Erişilebilirlik

Ödüllü Türk Video Oyunu Çocukları Şiddetten Uzaklaştırıyor


Ödüllü Türk Video Oyunu Çocukları Şiddetten Uzaklaştırıyor
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:15:11 0:00

Temelleri 1940’larda atılan ticari video oyunu sektörü, 1971 yılında piyasaya sürülen ilk oyunla eğlence dünyasına yeni bir tanım getirdi.

Bugün 11 milyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşan video oyun piyasası, eğlence dünyasının en karlı endüstrisi olan sinemanın en büyük rakibi olarak görülüyor.

Piyasadaki oyunlara hakim olan unsursa şiddet. Sürekli rakiplerini geçmeye çalışan bireyler, düşmanlarını yenmeye çalışan gençler, öldürmeye odaklanmış, daha da kötüsü buna alışmış, kan ve şiddeti sıradan gören çocukların büyüttüğü bu dünya, her geçen gün katılan yeni oyuncularla daha da kötüleşiyor.

Bu dünyayı değiştirmek, insanları şiddet sarmalından çıkarmak, kanın ve kavganın yerini yaratıcılığa bırakmak isteyen dijital sanatçı Cemre Özkurt amacına tasarladığı karakterler ve ürettiği oyunlarla ulaşmayı hedefliyor.

20 yıldır video oyunlarının kalbinin attığı San Francisco’da yaşayan Özkurt, yarattığı Beat The Game adlı macera oyunuyla, oyun düşkünlerine müzik yapma bir anlamda yaratıcılıklarını ortaya koyma fırsatı sunuyor.

“Beat The Game bir macera oyunu. Sürreal, böyle rüya gibi bir ortamda geçiyor. Bu ortam içinde karakterimiz bir müzik yapımcısı. Müzik parçalarını bulmaya çalışıyor oyun içinde. Parçaları buldukça müzikleri birbirine birleştiriyor holografik bir mikseri var. Müzik mikseri. Bu parçaları birleştirdikten sonra da ilerleyen sürreal bir oyun “ diyen Cemre Özkurt, oyunun vermek istediği mesajı şöyle açıklıyor:

“Biraz eğlence ve eğlence içinde aslında müzik yapmak. Müziği öğretmek müziğin öğelerini anlayabilmek, bu öğelerin nasıl birleşerek bir müziğe dönüştüğünü anlayabilmek, aynı zamanda da sürreal sanatı ve sürreal resmi canlandırabilmek oyun içinde. Bu tarz bir mesajı var oyunun. Asıl amaç eğlenmek tabii eğlenceli bir oyun.”

Bugün çocuklar ve gençler için vazgeçilmez olan şiddet içerikli oyunlar bir zamanlar Cemre Özkurt’un da önceliklerindenmiş. Bugünse o tür oyunların kötü etkilerinden sıyrılmakla kalmamış, genç zihinleri de bu dünyadan uzaklaştırmak için kolları sıvamış.

“Ben çok fazla o tip oyunlar oynadım. Vurdulu kırdılı oyunlarla büyüdüm zaten. Bir zaman sonra bu vurdu kırdı oyunun beni kötü etkilediğini anladım. Çünkü bir zaman sonra strese sokuyor sizi. Benim yapmak istediğim biraz daha üretilebilen birşeyler, müziği birleştirerek birşeyler yapma hissi veren oyunlar yaratmak. Böyle oyunlar var. Minecraft bu oyunlardan biri. Şiddet parçalama yerine daha çok yapmaya yöneltiyor. Bizim oyunda da aynı şekilde hiç bir vurdu kırdı yok. Rahatsız edecek birşey de yok. Zaman limiti de yok. İstediğiniz gibi dolaşıyorsunuz oyun içinde. Ancak amacınız müziği anlayıp bu müzik parçalarını birleştirip bir parça yaratmak. Bir müzik seti yaratmak, bir dj seti yaratmak. Klip 128 04 11 İlk yola çıktığımda bir sürü oyun ve film bana ilham verdi. ‘Never Hood’ diye bir oyun var ondan çok etkilendim. Yaklaşık 30 sene önce oynadığım bir oyun ama o oyun hala aklımda olan bir oyun. Onun müzik ögelerini birleştirerek macera yaratma hissi çok güzeldi o tarz birşey yaratmak istedim. Onun dışında Monkey Island var, 90’larda oynadığım oyunların çok etkisi oldu ama görsel olarak son çıkan oyunlardaki son kalite shaderlar kaplamalar ve karakter tasarımlarından etkilendim. Onların birleşimi oldu biraz. Klip 129 10 16 Kardeşiyle oyanayabilir sıkıntı yaratn hiç birşey yok, şiddet yok o tarz bir oyuna ihtiyaçları varsa rahatlıkla bu oyunu alıp oynayabilirler“ diye konuşan Cemre Özkurt, nasıl bir oyun olduğunu da şu sözlerle açıklıyor:

