Washington'daki Hudson Enstitüsü’nde düzenlenen ‘Baskı Altında: ABD-Türkiye İlişkilerinin Gidişatı’ başlıklı panelde konuşan uzmanlara göre iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi vizyonunu kaybetti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ise gücünü elinde tutabilmek adına milliyetçi seçmenlere seslenmeye ve dış güçleri hedef gösteren söylemlerine bir süre daha devam edecek. Uzmanlar ayrıca Türkiye’de süregelen siyasal krizin dış ilişkileri de doğrudan etkilediğine vurgu yaptı.
Türkiye-ABD ikili ilişkilerindeki sarsıntılar devam ederken, Türkiye iç siyasetindeki son durum da Amerikalı uzmanlar tarafından da yakından takip ediliyor. Son birkaç hafta boyunca Başkent Washington’da birçok farklı düşünce kuruluşunda artarda Türkiye’yle ve Türkiye-ABD ilişkileriyle ilgili paneller düzenlendi. Bunlardan biri de Hudson Enstitüsü’ndeydi.
Panelde Amerika Dış Politika Konseyi Orta Asya ve Kafkaslar Enstitüsü Direktörü Svante Cornell, Amerikan İlerleme Merkezi’nden Kıdemli Araştırmacı Alan Makovsky, Johns Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Lisel Hintz ve Hudson Enstitüsü’nden araştırmacı Blaise Misztal Türkiye’de toplumda ve siyaset arenasında hakim olan son durum ve bunun Amerika’yla olan ilişkileri üzerindeki etkisiyle ilgili gözlemlerini ve görüşlerini aktardı.
‘AKP, yeni fikirler açısından harap oldu’
Svante Cornell Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemlerde daha farklı bir politika güttüğüne değindi: “Erdoğan ilk başlarda daha liberal politikalar güttü ve burada, Amerika’da ve Avrupa’da etkisini hissettirmek için liberallere verdiği desteği bir hayli kullandı. O dönemler Türkiye’deki Kürt seçmenler ve Kürt gruplarla da ittifak içindeydi. Daha da önemlisi, devlet kurumlarında kadroları Kemalist yapılardan alıp kendi adamlarını yerleştirirken ise Fethullah Gülen’in çevresine bağlı kaldı. Ancak sonradan tüm bu gruplarla ilişkileri kötüleşti. Zaten Erdoğan da 2015 seçimlerinde bu yüzden kazanamadı ve gücünü yeniden kazanmak için bir savaşa girmek zorunda kaldı.”
Cornell’e göre, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlerde kazanmasını sağlayan tek şey siyasette ve devlette Türk milliyetçi gruplarla ittifak kurmuş olması.”
Cornell ayrıca 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumu sonucunda yürürlüğe koyulan yeni başkanlık sisteminin de AKP’nin parti yapısını yıprattığı görüşündü. Cornell, “Tüm parti üyeleri yeni fikirler, anlamlı değer ve programlar açısından tamamen harap oldu. AKP şu an sadece insanlara iş ihaleleri sağlayan, çıkar odaklı ekonomik bir organizasyon konumunda. Bir zamanlar olduğu gibi sosyal bir hareket değil artık” diye konuştu.
‘Erdoğan hiç olmadığı kadar zayıf’
Johns Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Öğretim Üyesi Lisel Hintz de Erdoğan’ın ciddi anlamda güç kaybettiği görüşünü savunarak şu ifadeleri kullandı: “Erdoğan’ın düşünce yapısını ve güce tutunma ihtiyacını anlamak için, kişiliksel otoriter rejimden bahsedebilirim. Siyasal açıdan, Erdoğan daha önce hiç olmadığı kadar zayıf. Bu da aslında bir tezatlık yaratıyor çünkü kurumsal açıdan şu an en güçlü pozisyonda. Ancak seçmenleri artık şöyle diyor: ‘Tamam, ne güzel, bin odalı bir sarayda yaşıyor. Bizse çürümüş soğan alabilmek için iki saat sırada dikiliyoruz’. Erdoğan’ın muhafazakar tabanını kaybetmiş olması bence çok ilginç. Ve bunun yolsuzlukla ilgili algılara dayandığını düşünüyorum. Yani artık insanlar konunun Erdoğan’ın milletiyle, halkıyla ilgili olmadığını, kendisiyle ve kendi çıkarlarıyla ilgili olduğunu söylüyor.”
Cornell’in Türkiye’deki yeni başkanlık sistemi ve AKP’nin içinde yaşanan sıkıntılarla ilgili yorumlarına katılan Kıdemli Araştırmacı Alan Makovsky, bu yeni sistemin Erdoğan’ın siyasi olarak yaptığı hatalardan bir olduğunu savundu. Makovsky’ye göre AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisi’yle (MHP) kurduğu ortaklık da Erdoğan için hatalı bir adımdı.
