Erişilebilirlik

Temmuz’da ekonomide beklenen “sert fren” gelmedi


TÜİK'in açıkladığı verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,8’e düşerken istihdam oranı yüzde 49,6’ya yükseldi
TÜİK'in açıkladığı verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,8’e düşerken istihdam oranı yüzde 49,6’ya yükseldi

Türkiye'de iktidarın enflasyonla mücadele yöntemlerinden biri de yurtiçi talebi azaltmak. Faizlerdeki artış ve krediye erişimin sınırlanması, ekonomistlerde büyüme hızının azalacağı ve işsizliğin artacağı beklentisine yol açtı. Ancak Temmuz ayı verilerine göre ekonomide yavaşlama beklentisi gerçekleşmedi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, Temmuz’da sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 3,9 düşerken aylık olarak yüzde 0,4 oranında arttı.

Sanayi üretiminde sınırlı artışın yanısıra işsizlik de azaldı. İşsizlik oranı yüzde 8,8’e düşerken istihdam oranı yüzde 49,6’ya yükseldi. İşsiz sayısı, Temmuz’da bir önceki aya göre 112 bin kişi azalarak 3 milyon 167 bin kişi oldu. İstihdam edilenlerin sayısı da bir önceki aya göre 235 bin kişi artarak 32 milyon 712 bin kişiye çıktı.

VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan ekonomistler, bu göstergeleri ekonomi yönetiminin politikalarına ters bulurken, ekonominin yavaşlaması yoluyla tüketim azaltılmadan enflasyonun da düşürülmesinin mümkün olmadığı görüşünde. Uzmanlara göre yüksek enflasyon ve durgunluğun aynı anda yaşandığı “stagflasyon" tehlikesi de hala geçmiş değil.

“Ya TÜİK verileri sağlıklı değil ya da iktidarın politikaları çalışmıyor”

Ekonomi yönetiminin hamlelerine rağmen sanayi üretimine talebin sürdüğü yorumunu yapan iktisatçı yazar Mustafa Sönmez, “Beklenen trend ekonominin küçülmesidir. Çünkü faizler yüksek seyrediyor. Bu, kredi faizlerine yansıdığı için kredi kullanımı düşmüş durumda. Ayrıca krediye erişim de zorlaştırıldı. Firmaların da yüksek faizden memnuniyetsizliği ortada. Bu durumda ekonominin soğuması beklenir. Ekonomi soğuyacak ki talep düşsün, taleple beraber fiyatlar düşsün. Dolayısıyla böyle bir ekonomide üretimle ilgili verilerin de aşağı yönlü olması beklenir. Böyle olmuyorsa demek ki ekonomide konulan hedefler başarılamıyor ve hala üretime talep var. Ya TÜİK verileri sağlıklı değil ya da iktidarın politikaları çalışmıyor; ikisinden biri geçerli” dedi.

TÜİK verilerine göre temmuz ayında sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 3,9 düşerken aylık olarak yüzde 0,4 oranında arttı.
TÜİK verilerine göre temmuz ayında sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 3,9 düşerken aylık olarak yüzde 0,4 oranında arttı.

Sönmez, tüketim talebinin üst gelir gruplarından geldiğini savunarak, “İktidar büyümeden fedakarlık etmeye mecbur. Eğer ana hedef olan enflasyonu indirmek istiyorlarsa, bunun yolu ekonomiyi soğutmaktan geçiyor. Ama bu kapsamda sadece alt gelir gruplarının talebini bastırdılar, asgari ücret arttırılmadı, emekli maaşlarına kozmetik bir artış yapıldı. Özellikle son dönemde servet transferleri sağlayan üst gelir gruplarının talebinde bir değişiklik yok. TÜİK verisi doğruysa demek ki hala bu talep sanayiyi de canlı tutuyor. Talebin tamamen düşürülmesi için üst gelir grubunun taleplerine de müdahale etmek gerekiyor. Bunun yanısıra devlet harcamalarını da daha fazla azaltmak gerekiyor. Talep ayağında bunlar yapılmadan enflasyonda ciddi bir düşüş yakalanamaz” diye konuştu.

“Temmuz’da sanayi üretiminde aylık artış, baz etkisi kaynaklı”

Haziran ayında sanayi üretimi, 6 Şubat 2023’teki Kahramanmaraş depremi sonrasındaki en sert daralma ile yıllık bazda yüzde 4,7, aylık olaraksa yüzde 2,1 azalmıştı. Çarkların yavaşlamasının yanısıra işsizlik oranı da yüzde 9,2’ye yükselmişti. Ekonomistler bu tabloyu, Türkiye ekonomisinin enflasyonla mücadele için büyümede sert frene hazırlandığı şeklinde yorumlamıştı. Temmuz’da da sanayi üretiminde hem yıllık hem de aylık olarak düşüş beklentisi hakimdi.

Temmuz ayında aylık bazda beklentinin gerçekleşmemesini değerlendiren sermaye piyasaları profesyoneli İris Cibre, “Haziran’da üretimde sert düşüş gerçekleşmişti, o sert düşüşün içerisinde köprü günler ve bayram günlerinin etkisi de sözkonusuydu. Dolayısıyla muhtemelen Temmuz’da aylık bazdaki bu iyileşme, bunların baz etkisi yaratmasından kaynaklandı” dedi.

2024’te konkordatoya başvuran şirketlerin sayısının da arttığına dikkat çeken Cibre, bu durumun ekonomideki yavaşlamanın esas göstergelerinden olduğunu kaydetti. Cibre, “2024’ün ilk sekiz ayında yıllık bazda konkordato oranı yüzde 20 artmış durumda” dedi.

