WASHINGTON —
Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, gelecek ay görevini tamamlayarak Türkiye’den ayrılıyor. Amerika Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevinden de emekliye ayrılacak olan Ricciardone, önümüzdeki aylarda Washington’da, Atlantik Konseyi adlı düşünce kuruluşuna bağlı Refik Hariri Ortadoğu Merkezi’nin direktörlüğüne getirilecek. Francis Ricciardone, bu hafta katıldığı Türk Amerikan Konseyi toplantıları sırasında Amerika’nın Sesi muhabiri Alparslan Esmer’in sorularını yanıtladı. Beyaz Saray’ın yeni aday gösterdiği Büyükelçi John Bass’ten, Suriye, Irak ve enerji politikalarına kadar görüşlerini aldığımız Ricciardone, büyükelçilik döneminde Amerika ve Türkiye arasında ticaret ve yatırım ilişkilerinin de gelişmesi için çaba gösterdiğini, Türkiye’nin bölgesinde risklerin olduğu kadar altın fırsatların da merkezinde yer aldığını söyledi.
‘John Bass yeni görevine layık bir halef’
Beyaz Saray bu hafta başında Ankara’ya atanacak büyükelçi adayının Dışişleri Bakanı’nın Özel Kalem Müdürü John Bass olduğunu açıkladı. Bundan önce Tiflis’te büyükelçilik yapan Bass’in atamasının Senato tarafından onaylanması gerekiyor. John Bass’in adının açıklanmasının ardından Amerika’nın Ankara Büyükelçi Francis Ricciardone’den görüş aldık: “Öncelikle karardan çok memnunum. John Bass bu göreve çok layık bir halef. Hem dostum hem de meslektaşım. Irak’ta görev yaptı. Şu anda Dışişleri Bakanı Kerry’nin özel kalemi olarak sağ kolu durumunda. Beyaz Saray’ı, kurumlar arası işleyişi biliyor. Çok harika bir eşi var ve o da diplomat. Umarım Senato kendisini hızla onaylar ve o da Türkiye’de benim gibi harika bir dönem geçirir.”
‘Nokta-gov’dan ‘nokta-org’a geçiş
Üç buçuk yıldır Ankara’da büyükelçilik yapan Francis Ricciardone, gelecek ayın sonunda emekli olup Washington’a dönüyor. Bundan sonraki planlarını sorduğumuz Büyükelçi, kendi deyimiyle “nokta-gov’dan nokta-org” a geçiş yapacağını, yani devlet kurumundan bir düşünce kuruluşuna geçeceğini söyledi: “Birkaç kez ertelediğim ikinci kariyerime başlayacağım. Başkan Obama beni, diplomat olarak ilk görev yaptığım ülkeye, Türkiye’ye büyükelçi olarak aday gösterdiğinde çok büyük onur duydum. Ama bu ikinci kariyerime, yani düşünce kuruluşlarına geçme planlarımı ertelememe yol açtı. Gelecek ay, Türkiye’den sonra bunu gerçekleştireceğim. Bir süre Amerika’da dinlendikten sonra, Eylül ayında Atlantik Konseyi’nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri anısına açtığı Ortadoğu Merkezi’nin direktörlüğüne başlayacağım.”
‘Ticaret ve yatırım ilişkilerini arttırmaya çalışıyoruz’
1 Ocak 2011’de Ankara’da büyükelçilik görevine başlayan Büyükelçi Ricciardone’nin üç buçuk yıl süren dönemi oldukça çalkantılı geçti. İyi derecede Türkçe bilen büyükelçinin kullandığı ya da zaman zaman kendisine atfedilen ifadeler, hükümet ve hükümete yakın çevrelerce sıklıkla eleştirildi, bazen de Türkiye’nin içişlerine müdahale etmekle suçlandı. Türk Amerikan Konseyi’nin yıllık toplantısı sırasında Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Francis Ricciardone, büyükelçilik görevi boyunca en önemli hedefinin Türkiye ve Amerika arasında ticaret ve yatırım ilişkilerini geliştirmek olduğunu söylüyor: “Başkan Obama Nisan 2009’da ilk denizaşırı ziyaretini düzenlediği Türkiye’yle ilişkilere özel bir önem verdi. Uluslarımız arasındaki ittifakı ve halklarımız arasındaki dostluğu yenilemeyi amaçladığımızı söyledi. Son üç buçuk yılımı bu ilişkileri yenileme ayrıcalığına ayırdım. Sınırlar ötesinde çok büyük işler gerçekleştiriyoruz. Yalnızca Suriye değil, her alanda birlikte çalışıyoruz. Türk-Amerikan Konseyi, benim diplomatlık görevine başladığım ilk yıllardan bu yana ikili ilişkilerin büyük bir dostu oldu. Ticari ilişkileri arttırmaya çalışıyoruz. Beyaz Saray yalnızca ticaret değil, yatırım alanında da Amerika’nın Türkiye’yle iş yapması konusunda çok etkili oldu. Türk-Amerikan Konseyi de bunu yapıyor. Dostum ve meslektaşım olan Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç da ticaret ve yatırımın artması için çabalıyor.”