”Oyunu ilk açtığımızda Mıstık diye bir karakterimiz var ince uzun, dar kıyafet giren, motosikletçi bir karakter. Bu karakter bir kaza yapıyor. Kaza yaptığı zaman bütün o üzerinde taşıdğı müzikler siliniyor. Sadece 3 parçası kalıyor. O 3 parçayla başlıyoruz. Daha sonra müziklerini bitirmek istiyor. Çünkü müzikleri bitirince zamanla yolunu buluyor. Zamanla bu parçalar birleşiyor. Ve oyunu bitiriyoruz. Bu karakterimiz müzik yapımcısı olduğu için sürekli müzik arayışı içinde. Elinde müziği arayabildiği bir alet var. Onunla uzaktan müzikleri dinliyor. Bulduğu seslere doğru ilerliyor. Mesela bir Coca Cola şisesi var elinde. Cola tenekesi var, eğer bir sopa bulursa ikisini birleştirip ses yapıyor. Onu kaydediyor. Daha sonra bir Kristal buldu. O kristali büyük bir su tankına atıyor, o sesi kaydediyor, onunla birleştirirek zamanla müziğini oluşturuyor. Aslında elindeki ögelerle nasıl müzik yapılacağını da gösteren bir oyun. Bu karakterimiz motosiklet kazasından sonra aslında teknolojik aletlerle olan ilgisini de görüyoruz. Üzerindeki aletler ve diğer robotlarla ilişkisi de var bunun içerisinde. Roboball diye bir robot var. Yuvarlak bir top şeklinde. Ona doğru kaseti taktığın zaman kontrol edilebilir bir hale geliyor. Ve uzaktan VR gözlüğüyle robotu yönlendirebiliyor. Bu robot sayesinde de çevresindeki objeleri toplayabiliyor. “

Ömrünün çoğunu Amerika’da geçiren Özkurt, Türk çocuklarını da unutmuyor. Amerika’daki oyun meraklılarına çok daha kolay ulaşabilecekken o gelecek nesillere mesajlarını, oyunun kahramanı Mıstık üzerinden veriyor.

Özkurt,

”Ben Türk çocuklarına da birşeyler yayınlamak istedim. Onların da hoşuna gitsin istedim zaten oyunun tamamı Türkçe. Seslendirme yok aslında oyunda sesszi bir oyun ancak altyazıları var ve bütün altyazıları Türkçe ama Mıstık’ın güzel bir yönü de Mistik gibi de oluyor. Mistik de bir ortam var mistik de bir karakter. Mistik hissi de veriyor. O ikisinin aslında ikiis birden çalışıyor. Mıstık ve Mistik oluyor aynı zamanda “ diyor veoyuna ilginin, ekibin hedeflediği düzeyde olduğunu

“İlk başta Türkiye’den çok ilgi var. İkinci sırada İtalya, üçüncü sırada Fransa var, ondan sonra Amerika diye ilerliyor. Bizim hiç beklemediğimiz kadar İtalya’dan çok güzel yorumlar geliyor. Ve hatta bir kaç dergide 100 üzerinden 90’lar aldık not olarak. Ayrıca Brezilya’dan ilgi var Brezilya Big Festivali’nde en iyi müzik ve en iyi yaratıcı dalında aday olduk. İspnaya’dan da yine iki dalda aday olduk. Ve Amerika’dan San Francisco’da Intel de bize sanat ödülü verdi. Sanatsal açıdan bayağı başarılı olduk. Satış açısından da istediğimiz düzeyde diyebiliriz. 08 20 Steam dükkanından Beat The Game diye arayabilirler. Veya Apple Store’dan yine Beat The Game diye arayabilirler. Veya ‘warm animation’ websitemize girip oradan da bütün linklere ulaşabilirler. Şu anda 9.99 fiyatı var dolar üzerinden. Ancak Türk Lirası’na çok daha indirimli. Yaklaşık 3’te bir indirimli” sözleriyle açıklıyor.

