Erişilebilirlik

Türkiye’de kadınlar eğitim ve istihdamda erkeklerin hala gerisinde


TÜİK verileri 3 yaşın altında çocuğu olan kadınların yalnızca yüzde 27,1’inin çalıştığını gösteriyor.
TÜİK verileri 3 yaşın altında çocuğu olan kadınların yalnızca yüzde 27,1’inin çalıştığını gösteriyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılına ait “İstatistiklerle Kadın” çalışmasının sonuçlarını açıkladı. Buna göre Türkiye’de geçmiş yıllara göre kadın-erkek eşitsizliği makası giderek kapanmasına karşın kadınlar halen eğitime erişimde ve iş hayatında erkeklerin gerisinde. Kadınların istihdam oranı erkeklerin yarısından daha az.

Eğitim ve istihdam dışında kalan kadınlar arasında yoksulluk da giderek artıyor. TÜİK rakamları, Türkiye’de neredeyse her üç kadından birinin yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunduğunu gösteriyor.

Veriler çocukların bakım yükünü üstlenen kadınların çalışma hayatından da uzak kaldığını ortaya koyarken iş hayatında da cinsiyetler arası eşitlik yok. TÜİK verilerine göre, çalışan kadınlar erkeklerden daha az kazanıyor. Eğitim durumuna göre kadınlar ile erkeklerin yıllık kazancı arasındaki fark yüzde 20’ye kadar çıkıyor.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan uzmanlar, hükümetin hem kadınlara yönelik sosyal politikalarında hem de siyasi söylemindeki yıllar içindeki dönüşümün, kadınlar açısından toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderek arttırdığı görüşünde.

Kadınların istihdam oranı erkeklerin yarısından daha az

TÜİK verilerine göre 25 yaş ve üzeri nüfusta ortalama eğitim süresi, kadınlarda 8,6 yıl, erkeklerde 10,1 yıl oldu. Bu oran 2011 yılında kadınlarda 6,4 yıl, erkeklerde ise 8,3 yıl olarak kaydedilmişti.

Cinsiyet ve eğitim durumuna göre işgücüne katılma oranı, 2023
Cinsiyet ve eğitim durumuna göre işgücüne katılma oranı, 2023

En az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 87,8, erkeklerin oranıysa yüzde 96,8 oldu. 2008 yılında en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 67,5, erkeklerin oranıysa yüzde 82,8’di.

Aynı yıl yükseköğretim mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 7,1, erkeklerin oranı yüzde 11,2 iken bu oran 2023 yılında kadınlarda yüzde 22,7, erkeklerde ise yüzde 26,2 oldu.

2023 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun istihdam oranı ise kadınlarda yüzde 31,3, erkeklerde yüzde 65,7 oldu.

İşgücüne katılma oranı eğitim durumuna göre incelendiğinde ise, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görüldü. Yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 68,9 olurken, erkeklerde bu oran yüzde 85,4 olarak gerçekleşti.

“Çocuğa bakım yükü kadınların istihdama katılımını ciddi şekilde düşürüyor”

VOA Türkçe’ye TÜİK çalışmasını değerlendiren Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi sosyolog Dr. Feyza Akınerdem, kadınların eğitim ve istihdamda erkeklerin gerisinde kalmasının başlıca nedeninin, çocukların bakım yükünün aile içinde kadınlara bırakılmasından kaynaklandığını söyledi.

Akınerdem, “Kadınlar eğitime daha az erişebildikleri için istihdama da erişimlerinin daha az olması bir neden sonuç ilişkisi olarak görülebilir. Ancak çocuk sahipliği gibi daha sonradan gelen toplumsal roller de kadınların istihdama katılımını ciddi şekilde düşürüyor. Eğitime katılım konusunda hala Türkiye’nin çok ciddi politikalar üretmesi gerekiyor. İstihdam verisinde de bir artış olsa bile çocuk sahipliği durumunda, özellikle erken yaş döneminde bakım ve eğitim desteği, kreş desteği olduğu müddetçe kadınların istihdam oranının artacağını düşünüyorum” diye konuştu.

TÜİK verilerine göre kadınların istihdam oranı erkeklerin yarısından daha az.
TÜİK verilerine göre kadınların istihdam oranı erkeklerin yarısından daha az.

TÜİK verileri de hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadın istihdam oranının yüzde 27,1, erkeklerin istihdam oranının ise yüzde 90,1 olduğu ortaya koyuyor.