Suriye’ye yönelik ‘daha aktif’ politika
Başkan Barack Obama, geçen hafta New York’taki West Point Askeri Akademisi’nde yaptığı açıklamada, iç savaşın yaşandığı Suriye’de daha farklı bir politika izleneceği işareti verdi. Obama Suriyeli muhaliflere desteğin arttırılacağını, Suriye krizinden doğrudan etkilenen ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bölgesel ortaklarla işbirliğini genişleteceklerini söyledi. Ankara ve Washington son yıllarda Suriye konusunda aynı çizgide olmadı. Ancak Ankara bu hafta cihatçı el Nusra örgütünü terör örgütü olarak tanımladı. Büyükelçi Ricciardone’ye, Başkan Obama’nın Suriye konusunda daha agresif bir politika izleyip izlemeyeceğini ve Türkiye’yle nasıl bir işbirliğine girebileceğini sorduk: “Başkan Obama Suriye konusunda çok açıktı. Ben agresif sözcüğünü kullanmayacağım ama daha aktif ve kararlı bir politika izlediğimizi, bu işe çok ciddi kaynaklar ayırdığımızı, Türkiye ve bölgedeki diğer dost ve müttefiklerimizle çalıştığımızı söyleyebilirim. Hem Suriye halkının acılarını dindirmeyi hem de Suriye’de istikrarın en erken şekilde tesis edilmesini amaçlıyoruz.”
‘Türkiye’yle neredeyse aynı frekanstayız’
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, Türkiye’nin el Nusra Cephesi’ni terör örgütü ilan etme kararını da şu sözlerle değerlendirdi: “Biz el Nusra cephesini bir buçuk yıl önce terör örgütü ilan ettik. Birçok konuda olduğu gibi Türkiye’yle neredeyse aynı frekanstayız. Farklı bakış açılarımız olduğu ortada. Suriye’nin yol açtığı sorunlar hem çok büyük, hem acil, hem de gerçek. Neredeyse Suriye’deki iç savaş ve kargaşadan kaçan bir milyon kişi, Türkiye’ye sığındı, kendilerini güven ve emniyet içinde buldu. Bu Türkiye’nin üzerinde çok ağır bir yük. Bir yandan Suriye’nin köklü sorunlarını çözmek, bir yandan da bu ağır yükle başa çıkmaya çalışan Türkiye’ye yardım etmek istiyoruz. Suriye konusunda çok açık ve zorlayıcı ulusal çıkarlar bizi bağlıyor.”
‘Yalnızca Kuzey Irak’tan değil, tüm Irak’tan petrol gitmeli’
Büyükelçi Ricciardone, Washington ve Ankara arasında Suriye konusundaki ortak çıkarların, Irak konusunda da geçerli olduğunu kaydediyor: “Bölgeye bakarsanız, çok zorlayıcı stratejik ulusal çıkarlara sahibiz. Bu çıkarlar bölgenin istikrarı ve refahını gerektiriyor. Suriye konusunda açıkladığım gibi Irak’ın durumu da aynı. Biz Irak’ın güçlü, refah ve birlik içinde olmasını arzuluyoruz. Irak’ta istikrarının geri gelmesini, bu ülkenin bir demokrasi olarak gelişmesini istiyoruz. Irak’ın petrol ve ardından doğal gaz ihracatına başlaması hayati bir ulusal çıkar konusu. Bu yalnızca enerji müşterisi ve transit ülke olan Türkiye için geçerli değil. Elbette Irak’ın önce petrol, daha sonra da doğal gaz ihraç etmeye başlamasını istiyoruz, ama yalnızca Irak’ın kuzeyinden değil, her yerinden, Körfez ülkeleri ve diğer kara güzergahlarına alternatif olacak şekilde Türkiye aracılığıyla ihraç etmesini istiyoruz. Bu Türkiye ve Amerika için önemli, bu girişimin başarıya ulaştığını görmek istiyoruz. Umarız Bağdat hükümeti ve Erbil, ulusal enerji kaynaklarını değerlendirme konusunda bir uzlaşmaya varır.”
