Erişilebilirlik

Tarih ve Cazın Kesiştiği Yer: Washington Büyükelçiliği Konutu


Tarih ve Cazın Kesiştiği Yer: Washington Büyükelçiliği Konutu
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:12:15 0:00

Şubat'ta kutlanan Siyah Tarihi Ayı'yla, ayrımcılığın hakim olduğu 1940’larda, Afrika kökenli Amerikalı müzisyenleri ağırlayan Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği Konutu, müzik dolu hikayesiyle bir kez daha gündemde

19’ncu yüzyılda Afrika’dan Amerika’ya getirilen siyahlar hayallerini, isyanlarını da beraberlerinde getirdi. Tarlada çalışırken, ibadet ederken, eğlenirken caz ezgileri onlara eşlik etti. Ve kimi zaman taleplerini, kimi zamansa isyanlarını cazla ifade ettiler.

1920’lerde artık tüm dünyanın tanıdığı caz, yalnızca geçmişte yaşanan kölelik günlerini değil, o günlerde hala yaşanan ayrımcılığa da bir başkaldırı oldu.

1940’larda Türkiye’nin ikinci Washington Büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün’ün, iki oğlu, Ahmet ve Nesuhi Ertegün’le birlikte başkent Washington’daki Büyükelçilik konutuna, yani Everett House’a taşınmasıyla, bu tarihi binanın müzikle ilişkisi başlamış oldu. Bu ilişki Afrika kökenli Amerikalılar’ın hak savaşında önemli bir role sahip olan binayı ve Türkiye’yi çok özel bir yere taşıdı.

Ertegün’lerin müziğin önemli isimleriyle kurduğu dostluklar sayesinde Everett House’da konserler verilmeye başladı. ABD’de ırk ayrımının çok yoğun yaşandığı o dönemde, Afrika kökenli Amerikalı ve beyaz sanatçıların bir araya geldiği performanslarda efsanevi müzisyenler sahne aldı.
Everett House’da sadece diplomasinin kuralları değil, notaların gücü de hissedilmeye başladı.

O yıllar, Afrika kökenli Amerikalılar’ın yaşamlarında derin yaralar açtı. Ama Türkler’le Afrika kökenli Amerikalılar’ı yakınlaştırdı. Türkiye, bugün büyükelçilik konutu olan bu ev sayesinde, bu yaranın sarılmasında büyük rol oynadı. Türkiye, Amerikan tarihine damgasını vuran ayrımcılığı hiç bir zaman kabul etmedi ve konutun kapılarını onlara her zaman ardına kadar açtı.
Afrika kökenli Amerikalılar toplum içinde yaşadıkları kötü muamelenin aksine iyi ağırlandıkları bu binanın çatısı altına sığındı. Ve orada yaşananlar nesiller boyu anlatıldı. Zaman zaman verilen konserlerle de o günler anıldı. Washington’daki Howard Üniversitesi Müzik Fakültesi Profesörlerinden caz sanatçısı Charlie Young da o konserlerde sahneye çıkan müzisyenlerden biri:

“1940’larda Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’nde caz konserleri verildiğini biliyordum. Ben de birkaç kez o günler anısına verilen konserlerde çalma imkanı buldum. Washington’un önemli noktalarından biri olan Sheridan Circle’daki konutta çalmak üzere Smithsonian Vakfı tarafından görevlendirildim. Üniversitedeki görevimin yanı sıra vakfın caz çalışmaları bölümünde sanat yönetmeni olarak da hizmet verdiğim için o konutta bulundum. Çok güzel bir salonu var. Küçük ama çok etkileyici bir alan. Ve çok güzel Türk yemekleri tatma fırsatı buldum. Hatta şöyle de bir anım var; geçtiğimiz günlerde yaşadığımız gibi, birkaç yıl önce de federal hükümet kapalıydı ve o konserlerden birinde orkestradaki bir arkadaşımızın devlet memuru olduğu için görev yapması yasaktı ve bize eşlik edememişti ama yine de konsere geldi ve seyircilerin arasında bizi dinledi. O konserin teması Ella Fitzgerald ve onun müziğiydi ve seyirci muhteşemdi” diyen Profesör Young, geleceğin müzisyenleri olacak öğrencilerini, bu konserler sayesinde fikir sahibi olduğu Türk kültürü ve Türk müzisyenlerle buluşturmuş.