“Toplumsal risklerin tamamından kadınların çok daha fazla etkilendiğini görüyoruz”

Araştırmaya göre, 2024 yılında toplam nüfusun yüzde 29,3’ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında. Bu oran kadınlarda yüzde 31,5 iken erkeklerde yüzde 27,1 olarak kaydedildi.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak yoksulluktan en fazla kadınların etkilendiğini savunan sosyolog Dr. Akınerdem, “Toplumsal risklerin tamamından kadınların çok daha fazla etkilendiğini görüyoruz. Ekonomik olarak yoksullaşma aynı zamanda haklarından, sosyal ilişkilerden, yaşamın sürdürülebilirliğinden yoksun kalmak demek aslında. Bu riskler altında kalan kadınların sayısı çok daha yüksek. Bütün bunlardan yoksun kalan kadın hem yalnız hem de yoksul koşullarda yaşamaya başlıyor” dedi.

TÜİK rakamlarına göre 2024 yılında kesinleşen boşanma davaları sonucu çocukların velayetinin çoğunlukla anneye verildiğine dikkat çeken Akınerdem, “Çocuk bakımında da kadınlar yalnız ve çoğunlukla sosyal dışlanma riski altında. Desteklerden de yoksunlar. Burada çok ciddi bir sosyal hizmet eksikliği görülebiliyor” diye konuştu. Verilere göre, annenin velayetine verilen çocuk oranı yüzde 74,4 olurken babanın velayetine verilen çocuk oranı ise yüzde 25,6’da kaldı.

“Yoksulluk derinleştikçe kadınlarda sosyal dışlanma da artıyor"

Uzun yıllar yoksulluk alanında çalışan insan hakları savunucusu Hacer Foggo da Türkiye’de kadınların yoksulluktan giderek daha fazla etkilendiğini sahadan gözlemleriyle anlattı. VOA Türkçe’ye konuşan Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Foggo, “Yoksulluk derinleştikçe sosyal dışlanma da artıyor kadınlarda. Kendisini çevreden soyutlamaya başlıyor. Bütün sosyal yaşantısı bitiyor. Artık komşusunu, akrabasını bile ziyaret edemeyecek duruma geliyor. Eğer üzerinize yeni bir şey alamıyorsanız, ayakkabınız ayağınızı sıkıştırsa da artık onu giymeye devam ediyorsanız, elbiseleriniz eskimişse bir taraftan aslında bir utanma, kendini kötü hissetme, dışarıya çıkmama halini yaşıyor kadınlar” dedi.

“Kadınla çocuğu birbirinden ayıramazsınız. Kadının yoksulluğu her şeyi etkiliyor” ifadesini kullanan Foggo, “Kadınlar mahallede terliğiyle çıkabileceği, rahatlayabileceği, özgürce çay içebileceği, komşularıyla sohbet edebileceği, etkinlikler yapabileceği alanlar istiyor. Bir nefes almak istiyor. Sosyal dışlanma, gittikçe izolasyon, yalnızlaşma, içine kapanma ve tükenmeyi getiriyor. Bir süre sonra evdeki çocuğu ihmal etmeye başlıyor. O kadar yokluk içerisinde savaşıyor ki artık o kendiliğinde ihmal edilen bir duruma geliyor. Çocuklar da bunu fark ettiği zaman kendisini yük olarak görmeye başladığında anneye destek olmak için okulu bırakıp çalışmaya yöneliyor” şeklinde konuştu.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önlenememesinde iktidarın sosyal politikalarını eleştiren Foggo, “Bence kadını eve kapatan bir sistem yürüyor. Özellikle kız çocuklarını okuldan uzaklaştıran bir sistem var. Çok basit bir örnekle, köylerde oturan çocukların okul servisi uygulaması kaldırılınca bundan en fazla mahrum olanlar yine kız çocukları oldu. Van’da 50 tane kız çocuğunun bu nedenle okulu bıraktığına şahit oldum. İçlerinden birinin okulu bırakmasıyla evlendirildiğini biliyorum” dedi.

“Toplumun genel refahındaki düşüş kadınların refahını çok daha fazla düşürüyor”

Sosyolog Feyza Akınerdem de AK Parti iktidarının ilk dönemlerindeki hamlelerinin ardından 2015 yılından sonra Türkiye’de sosyal politikaların hem ekonomiyle birlikte hasar aldığı hem de iktidarın kadınlara yönelik söyleminin dönüşüme uğradığı görüşünde.

Akınerdem, “Türkiye’deki genel refah düzeyindeki düşüş kadınların hayatını çok daha fazla etkiliyor. Bunu neredeyse laboratuvar ortamı gibi istatistiklerde görebilmek gerçekten çok ilginç. Toplumun genel refahındaki düşüş kadınların refahını çok daha fazla düşürüyor. Eğitime katılımını, istihdama katılımını düşürüyor. Annelik pozisyonunda yalnızlaştırıyor. Tüm bunlar sosyal riskleri beraberinde getiriyor” dedi.