‘Türkiye’nin enerji geçiş merkezi olma hedefleri konusunda iyimserim’
Rusya’nın son dönemde bölgesindeki siyasi gelişmelere müdahalesi ve enerji konusunda artan tekeli, Türkiye’de alternatif bir enerji dağıtım güzergahı oluşturma yönündeki düşünceleri arttırmış durumda. Büyükelçi Ricciardone, enerji konusunda atılacak adımların yalnız Türkiye’nin değil, Amerika ve Avrupa’nın da çıkarlarıyla örtüştüğünü söylüyor: “Başkan Obama’nın açıklamasındaki gibi, Türkiye’yi bölgede kesinlikle bir merkez olarak görüyoruz. Stratejik ilişkilerimizi insan bazında da yenilemek istiyoruz. Bu da ticaret ve yatırım demek. Enerji, Türkiye, Amerika ve Avrupa’daki müttefiklerimizin hem stratejik hem de ulusal savunma çıkarlarının birleştiği bir konu. Aynı şekilde ticaret ve refah açısından da çıkarlara uygun. Türkiye’nin bölgede enerji geçiş merkezi olma yönündeki gelişmesine çok iyimser bakıyorum. Sıkı çalışma, gerçek diplomasi ve vizyon yardımıyla Şahdeniz gazının boru hattıyla Türkiye’den geçirilmesi konusunda anlaşmalara imza atıldığına tanık olduk. Eğer Kıbrıs’ta bir çözüm olursa, bu da doğu Akdeniz’de güvenlik ve istikrarı güçlendirecek. Bu bölgede enerji kaynaklarının da dışarı açılmasını sağlayacak. Bu konuda çok olasılık mevcut. İran’ın P5+1’le anlaşması, nükleer programının sıkı denetim altına alınmasına razı olması, nükleer silah sahibi olmaya çalışmadığı yönünde dünyayı ikna etmesi, hem İran, hem Türkiye, hem de bölgesel istikrar ve güvenlik açısından çok önemli. Bölge, çok sayıda risk ve zorlukla karşı karşıya olsa da altın fırsatlara da sahip. Türkiye risklerin olduğu kadar, bu altın fırsatların da merkezinde yer alıyor.”
‘John Bass yeni görevine layık bir halef’
Beyaz Saray bu hafta başında Ankara’ya atanacak büyükelçi adayının Dışişleri Bakanı’nın Özel Kalem Müdürü John Bass olduğunu açıkladı. Bundan önce Tiflis’te büyükelçilik yapan Bass’in atamasının Senato tarafından onaylanması gerekiyor. John Bass’in adının açıklanmasının ardından Amerika’nın Ankara Büyükelçi Francis Ricciardone’den görüş aldık: “Öncelikle karardan çok memnunum. John Bass bu göreve çok layık bir halef. Hem dostum hem de meslektaşım. Irak’ta görev yaptı. Şu anda Dışişleri Bakanı Kerry’nin özel kalemi olarak sağ kolu durumunda. Beyaz Saray’ı, kurumlar arası işleyişi biliyor. Çok harika bir eşi var ve o da diplomat. Umarım Senato kendisini hızla onaylar ve o da Türkiye’de benim gibi harika bir dönem geçirir.”
‘Nokta-gov’dan ‘nokta-org’a geçiş
Üç buçuk yıldır Ankara’da büyükelçilik yapan Francis Ricciardone, gelecek ayın sonunda emekli olup Washington’a dönüyor. Bundan sonraki planlarını sorduğumuz Büyükelçi, kendi deyimiyle “nokta-gov’dan nokta-org” a geçiş yapacağını, yani devlet kurumundan bir düşünce kuruluşuna geçeceğini söyledi: “Birkaç kez ertelediğim ikinci kariyerime başlayacağım. Başkan Obama beni, diplomat olarak ilk görev yaptığım ülkeye, Türkiye’ye büyükelçi olarak aday gösterdiğinde çok büyük onur duydum. Ama bu ikinci kariyerime, yani düşünce kuruluşlarına geçme planlarımı ertelememe yol açtı. Gelecek ay, Türkiye’den sonra bunu gerçekleştireceğim. Bir süre Amerika’da dinlendikten sonra, Eylül ayında Atlantik Konseyi’nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri anısına açtığı Ortadoğu Merkezi’nin direktörlüğüne başlayacağım.”