Bundan sonrası için hedefleri oyunu daha da geliştirerek, çok daha fazla çocuğa ve gence ulaşabilmek. İşte bunun için de planları, onların ilgilerini çekecek unsurlar kullanmak. Oyuncaklar gibi.

Eğer oyunlara düşkünseniz ama hayalinizdeki oyunu henüz bulamadıysanız kendi oyununuzu yaratmak da bir başka seçenek. Bunun için çok paranız değil, isteğiniz olması yeterli.

Oyunun bir diğer özelliği de alanında çok sayıda ödüle aday olması. Kazandığı başarılar yalnızca onları değil, bu işle ilgilenen ama cesaret edemeyen gençleri de teşvik ediyor.

Yapımı yaklaşık 2 sene süren oyunun oynanış süresi 2 saat. İki saat içinde kimseyi öldürmeden, yaralamadan, kan akıtmadan ortaya bir eser çıkarabiliyor, notaların arasında yolculuk yapabiliyorsunuz.

Sanatçı, bu projede en büyük desteği eşi Yeşim Özkurt’tan görmüş. Biri yazar biri çizer çiftin ortak noktalarının müzik olması, oyunun da notalar üzerine kurulmasına öncülük etmiş.

Yaptıklarından keyif almaları onlar için projeyi iş olmaktan çıkarıp eğlenceye dönüştürmüş. Yani oynarken eğlendirmesini hedefledikleri oyunu yaratırken kendileri de eğlenmiş.

Piyasaya hakim şiddet içerikli oyunlardan farklı olan Beat The Game, o tür oyunların aksine çocukları ve gençleri şiddetten uzak tutarken, sanatsal yönlerini geliştiriyor, yaratıcılıklarını keşfetmelerini sağlıyor. Müşterilerine sundukları yemekleri iç huzuruyla kendileri yiyebilen restoran sahipleri gibi bu oyunu küçük büyük tüm aile bireylerine de tavsiye edebiliyorlar.

“Bu zaten bizim eğlencemiz, akşam film seyrediyoruz, bazen de diyoruz ki bu akşam birşeyler yapalım, o zaman işte Cemre oradan birşey yapıyor ben buradan birşey yapıyorum. Çok müzikle iç içeyiz. Burada, San Francisco’da çok fazla arkadaşımız var müzikle ilgilenen, müzisyen, dj, onlarla bile buluştuğumuz, görüştüğümüz zaman onlarla da müzik yapıyoruz. Bu evde hep müzik çalınıyor sürekli, müzik oyunu da bu evden çıktı” diye konuşan Yeşim Özkurt

“Benim şiddet oyunlarına karşı bir korkum vardı, erkek kardeşim çok fazla oyun oynuyordu. O şiddet oyunlarında bir yere saklanıp, insanlara ateş etme anı var ben o anlarda hep korkuyordum, izliyordum ama böyle içime bir korku geliyordu. Sonuçta bir şekilde birini öldürme amacınız var ve sürekli ama bu her an, kan da oluyor, tabii bu tamamen etkiliyor mu insanları? Şiddete yönlendiriyor mu? Onu bilmiyorum ama ben hiç bir zaman açıkçası sevmedim. Yarış belki evet güzel ama bir şekilde hep bir stres var. Eğer siz öldürmezseniz o sizi öldürecek. Bunları zaten ben hiç bir zaman sevmiyordum. Cemre de öyle. Türkiye’de yaptığı animasyonlarda da hiç bir zaman şiddet yoktu. O yüzden zaten biz nasılsak, biz nasıl düşünüyorsak oyun da biraz öyle oldu. Yaratıcılık, sürekli birşeyler yapmaya çalışmak, çok zevkli ve insanı çok geliştiren ve de o tip şiddetten uzaklaştıran şeyler. Özellikle müzik, müzikle ilgilendiğinizde bambaşka bir dünyada yaşıyorsunuz. Ve o dünyanın çok sağlıklı bir dünya olduğunu düşünüyorum. Umarım oyun bu mesajları veriyordur? Mesajımız herhalde: Şiddet kötü birşey, yaratıcılık çok güzel birşey diyebiliriz “ diye sözlerine devam ediyor.

Bu oyunun benzerleri çoğaldıkça, gelecek nesillerin şiddetten uzak kalmaları, yaratıcılıklarını kullanmaları ve daha üretken olmaları da çok daha kolay olacak gibi görünüyor.

STÜDYO VOA

Adams soruşturmasında sorgulanacak yeni Türk işadamları var mı? – 30 Eylül
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG