrik edilecek kişi Sayın Erdoğan. Kullandığı dille onların tümünü birden ötekileştirerek, yabancılaştırarak bunların birbirine sarılmasına yol açtı. Bunu herhalde kendisi de görmüştür. Dolayısıyla bundan sonraki strateji öncelikle karşısındaki ittifakı dağıtmak olacaktır Sayın Erdoğan'ın ve bunu yapmak için de bence dilini yumuşatacaktır.