‘Ticaret ve yatırım ilişkilerini arttırmaya çalışıyoruz’
1 Ocak 2011’de Ankara’da büyükelçilik görevine başlayan Büyükelçi Ricciardone’nin üç buçuk yıl süren dönemi oldukça çalkantılı geçti. İyi derecede Türkçe bilen büyükelçinin kullandığı ya da zaman zaman kendisine atfedilen ifadeler, hükümet ve hükümete yakın çevrelerce sıklıkla eleştirildi, bazen de Türkiye’nin içişlerine müdahale etmekle suçlandı. Türk Amerikan Konseyi’nin yıllık toplantısı sırasında Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Francis Ricciardone, büyükelçilik görevi boyunca en önemli hedefinin Türkiye ve Amerika arasında ticaret ve yatırım ilişkilerini geliştirmek olduğunu söylüyor: “Başkan Obama Nisan 2009’da ilk denizaşırı ziyaretini düzenlediği Türkiye’yle ilişkilere özel bir önem verdi. Uluslarımız arasındaki ittifakı ve halklarımız arasındaki dostluğu yenilemeyi amaçladığımızı söyledi. Son üç buçuk yılımı bu ilişkileri yenileme ayrıcalığına ayırdım. Sınırlar ötesinde çok büyük işler gerçekleştiriyoruz. Yalnızca Suriye değil, her alanda birlikte çalışıyoruz. Türk-Amerikan Konseyi, benim diplomatlık görevine başladığım ilk yıllardan bu yana ikili ilişkilerin büyük bir dostu oldu. Ticari ilişkileri arttırmaya çalışıyoruz. Beyaz Saray yalnızca ticaret değil, yatırım alanında da Amerika’nın Türkiye’yle iş yapması konusunda çok etkili oldu. Türk-Amerikan Konseyi de bunu yapıyor. Dostum ve meslektaşım olan Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç da ticaret ve yatırımın artması için çabalıyor.”
Suriye’ye yönelik ‘daha aktif’ politika
Başkan Barack Obama, geçen hafta New York’taki West Point Askeri Akademisi’nde yaptığı açıklamada, iç savaşın yaşandığı Suriye’de daha farklı bir politika izleneceği işareti verdi. Obama Suriyeli muhaliflere desteğin arttırılacağını, Suriye krizinden doğrudan etkilenen ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bölgesel ortaklarla işbirliğini genişleteceklerini söyledi. Ankara ve Washington son yıllarda Suriye konusunda aynı çizgide olmadı. Ancak Ankara bu hafta cihatçı el Nusra örgütünü terör örgütü olarak tanımladı. Büyükelçi Ricciardone’ye, Başkan Obama’nın Suriye konusunda daha agresif bir politika izleyip izlemeyeceğini ve Türkiye’yle nasıl bir işbirliğine girebileceğini sorduk: “Başkan Obama Suriye konusunda çok açıktı. Ben agresif sözcüğünü kullanmayacağım ama daha aktif ve kararlı bir politika izlediğimizi, bu işe çok ciddi kaynaklar ayırdığımızı, Türkiye ve bölgedeki diğer dost ve müttefiklerimizle çalıştığımızı söyleyebilirim. Hem Suriye halkının acılarını dindirmeyi hem de Suriye’de istikrarın en erken şekilde tesis edilmesini amaçlıyoruz.”
