KUZEY SURIYE —
Birçok Suriyeli sonunda, güvenli bir şekilde ulaşmak için aylarca bekledikleri Türkiye sınırındaki kamplara yerleştirildi. İşte o kamplar bir yıldan daha az sürede kendine özgü, ancak çok da hoş olmayan hayat tarzlarıyla küçük kasabalara dönüştü.
Suriye’nin kuzeyindeki Bab Al Salama kampında sabahın geç saatleri. Hayat, Türkiye’deki mülteci kamplarında yer bulmayı bekleyenler için sıradan ve sıkıcı.
Kamp, sadece 10 ay içinde sıfırdan 15 bin nüfuslu küçük bir kasabaya dönüştü. Ancak suyu ve elektriği olmayan bu kampta çadırlarda kalanlar için hayat sıradan sayılmaz.
Mahmut Esat kampa 5 ay önce ailesiyle birlikte Halep’ten gelmiş. 13 yaşındaki çocuk, hayatın zor olduğunu söylüyor: “Hava çok sıcak. Sivrisineklerden çok çekiyoruz. Erkek kardeşimi yılan soktu.”
Çadırkentteki kötü hijyen koşulları ise sağlığı tehdit ediyor. Kampın sorumlu doktoru Namir El Nasır, diğer sorunların yanı sıra kolera ve tifo salgınından korktuklarını söylüyor: “Beslenme koşulları çok kötü. Mesela hiç meyve yok. Et ise ancak haftada bir kez o da yemeğin içinde çıkıyor. Ayrıca yumurta da yok. Yoğurt ve süt de verilmiyor. Ve bu gıdalar asla yeterli değil.”
Doktor Nasır, filtreden geçirilmiş su tükettikleri halde kamp sakinlerinin kötü hijyen koşullarından dolayı sık sık ishal olduğunu söylüyor.
Mültecilere geçen yıl günde 3 öğün verilen yemek sayısı bu yıl tek öğüne inmiş. Bugünün menüsünde tek çeşit yemek var, o da bulgur pilavı.
Çadırkentte kalanlardan bazıları küçük dükkanlar işletiyor. Satüt El Hasan günde 1 ya da 2 dolar kazandığını söylüyor: “Artık canımıza tak etti. Kimsenin parası yok.”
28 yaşındaki Hüseyin Koçak 4 ay önce Esat güçleri köyünü bombalayıp erkek kardeşini öldürünce bu kampa sığınmış. Koçak, batı ve körfez Arap ülkeleri tarafından vadedilen yeni silahlardan bahsediyor: “O silahları duydum. Keşke daha önce gönderilseydi. Ama inşallah bu yeni destek, yakında fark yaratır.”
Çocuklar akşamüstü sınıflarda toplanıyor. 24 yaşındaki Muhammet El Atraş öğrencilerine yeni bir zihniyet aşılamaya çalışıyor.
Muhammet El Atraş, “Ana fikrimiz elbette daha fazla özgürlük. İstedikleri her şeyi, nerede, ne zaman olursa olsun istedikleri şekilde ifade etmelerinin önemini vurguluyoruz” diyor.
Kampa umutsuzluk havası hakim. Zira kamp halkının güvenli bölge anlamına gelen Türkiye’ye geçiş için bekleyişi aylardır sürüyor.
Suriye’nin kuzeyindeki Bab Al Salama kampında sabahın geç saatleri. Hayat, Türkiye’deki mülteci kamplarında yer bulmayı bekleyenler için sıradan ve sıkıcı.
Kamp, sadece 10 ay içinde sıfırdan 15 bin nüfuslu küçük bir kasabaya dönüştü. Ancak suyu ve elektriği olmayan bu kampta çadırlarda kalanlar için hayat sıradan sayılmaz.
Mahmut Esat kampa 5 ay önce ailesiyle birlikte Halep’ten gelmiş. 13 yaşındaki çocuk, hayatın zor olduğunu söylüyor: “Hava çok sıcak. Sivrisineklerden çok çekiyoruz. Erkek kardeşimi yılan soktu.”
Çadırkentteki kötü hijyen koşulları ise sağlığı tehdit ediyor. Kampın sorumlu doktoru Namir El Nasır, diğer sorunların yanı sıra kolera ve tifo salgınından korktuklarını söylüyor: “Beslenme koşulları çok kötü. Mesela hiç meyve yok. Et ise ancak haftada bir kez o da yemeğin içinde çıkıyor. Ayrıca yumurta da yok. Yoğurt ve süt de verilmiyor. Ve bu gıdalar asla yeterli değil.”
Doktor Nasır, filtreden geçirilmiş su tükettikleri halde kamp sakinlerinin kötü hijyen koşullarından dolayı sık sık ishal olduğunu söylüyor.
Mültecilere geçen yıl günde 3 öğün verilen yemek sayısı bu yıl tek öğüne inmiş. Bugünün menüsünde tek çeşit yemek var, o da bulgur pilavı.
Çadırkentte kalanlardan bazıları küçük dükkanlar işletiyor. Satüt El Hasan günde 1 ya da 2 dolar kazandığını söylüyor: “Artık canımıza tak etti. Kimsenin parası yok.”
28 yaşındaki Hüseyin Koçak 4 ay önce Esat güçleri köyünü bombalayıp erkek kardeşini öldürünce bu kampa sığınmış. Koçak, batı ve körfez Arap ülkeleri tarafından vadedilen yeni silahlardan bahsediyor: “O silahları duydum. Keşke daha önce gönderilseydi. Ama inşallah bu yeni destek, yakında fark yaratır.”
Çocuklar akşamüstü sınıflarda toplanıyor. 24 yaşındaki Muhammet El Atraş öğrencilerine yeni bir zihniyet aşılamaya çalışıyor.
Muhammet El Atraş, “Ana fikrimiz elbette daha fazla özgürlük. İstedikleri her şeyi, nerede, ne zaman olursa olsun istedikleri şekilde ifade etmelerinin önemini vurguluyoruz” diyor.
Kampa umutsuzluk havası hakim. Zira kamp halkının güvenli bölge anlamına gelen Türkiye’ye geçiş için bekleyişi aylardır sürüyor.