“Hükümet bireyin refahını, ailenin refahı karşısında sanki bir eksiltici, azaltıcı faktör olarak görüyor”

2025 yılının hükümet tarafından "Aile Yılı" ilan edildiğini hatırlatan Akınerdem, “Hükümet bireyin refahını, ailenin refahı karşısında sanki bir eksiltici, azaltıcı faktör olarak görüyor. ‘Kadınların refahını arttırırsanız boşanır, aile dağılır’ diye düşünülüyor. ‘Çocuğa anne bakım vermezse çocuğun eğitimi eksik kalır, aile değerleri aktarılmaz, sonuçları kötü olur’ gibi bir yaklaşım var. Halbuki her bir birey vatandaş olarak hak sahibi olduğu zaman aile de daha sağlam temellere oturur. Ama şu anda aile çok daha soyut bir olgu olarak destekleniyor” dedi.

İktidarın daha fazla çocuk doğurmayı destekleyen politikasının da kadınların sırtına yüklendiğini kaydeden Akınerdem, “Kadınlar zaten refahı çok düşmüş çok geniş bir toplumsal kesim olarak nasıl Türkiye’nin nüfus artış yükünü üstlensin? Çok ciddi şekilde desteklenmeleri gerekir ki nüfus artışının sağlanması için kadınlar da daha güvenle çocuk sahipliğine karar verebilsinler. Yoksulluk, sosyal dışlanma, istihdama erişimin mümkün olmaması, istihdama erişseler bile istihdamda kalmanın çocuk sahipliğinden sonra çok zor olması gibi riskler karşısında kadınlar nasıl Türkiye’nin nüfus politikası yükünü kaldırsınlar? Bu soyut bir aile yılı fikriyle başarılabilecek bir hedef değil. Bu rakamlar bize bunu gösteriyor” diye konuştu.

“Kadınlar sokakta güvende hissetmiyor”

TÜİK verilerine göre, yaşadığı çevrede gece yalnız yürürken kendini güvensiz hissettiğini beyan eden kadınların oranı da 2024’te yüzde 35,9’a çıktı. Bu oran bir önceki yıl yüzde 27,3’tü. 2023 yılında yüzde 6,4’ü evde yalnız olduklarında da kendilerini güvensiz hissettiğini belirtirken, bu oranın da 2024’te yüzde 8,4’e yükselmesi dikkat çekti.

VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Dr. Akınerdem yoksullaşmanın yanı sıra güvensizliğin artmasının da kadınları sosyal hayattan giderek kopardığı görüşünde.

Akınerdem, “Toplumdaki genel refah düzeyinin düşmesi ve buna bağlı olarak suçun artıyor olması, hepimizi güvensiz hissettiriyor. 2025 yılı için görece kadınların istihdamda ve eğitimde yavaş da olsa güçlendiği bir toplumda hala güvensiz hissediyor olmaları çok ciddi. Özellikle cezasızlık konusu. Yani size bir zarar geldiğinde korunmayacağınız hissi, adaletin yerini bulacağına dair inancın kaybolması, kadınları çok daha yüksek bir şekilde etkiliyor. Kendilerini daha çok içeri kapatıyorlar, daha çok evde vakit geçiriyorlar. Zaten yoksullaşma, ekonomik kaynaklara erişim kısıtlı. Dolayısıyla kamusal hayat kadınlar için daralıyor. Kamusal hayata çıkış fikri de güvensizlik duygusuyla çok daha kötü, keyifsiz, neşesiz bir işe dönüşüyor. Sadece mecbur oldukça kamusal hizmetleri kullanıyorlar, sosyal hayatları da giderek azalıyor” dedi.

Ekonomik şiddet arttıkça kadına yönelik şiddetin de arttığını vurgulayan Hacer Foggo ise kadınların üretime dahil edilip ekonomik bağımsızlığını kazandıkça, yoksulluğun sürüklediği şiddet ortamının da önlenebileceğini söyledi.

Diğer yandan özellikle kentlerin yoksul mahallelerinde yerel yönetimlerin sokak lambalarının yanmasını ihmal ettiği gözlemini aktaran Foggo, “Belediyeler buna daha çok dikkat etmeli. Bu da sokakta kadınların kendini güvende hissetmesini doğrudan etkiliyor” diye konuştu.

Forum

XS
SM
MD
LG