Birkaç yıl önce öğrencilerini Türkiye’den gelen bir müzik grubunun konuta yakın bir salonda verdikleri konsere götüren Young, ”Ama bizim konser verdiğimiz konut, muazzam bir bina, orada çok daha fazla vakit geçirebilmeyi isterdim. Tarihini, geçmişini daha derinlemesine öğrenebilmeyi isterdim. Umarım bundan sonra buna vaktim olur” diyor.

Caz hem bir müzisyen, hem de Afrika kökenli Amerikalı olarak Profesör Young’ın yaşamında önemli bir rol oynuyor:

“Caz yalnızca siyahlar için değil, tüm müzik dünyası için önemli çünkü bireylerin kendilerini ifade edebilmesine olanak tanır. Karşıt görüşleri biraraya toplar. Bu müzik tüm insanların kendilerini anlatabilmeleri için önemli bir platform, o yüzden de Afrika kökenli Amerikalılar bu yolla her demokraside olduğu gibi bir araya gelme şansı yakalamış ve kendilerini ifade edebilmişler. Bu yalnızca bir müzik türü değil, hayatta kalma çabası da olmuştur. Siyahlar kendilerini geliştirebilme imkanı bulmuş ve bu süreçte çok güzel eserler ortaya çıkmıştır. Yaratıcılıklarını göstermiş ve neler yapabileceklerini görmüşlerdir. Ve tüm bu unsurlar, onların müzik yoluyla hayata tutunmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu sadece siyahlar için değil, dünya çapında bir dönüm noktası olmuştur. Ve her tür insan bu düşünce tarzını benimsemiştir” ifadelerine yer veren Profesör Young, Ulusal Siyah Ayı sayesinde yaşanan ırkçılığın farkına varılmasını önemsiyor ama bunu yeterli bulmadığını şu sözlerle açıklıyor:

“Ben siyah olduğumu yalnızca yılın bir ayı değil, 60 küsür yıldır 365 gün hatırlıyorum. Bu ay boyunca düzenlenen etkinlikler bir bilinç uyandırma çabası içeriyor. İnsanların sadece derisinin rengi yüzünden geçmişte yaşadıklarını umursamayanlar, siyah olmanın ne demek olduğunu anlamayanlar için sadece bir kaç gün yaşananların altının çizilmesi ne kadar etkili olur bilmiyorum. Ama ben 7 gün 24 saat siyahım. Kabul ediyorum insanların bilinçlendirmeye çalışmak güzel ama hala dünyanın dört bir yanında yaşadıklarına dikkat çekilmesi gereken insanlar ve sorunları var. Ve Ulusal Siyah Ayı’nın kutlanması da aslında bunun için iyi bir başlangıç. Eskiden bu ay kutlanmazdı ve geçmişte yaşananlara dikkat çekilmezdi, önemsenmezdi. Ama insanların farklılıkları var. Afrika kökenli Amerikalılar’ın katkılarını göstermek olumlu bir şey. Bu ay siyahların kabul görmesi için, desteklenmesi için bir fırsat olarak görülmeli. Ama yine de bu yıl boyunca bu gerçeklerin unutulması anlamına gelmemeli.”

Ve tüm bu anlattıkları onu geçmişe götürüyor. Sadece siyah olduğu için yaşadığı birçok kötü anısı olduğunu söyleyen Young, 60 küsür yıldır Amerika’da bir siyah olarak yaşamanın birçok olumsuz sonucu olduğunu dile getiriyor:

“Ama ben yine de olumlu olmaya çalışıyorum. Düşünün Amerika’da yaşayan siyah bir aile… Ailemin de kötü anıları var. Dedemle konuşurdum, büyükannemle konuşurdum, bir çok Afrika kökenli Amerikalı gibi onların da hikayeleri diğerlerinin ki gibi, bir çok acı hikaye duyabilirsiniz, bunun için yapmanız gereken belgelerle yaşananları ortaya koyan kitapların sayfalarını açmanız” diye konuşan Profesör Young, geçmişte yaşananları unutmasa da geleceğe dair umutlarını koruyor:

