Sivil Toplumu Güçlendirme Derneği (STGM), “Makbul olanların siyasetle yakın ilişkiler kurduğu, karar verme süreçlerini etkileyebildiği, büyük kaynaklara ulaşabildiği, makbul olmayanların ise dış mihrak olarak tanımlandığı, ceza, denetim ve davalarla boğuştuğu sivil toplum örgütleri kamuoyunda nasıl algılanıyor?” sorusuna yanıt aradığı yeni raporunu tanıttı.
STGM Kurucusu Levent Korkut, Genel Koordinatörü Tezcan Eralp Abay ile raporu kaleme alan araştırmacılar Hakan Ataman ve Murat Özçelebi, Ankara’da aralarında VOA Türkçe’nin de bulunduğu medya kuruluşları temsilcileriyle rapora ilişkin detayları paylaştı.
STGM ekibi, kimi zaman demokrasiye katkı sağlayan kimi zamansa çıkar odaklı yapılar olarak gündemde yer alan sivil toplum örgütlerine halkın bakışını “Türkiye’de Sivil Toplum Algısı Raporu” ile ortaya koymak istediklerini bildirdi. Rapor, 42 kentte ve 3 bin 40 kişi ile yüz yüze görüşmeler yapılarak hazırlandı.
Raporda, Türkiye’nin özellikle Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay kentlerinde binlerce can kaybına neden olan deprem sonrasında, halkın sivil toplum örgütlerine olumlu bakışa sahip olduğu açıklandı.
Raporda, “Sivil toplum denilince akla ilk gelen kavramlar gönüllülük, dayanışma, bağış ve yardım oldu. Savunuculuk, demokrasi ve eylem kavramları ise en az bahsedilenler arasında yer aldı. Çeşitli söylemlerle hedef haline getirilen sivil toplum örgütleri için vatandaş olumsuz ifadeleri kullanmadı. Misyonerlik ve dış güçler kavramları yüzde 1 oranlarıyla sivil topluma yönelik söylemler listesinde en sonlarda kaldı” denildi.
Rapora göre araştırmaya katılanların yüzde 40’ı Türkiye’de sivil toplum denilince doğal afetlerle ilişkili olarak ilk önce Türk Kızılay Derneği’nin akla geldiğini söyledi.
Kızılay’ı yüzde 19 ile Haluk Levent’in kurucusu olduğu ve deprem bölgesine yardım kampanyalarıyla tanınmış AHBAP izledi.
“Yardımlaşma ve dayanışma”
Katılımcıların yüzde 23’ü, sivil toplum denildiğinde ilk akla geleni yardımlaşma ile dayanışma kavramları olarak ifade etti.
Sivil toplumla nasıl ilişki kurulduğu ise, “Gelir düşüklüğü olduğunda yardım üzerinden beklenti kuruyor, gelir arttığında hak beklentisi oluyor” olarak özetlendi.
Sivil topluma halkın bakış açıları ise raporda “Mutlak İnançlılar” ve “Mutlak Şüpheciler” olarak iki temel kategoriye ayrılıyor.
Türkiye’de üç kişiden ikisi sivil toplum örgütlenmesine olumlu yaklaşıyor olsa da sivil toplum gruplarıyla ilişkisi olan nüfus oranı 10 kişiden sadece bir kişi olarak belirlendi.
Sivil toplum örgütlenmesine katılım yetersiz düzeyde kaldı
Türkiye’de halkın sivil topluma bakışı olumlu olsa da rapora göre örgütlenmelere katılım da yetersiz düzeyde.
Raporda, “Yurttaşlardan yüzde 80’i sivil toplum örgütlerine hiçbir şekilde temas etmiyor. Örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunlar hem kamuoyunu hem de sivil toplum örgütlerinin bilinirliğini olumsuz yönde etkiliyor. Vatandaşın sivil toplumla ilişkiye geçme biçimleri ise yardım alma, burs alma, yurt imkanlarından yararlanmayla sınırlı kaldı. Araştırmaya göre eğitim düzeyi düşük ve yoksul gruplar sivil toplum örgütleriyle daha pragmatik bir ilişki kuruyor ve yoksulluk, sağlık, eğitim gibi konular öne çıkıyor. Gelir ve eğitim düzeyi yükseldikçe ise bağış yapma, üye/ gönüllü olma gibi farklı şekillerde ilişki gelişiyor” denildi.
Üyelik ve gönüllü çalışmayla sivil toplum örgütlerine katılım sergileyenler sadece yüzde 7,7 oranında.
Yurttaşlardan yüzde 15’inin sivil toplum örgütleriyle ilişkisinin ise etkinliklere katılma, yardım veya hizmet alma, burs alma, yurt imkanlarından faydalanmayla sınırlı olduğu gözlendi. Sivil toplum örgütlerine üye veya gönüllü olmadan bağış yapanların oranı yüzde 8,4 oldu.