Konkordato Takip sitesinin Basın İlan Kurumu’ndan aldığı verilere göre, bu yılın ilk 8 ayında, bin 828 konkordato talebi oldu. Geçen yılın toplamında bu sayı bin 516’ydı. Konkordato, borçlu şirketlerin mali durumunu düzeltip iflastan kurtulmasını amaçlayan bir süreç.

“Bir anda çok daha sert bir gerileme görme ihtimalimiz var”

Bu koşullarda TÜİK verilerinde işsizliğin azalmasını tutarsız bulduğunu kaydeden Cibre, “Sanayi üretiminde bir gerileme görüyoruz ama işsizlikle birlikte değerlendirdiğimizde tam olarak ekonomide bir yavaşlama ve soğuma anlamı taşımamış oluyor. Bence bir anda çok daha sert bir gerileme görme ihtimalimiz var. Ağustos ya da Eylül’deki verilerde bu yavaşlamayı daha sert şekilde göreceğimizi düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Dezenflasyon sürecinde belli bir noktada tıkanma ihtimalimiz söz konusu”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın 2025-2027 dönemine ilişkin açıkladığı temel makro ekonomik hedeflerin yer aldığı Orta Vadeli Program’da da 2024 yılı büyüme beklentisi yüzde 4'ten yüzde 3,5'a çekilmişti. Enflasyon beklentisi ise bu yıl için yüzde 33'ten yüzde 41,5’e çıkarılmıştı. Türkiye ekonomisi son 16 çeyrek boyunca aralıksız büyümesine rağmen iktidar bu kez büyümeden fedakarlık ederek enflasyonu 2026 yılında yüzde 9,7 ile tek haneye indirmeyi hedefliyor.

Ekonomideki daralmaya hem iş dünyasından hem de halktan gelen tepkilere karşın iktidarın yeniden büyümeyi tercih edemeyeceğini savunan Cibre, buna rağmen hükümetin enflasyonla mücadele yöntemini hala eksik buluyor.

Cibre, “Hükümetin bu sefer çok daha sabırlı olacağını düşünüyorum, çünkü yakın zamanda bir seçim yok. Dezenflasyon süreci açısındansa, bu süreç hala para politikasıyla yürüyor gibi gözüküyor. Hala ciddi bir tasarruf söz konusu değil. Mali politikalarda, vergi gelirlerinin arttırılmasına yönelik bir tavır var. Ama vergi gelirlerinin yüzde 65’i hala dolaylı vergilerden ibaret ve tahsilat sorunu da sözkonusu. Ekonomide gerçek bir yavaşlama yaşandığı zaman, bütçe dolaylı vergilere yüklenmiş olduğu için talep düştüğünde bütçe gelirleriniz de otomatik düşecek. Bütçe açığında beklendiği kadar bir daralma olur mu, ondan emin değilim. Bu yüzden dezenflasyon sürecinde belli bir noktada tıkanma ihtimalimiz söz konusu. Para politikasıyla belli bir noktaya kadar ilerlenebilir, o noktadan sonra maliye tarafının da çok ciddi desteği gerekli” dedi.

Hem büyüme hem de enflasyonun düşmesi birarada mümkün mü?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son kabine toplantısının ardından yaptığı konuşmada, “Türkiye enflasyonu düşürerek büyüyecek. Enflasyon düştükçe rekabet güçlenecek, istikrarlı yüksek büyüme olacaktır. Bu yılın ikinci çeyreğinde milli gelirimiz 1,2 trilyon doları geçti. Dış ticaret ortaklarımızdaki toparlanma ve enflasyondaki düşüşle birlikte çok hızlı bir canlanma bekliyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Büyümenin dezenflasyon süreciyle birarada gerçekleşemeyeceğini söyleyen Cibre ise, “Ekonomiyi iyice yavaşlatarak enflasyonu düşürebilirsiniz. Ama ülkenin yüzde 60’ı yoksulluk sınırı altında yaşarken talebi daha fazla nasıl baskılayabilirsiniz bilemiyorum. Ancak belli bir kesimi vergilendirerek bunu başarabilirsiniz. Şu anda da öyle bir durum sözkonusu değil. Dolayısıyla hem büyüme hem dezenflasyon birarada pek mümkün görünmüyor” dedi.

“Stagflasyonu hala mümkün görüyorum”

Cibre, enflasyonun tek haneye düşürülmesi hedefiyle ilgili olaraksa, “Çok yüksek bir enflasyonla karşı karşıyayız. Bunun yanında çekirdek enflasyon da çok yapışkan. Üreticilerin sorunlarına yapısal çözümler getirilmiş değil. Örneğin bu yüzden gıda enflasyonunda kalıcı bir gerileme yaşanması çok mümkün değil. Enerji ve kurdaki stabilizasyon, dezenflasyona önemli katkı sağlıyor. Fakat ben enflasyonun tek haneye indirilmesini çok zor görüyorum. Yüzde 25-30’ların altına gelme ihtimalini pek mümkün görmüyorum. Daha yapısal bir enflasyonla karşı karşıyayız” diye konuştu.

Buna bağlı olarak Türkiye’nin stagflasyona girme tehlikesinin sürdüğünü belirten Cibre, “Önümüzdeki dönemde 2025’e kadar en fazla yüzde 40’a inecek bir enflasyondan bahsediyoruz. Son çeyrekte de büyüme negatif gerçekleşirse, bu ekonomide yavaşlama anlamına gelir. Dolayısıyla yüksek enflasyon ve yavaşlamanın bir arada olması, stagflasyon demek. Stagflasyonu hala mümkün görüyorum” dedi.

Forum

XS
SM
MD
LG