“Çocuklarımın benden daha iyi mi daha kötü mü bir geleceği olur bilemem ama farklı olacağı kesin. Hayat yaşanan tecrübelerden ibarettir. Irkçılık endişe verici bir şey, şu anda bunları konuşuyor olmamız bile bunun bir kanıtı. Çocuklarımın aldıkları eğitimle hayatlarını daha iyi yönlendirebileceklerini, daha iyi mücadele edebileceklerini ve hayata benden daha olumlu bakabileceklerini umuyorum. Ama ırkçılık hala var ve her gün bununla yaşamaya çalışıyorlar. Bu ayın bu dinamikler çevresinde değerlendirilmesi gerektiği görüşündeyim. Çocuklarıma ve öğrencilerime yalnızca iyi müzik yapmayı öğretmeye değil aynı zamanda bu karmaşık dünyayla başa çıkabilmelerini de öğretmeye çabalıyorum. Müzik ve caz sadece bunun için bir araç. İyi müzisyen olmaları ya da çöp topluyor olmaları önemli değil, bunu topluma pozitif olarak yansıtmaları önemli“ diyen Charlie Young, öğrencilerini de işte bu görüşler ışığında yetiştiriyor.

O öğrencilerden biri de, başarılı bir sanatçı olabilmek için Howard Üniversitesi’nde eğitim alan 25 yaşındaki Kristen Patrick. Patrick de, “Müzik insanların kendilerini ifade edebilmeleri için güzel bir araç. Afrika kökenli Amerikalılar da söylemek istediklerini bu yolla söylüyorlar. Üst makamlara karşı seslerini bu yolla duyurabiliyorlar. Ne kadar mutlular? Ne kadar üzgünler? Hüzünlerini ve sevinçlerini müzik yoluyla anlatıyorlar” diyor ve Ulusal Siyah Ayı’nın toplumun bilinçlendirilmesi açısından önemli olduğuna inandığını şöyle ifade ediyor:

“Bence bu ayın kutlanması gerekli. İnsanlar geçmişte yaşadıklarımızın tarihi gerçekleriyle yüzleşmeli. Biz ilkokullarda insanlarımızın yaşadıklarını öğrenmiyoruz. Bunları bilmeden büyüyoruz. Bunları öğrenebilmek için tarihimizi araştırmamız gerekiyor. Öğrenecek çok şey var ve sadece bu ayı kutlamak bunun için yeterli değil. Babam Missisipi’de büyümüş ve oraya dair birçok anısı var. Bugün yaşadıkları onun bu anılarını silmesi, unutmasını sağlamıyor. Ama o anıların bizim bugünlerimizi etkilemesine izin vermiyoruz.”

Howard Müzik Fakültesi’nin bir başka öğrencisi 18 yaşındaki George Garrison da aynı görüşte. Duygularını piyano tuşlarından çıkan ezgilerle dışa vuran Garrison, müziğin hayatını şekillendirdiğini söylüyor:

“Her bir müzik türü farklı bir kültürü doğuruyor. Bizi bir araya getiren ortamı sağlıyor. İyi vakit geçirerek güzel anılar biriktirmemizi sağlıyor. Ben de bana verilen bu yeteneği piyano çalarak kullanıyorum. Piyano çalarken kendimi çok iyi hissediyorum. Ve bu yolla nasıl hissettiğimi ifade edebiliyorum“ diyen Garrison, sözlerini, “Bu çok önemli bir ay. Afrika kökenli Amerikalılar da bu toplumun bir parçası ve bu topluma katkıları var. Müzik yoluyla dünyayı etkileyen bir çok siyah var. Gerek sesleriyle gerekse enstrümanlarıyla. Ve bu insanlar bu işi tutkuyla yapıyorlar. Kendilerini müzik yoluyla ifade ediyorlar. Bu yüzden bu kadar çok harika müzik eseri var” diye tamamlıyor.

Seslerine kulak verdiğimiz tüm Afrika kökenli Amerikalılar, Ulusal Siyah Ayı’nın kutlanması ama bununla yetinilmemesi gerektiği inancında. Siyahlar, yaşadıkları acılar ve hafızalarında derin izler bırakan gerçeklerin yalnızca Şubat ayında değil 12 ay boyunca hatırlanmasını istiyor.


STÜDYO VOA

Adams soruşturmasında sorgulanacak yeni Türk işadamları var mı? – 30 Eylül
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG