Erişilebilirlik

Sınır Tanımayan Gazeteciler: ‘Doğan Grubunun Satışı Basın Özgürlüğünde Tabuta Çakılan Son Çivi’


Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün (RSF) Doğu Avrupa ve Orta Asya masasının şefi Johann Bihr, Doğan Medya grubunun satışını Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumu açısından “tabuta çakılan son çivi” olarak niteledi.

Bihr, RSF’nin yeni açıkladığı 2018 yılı dünya basın özgürlüğü raporunda Türkiye’yle ilgili tespitleri Paris’teki ofisinden telefonla Amerika’nın Sesi muhabirine değerlendirdi. Türkiye, raporda geçen yıla göre iki sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında 157’inci sırada yer alıyor.

Türkiye’nin sıralamada daha da gerilere düşmesinin, ülkedeki baskı ortamının artmaya ve basın özgürlüğünün durumunun eşi görülmemiş seviyelere inmeye devam ettiğini gösterdiğini belirten Bihr, “Son bir yıl içinde daha fazla sayıda toplu dava, daha fazla tutuklamalar, yasaların gazetecilere susturmaya yönelik daha fazla kullanılması, çoğulculuğa daha fazla saldırılar gördük. Bunlar Türkiye’nin sıralamadaki yeni düşüşünün ana nedenlerini oluşturuyor” diye konuştu.

Doğan medya grubunun satışının Türkiye’de basın özgürlüğünde “tabuta çakılan son çivi” olduğu görüşünü dile getiren Bihr, bunun “çok kötü bir haber” olduğunu ve Türkiye’de gözlemlemekte oldukları “alarm verici” gidişatı daha da gözler önüne serdiğini söyledi.

“Karamsar olmak için her neden var”

Bihr konuyla ilgili şu değerlendirmelerini paylaştı:

“Doğan grubu öncelikle çok sayıda kurumu temsil ediyordu ve taviz vermeye zorlanmış olsa dahi Türkiye’de bugünlerde çok nadir görülen tarafsız, gerçeklere dayalı gazetecilik bir tür çekim noktası konumundaydı. Maalesef Demirören grubuna satışı - Demirören’in daha önce medya kurumlarını nasıl idare ettiği düşünüldüğünde – karamsar olmak için her türlü nedeni veriyor. Bu medya kurumlarını çok sayıda gazetecinin terkedeceğinden pek az şüphe var. Bu satış Türkiye’de gazeteciliği gerçeklere dayalı çok sayıda medya kurumundan mahrum bırakacak ve basında giderek daha fazla yer bulan çılgın hükümet politikasına daha fazla alan sağlayacak. Dolayısıyla bu gelişme gerçek çok alarm verici ve basın özgürlüğü tabutuna çakılan son çivi konumunda.”

Bihr, tüm bunlara ek olarak, bir de hükümetin internet üzerinde daha sıkı denetimler getiren son çıkardığı yasaya dikkat çekerek, “Öyle görünüyor ki hükümet, medya üzerinde ördüğü ağlarda halan kalan küçük boşlukları da kapatıyor” dedi.

“Hukukun üstünlüğü artık bir hatıradan ibaret”

Türkiye’de basın özgürlüğünün geleceği konusunda iyimser olmanın zor olduğunu belirten Bihr, hapisteki gazetecilerin serbest bırakılması yönündeki Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu bağlayıcı kararın alt mahkemelerce uygulanmadığını hatırlatarak, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün “bir hatıradan ibaret kaldığı” görüşünü dile getirdi.

Bihr, Türkiye’de çoğulcu medyanın “yok edilmesinin” de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, gücüne daha da güç katan anayasal reformu güvenceye almasına kattı sağladığını kaydederek, “Dolayısıyla bu bağlamda durumun ilerleme gösterebileceğini öngörmek çok zor” ifadesini kullandı.

Bununla birlikte Bihr, Türkiye’de sivil toplumun belirli katmanlarının, basın özgürlüğü için “savaşmaya ve direnmeye” devam etmesinin, gazetecilerin duruşmalarına katılmaları, Türkiye’de ya da dışarıda yeni medya kurumları kurmalarının “çok etkileyici ve takdire layık” olduğunu söyledi.

AİHM’e hem eleştiri hem çağrı

Bihr, Türkiye’yle ilgili bir başka endişesini de şöyle anlattı:

“Türkiye çok tehlikeli bir bölgesel ortamda çok kutuplaşmış bir toplum. Ve böyle bir ortamda hükümet, kendilerini özgürce ve demokratik yoldan ifade etmeye yönelik her türlü muhalif sesi engelleyerek ateşe benzin döküyor. Bu baskıcı politika Türkiye’nin kendi geleceği ve hatta ülkenin güvenliği için çok tehlikeli. Dolayısıyla Türk hükümetinin yanısıra Türkiye’nin uluslararası ortaklarını da bu hususu dikkate almaya çağırıyoruz.

Bu sadece Türk vatandaşlarının temel özgürlükleriyle ilgili değil, aynı zamanda ülkenin kendi geleceği ve kendi istikrarıyla ilgili bir husus. Bu bağlamda Türkiye’nin uluslararası müttefiklerinden, özellikle de Batılı müttefiklerinden daha fazlasını bekliyoruz. Son aylarda maalesef basın özgürlükleri açısından öncü örnek olmayan ABD’den de Türk yetkililere daha fazla baskı yapılmasını bekliyoruz.

AB’den daha fazlasını bekliyoruz ve elbette Avrupa Konseyi’nden de çok büyük beklentilerimiz var çünkü Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri. Konsey’in ilkelerine, değerlerine ve yasalarına uyma yönünde gönüllü olarak taahhütler ortaya koydu, bunları görmezden gelemez. Bu açıdan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’de hapisteki gazetecilerle ilgili sadece iki karara varmış olması ve daha birçoğunu hala değerlendiriyor olması hayal kırıklığı yaratıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni hapisteki Türk gazetecilerden aldığı talepleri çok yakında karara bağlamaya çağırıyoruz. Çünkü bu mahkeme, ülkede etkili bir çözüm yolunun yokluğunda Türkiye’nin hapisteki gazetecilerinin son umudu.”

XS
SM
MD
LG