Herhangi bir şekilde sivil toplum örgütleriyle ilişkisi olmayanların veya yolu kesişmeyenlerin oranı ise yüzde 77,2 olarak belirlendi.
Bu noktada STGM ekibi tarafından “Sivil toplum işi bir taraftan da aktif vatandaşlık işidir. Vatandaş yüzde 60 civarında aktif değil, oy verme dışında bir şey yapmıyor” yorumu paylaşıldı.
Sivil topluma katılım yetersizliği “korku” ve “endişe” kaynaklı mı?
Raporda ayrıca 35 yaş altındakiler ve gençlerin sivil toplum örgütlerine olumlu bakmasının yanısıra, faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarına rağmen, üyelikten kaçındıkları da yer aldı.
Rapora göre, 35 yaş altındakilerden yüzde 15,3’ü sivil toplum örgütü üyeliğinden çekindiğini açıklarken, bu oranda 35 yaş üstündekilerde düşme olduğu aktarıldı.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan STGM ekibinden araştırmacı Murat Özçelebi’ye göre; “etki ajanlığı” gibi sivil toplum aleyhine kullanılmakta olan söylemlerden dolayı çekinceler sözkonusu.
“Bu kafa yormamız gereken bir konu, yüzde 80’e yakın oranda neden sivil toplum örgütleriyle herhangi bir ilişkisi yok? Yani üye değil, üyelik oranı çok düşük, yüzde dört civarında” diyen Özçelebi, bu konuda iki faktörün çok önemli olduğuna dikkat çekti.
Özçelebi, “Birinci faktör; özellikle deprem sonrasında, çok ilginç bir bulgu bence, çoğunlukla ‘deprem süreci sivil toplum örgütlerinin önemli olduğunu anlamamı sağladı’ yanıtı veriliyor. Dolayısıyla deprem süreci sivil toplum anlamında halkın yaklaşımını olumlu etkilemiş. İkinci faktör ise, sivil toplum örgütleriyle ilgili devam eden tartışmalar meselesi. Toplumda bir kısım çok olumlu ifadeler kullanıyorken, bir kesimse sivil toplum örgütleriyle ilgili ‘dış mihrak’ diyor, ‘foncu’ diyor. Çeşitli kötüleştirme söylemlerini görüyoruz son dönemde ama çok fazla etkili olduğunu görmüyoruz” dedi.
Türkiye’de halkın yüzde 60 oranında sivil toplum hakkında kararsız kaldığını veya fikir beyan etmek istemediğini kaydeden Özçelebi, gençlerde sivil toplumu tanıma oranı fazla olsa da örgütlenmelere katılım oranında düşüş olduğunu söyledi.
Sivil toplumla ilişkisi olmayan yurttaş oranını yüzde 77’yi aşkın tespit etmelerinin mutlaka detaylı olarak irdelenmesi gerektiğini belirten Özçelebi, bunun temel nedenini ise sivil toplum için Türkiye’de elverişli bir ortam olmamasıyla açıkladıklarını kaydetti.
İçişleri Bakanlığı’nın tüm derneklere birkaç yıl önce üye bildirim zorunluluğu getirmesi nedeniyle sivil toplum örgütlerine katılımda çekinceler oluştuğunu da belirten STGM araştırmacısı, “Gençlerdeki bu çekinme hali büyük ölçüde detaylı üye bildirimi şartından kaynaklanıyor. Yarın bir gün kamu sınavına gireceksiniz veya bir yerde sınava gireceksiniz. Sizin üye olduğunuz örgütün önlerinde olması o ciddi bir tedirginlik yapıyor ve bundan da en fazla halk temelli çalışan örgütlere etkileniyor. İşte kadın hareketinin, LGBT hareketinin içerisinde çalışmak istiyorsanız orada tedirginliğiniz ister istemez artıyor. Sahada da hep duyduğumuz üzere ‘olur katkı veririm ama benim adım geçmesin, ben dahil olmayayım’ gibi ifadeler böylece ortaya çıkıyor” diye konuştu.
Türkiye’de sivil toplum örgütleri çatısı altında yaklaşık 10 milyon üye gözükse de bunun farklı örgütlere üye aynı kişiler olduğunu de belirten Özçelebi, “Kabaca ve hesapta bizim bulduğumuz 2,5-3 milyonluk bir örgütlü, 18 yaş üstü insan grubundan bahsediyoruz, ve Türkiye’nin belki de en aktif vatandaşlarının dahil olduğu, toplumsal dinamizmini en net gördüğümüz kesimini oluşturuyor. Ama ülkenin potansiyeli ve büyüklüğü düşününce de çok düşük aynı zamanda” ifadelerini kullandı.
Forum