‘Türkiye’yle neredeyse aynı frekanstayız’
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, Türkiye’nin el Nusra Cephesi’ni terör örgütü ilan etme kararını da şu sözlerle değerlendirdi: “Biz el Nusra cephesini bir buçuk yıl önce terör örgütü ilan ettik. Birçok konuda olduğu gibi Türkiye’yle neredeyse aynı frekanstayız. Farklı bakış açılarımız olduğu ortada. Suriye’nin yol açtığı sorunlar hem çok büyük, hem acil, hem de gerçek. Neredeyse Suriye’deki iç savaş ve kargaşadan kaçan bir milyon kişi, Türkiye’ye sığındı, kendilerini güven ve emniyet içinde buldu. Bu Türkiye’nin üzerinde çok ağır bir yük. Bir yandan Suriye’nin köklü sorunlarını çözmek, bir yandan da bu ağır yükle başa çıkmaya çalışan Türkiye’ye yardım etmek istiyoruz. Suriye konusunda çok açık ve zorlayıcı ulusal çıkarlar bizi bağlıyor.”
‘Yalnızca Kuzey Irak’tan değil, tüm Irak’tan petrol gitmeli’
Büyükelçi Ricciardone, Washington ve Ankara arasında Suriye konusundaki ortak çıkarların, Irak konusunda da geçerli olduğunu kaydediyor: “Bölgeye bakarsanız, çok zorlayıcı stratejik ulusal çıkarlara sahibiz. Bu çıkarlar bölgenin istikrarı ve refahını gerektiriyor. Suriye konusunda açıkladığım gibi Irak’ın durumu da aynı. Biz Irak’ın güçlü, refah ve birlik içinde olmasını arzuluyoruz. Irak’ta istikrarının geri gelmesini, bu ülkenin bir demokrasi olarak gelişmesini istiyoruz. Irak’ın petrol ve ardından doğal gaz ihracatına başlaması hayati bir ulusal çıkar konusu. Bu yalnızca enerji müşterisi ve transit ülke olan Türkiye için geçerli değil. Elbette Irak’ın önce petrol, daha sonra da doğal gaz ihraç etmeye başlamasını istiyoruz, ama yalnızca Irak’ın kuzeyinden değil, her yerinden, Körfez ülkeleri ve diğer kara güzergahlarına alternatif olacak şekilde Türkiye aracılığıyla ihraç etmesini istiyoruz. Bu Türkiye ve Amerika için önemli, bu girişimin başarıya ulaştığını görmek istiyoruz. Umarız Bağdat hükümeti ve Erbil, ulusal enerji kaynaklarını değerlendirme konusunda bir uzlaşmaya varır.”
‘Türkiye’nin enerji geçiş merkezi olma hedefleri konusunda iyimserim’
Rusya’nın son dönemde bölgesindeki siyasi gelişmelere müdahalesi ve enerji konusunda artan tekeli, Türkiye’de alternatif bir enerji dağıtım güzergahı oluşturma yönündeki düşünceleri arttırmış durumda. Büyükelçi Ricciardone, enerji konusunda atılacak adımların yalnız Türkiye’nin değil, Amerika ve Avrupa’nın da çıkarlarıyla örtüştüğünü söylüyor: “Başkan Obama’nın açıklamasındaki gibi, Türkiye’yi bölgede kesinlikle bir merkez olarak görüyoruz. Stratejik ilişkilerimizi insan bazında da yenilemek istiyoruz. Bu da ticaret ve yatırım demek. Enerji, Türkiye, Amerika ve Avrupa’daki müttefiklerimizin hem stratejik hem de ulusal savunma çıkarlarının birleştiği bir konu. Aynı şekilde ticaret ve refah açısından da çıkarlara uygun. Türkiye’nin bölgede enerji geçiş merkezi olma yönündeki gelişmesine çok iyimser bakıyorum. Sıkı çalışma, gerçek diplomasi ve vizyon yardımıyla Şahdeniz gazının boru hattıyla Türkiye’den geçirilmesi konusunda anlaşmalara imza atıldığına tanık olduk. Eğer Kıbrıs’ta bir çözüm olursa, bu da doğu Akdeniz’de güvenlik ve istikrarı güçlendirecek. Bu bölgede enerji kaynaklarının da dışarı açılmasını sağlayacak. Bu konuda çok olasılık mevcut. İran’ın P5+1’le anlaşması, nükleer programının sıkı denetim altına alınmasına razı olması, nükleer silah sahibi olmaya çalışmadığı yönünde dünyayı ikna etmesi, hem İran, hem Türkiye, hem de bölgesel istikrar ve güvenlik açısından çok önemli. Bölge, çok sayıda risk ve zorlukla karşı karşıya olsa da altın fırsatlara da sahip. Türkiye risklerin olduğu kadar, bu altın fırsatların da merkezinde yer alıyor.”