Makovsky: ‘Partisi kazanırsa hile yapmış olacaklar’
Son seçimlere değinen Makovsky, “Bu koalisyona girerek seçimi iki partili bir yarışa dönüştürmüş oldu ve bu da onun için büyük bir sorun yarattı. Bence Erdoğan çok büyük oranda becerilerini yitirdi. AKP’nin vizyonunu kaybettiği de apaçık ortada. Yıllardır yeni bir vizyon sunmuyorlar. Son durumda kazanma ihtimali de yok. Çünkü bu yeni seçimin sonucunda ne olursa olsun Erdoğan iyi görünmeyecek. Partisi kazanırsa, hile yapmış olacaklar. Kaybederse, ki seçim adil bir şekilde yapılırsa kesinlikle kaybeder – öncekilerden daha da kötü bir mağlubiyet olacak.”
‘Türkiye’de Amerika karşıtlığı ciddi oranda devam ediyor’
Amerika’nın Suriye’de YPG’yle ilgili tutumu ve Fethullah Gülen’in iadesi talebinin reddedilişi ikili ilişkilerde kilit sorunlar olarak yorumlanıyor. Diğer taraftan uzmanlara göre, Türkiye’de Amerika karşıtı söylemlere hem toplum nezdinde hem de siyasetçiler arasında hala sıkça rastlanıyor olması da Amerika-Türkiye ilişkilerine etki eden başlıca unsurlardan.
Hudson Enstitüsü araştırmacılarından Blaise Misztal bunun Türkiye-ABD ilişkilerini çok daha fazla etkileyebileceğini düşünüyor: “Türkiye’de Amerika karşıtlığı oldukça sert ve Türkiye’nin siyasal davranışlarını değiştirmesini sağlamak adına NATO’dan çıkarma söylemlerine başvuruyor olmamız ülkedeki siyasal gerçekliği görmezden geliyor. Erdoğan seçimleri kazanabilmek ve insanları etrafına toplamak için her defasında bir tür düşman seçti. 2015 seçimlerinde PKK’yla ve Kürtlerle savaşı yeniden başlattı. Bence İstanbul’da yenilenecek olan seçimlerdeyse kitlesini tutabilmek için bu sefer Amerika’yı düşman olarak seçebilir; özellikle de Haziran’ın başında açıklanması beklenen F-35 kararı ve ABD yaptırımlarıyla Haziran ayının sonunda İstanbul’da yapılacak seçimlerin zamanlaması göz önünde bulundurulduğunda”.
‘Amerika Türkiye için önemli olan iki şeyi göz ardı ediyor’
Uzmanlar Türkiye-Amerika ilişkilerinin şu anki durumdan daha iyi biri düzeye gelebilmesi için yapılabilecekler konusunda farklı görüşler paylaştı. Cornell’e göre Amerika, öncelikle Türkiye’nin iki konuyla ilgili hassasiyetini daha iyi kavrayarak ona göre hareket etmeli.
Cornell, şu ifadeleri kullandı: “Amerika tarafından iki önemli konunun yeteri kadar anlaşılmadığını düşünüyorum. Türkiye’de yakınmaların çoğunun önemsiz ve komplo teorilerine dayandığını biliyoruz. Ama Amerika’nın ciddiye almadığı iki çok gerçek sorun var. Biri elbette Suriye’yle ilgili. Herkes biliyor ki, Suriyeli Kürt grupları PKK’nın etkisinde, yönetiminde – ya da nasıl anlatmak isterseniz. Ancak Türkiye’de bugün tüm sorunların anası olan Gülen konusuyla karşılaştırıldığında, YPG bile hafif kalıyor. Ve bunun birçok nedeni var. Darbe girişimi tüm Türk toplumu için travmatik bir olaydı. Ama şunu da açıkça belirteyim: beni Amerika’nın bu darbeyle ilgili bilgisi olduğuna inandıracak hiçbir neden yok. Darbeyle ilgili kimin ne zaman ne yaptığıyla ilgili ayrıntılar da zaten hala belirsiz. Üstelik Erdoğan ve Gülen kısa bir süre öncesine kadar birbirlerinin en yakın dostuydu. Türkiye’nin Gülen’in iadesiyle ilgili talepleri temelsiz ve tabii Erdoğan’ın Gülencilere yönelik temizleme konusunda hazır beklemiş olması da oldukça şüphe uyandırıcı.”
Misztal ise Erdoğan iktidarda olduğu sürece Amerika-Türkiye ilişkilerinin daha iyi olmayacağını savunuyor. Ancak hem Cornell hem de Misztal ilişkilerin uzun vadede daha fazla zarar görmesini önleyebilmek için Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına ve muhalif gruplara da ulaşılması gerektiği görüşünde. Hintz’e göreyse bu her ne kadar çok gerekli bir adım olsa da, her seferinde iktidar partisi üyelerinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert eleştirilerine neden olduğundan, sonuç getirmesi zor bir adım.