Kayyumlar, Türkiye’nin yakın siyasi tarihine 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası 1 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe sokulan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile girdi.
Bununla birlikte, 14 Ekim 1980 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Bakanlar Kurulu, partilere kayyum tayini tasarısını kabul etti” başlıklı haber, bu uygulamaya 44 yıl önce de başvurulduğunu ortaya koyuyor.
Bugün sararmış sayfalardaki o haber, 12 Eylül kabinesinin üç saat süren toplantısı sonrası Başbakanlık Müşavirliği’nden yapılan açıklamaya şu ifadelerle okuyucuya ulaştırılıyordu. “Bakanlar Kurulu, faaliyetleri durdurulan siyasi parti, dernek, federasyon ve konfederasyonlara kayyum tayini hakkında geçici kanun tasarısını görüşerek kabul etmiş ve bu tasarının Milli Güvenlik Konseyi’ne sunulmasını kararlaştırmıştır.”
12 Eylül sonrası “geçici” olarak tanımlanan kayyum uygulaması, Temmuz 2016’da ilan edilen olağanüstü halde (OHAL) gelen KHK ile kalıcı hal aldı. 674 Sayılı KHK ile Cumhurbaşkanı’na belediyelere kayyum atama, valilere ise belediyelerin taşınır mallarına el koyma ve çalışanlarını görevden uzaklaştırma yetkisi verildi.
8 yılda 149 belediyeye kayyum
12 Eylül 1982 Anayasası ve 25874 Belediye Kanunu ile İçişleri Bakanı’na verilen “geçici olarak görevden uzaklaştırabilme” yetkisi kapsamında, 1984- 1994 yılları arasında 91 belediye başkanı görevinden uzaklaştırıldı.
Yargılamalar sonrası belediye başkanlarından 52’si göreve iade edildi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 1995’te 11, 1996’da 8, 1997’de 9, 1998’de 4 ve 2000 yılında toplam 14 belediye başkanı görevlerinden geçici olarak uzaklaştırıldı.
AK Parti’nin darbe girişiminden hemen sonra çıkardığı KHK sonrası, 11 Eylül 2016 tarihinde başlayan kayyum atamaları üç büyükşehir belediyesi, 10 il, 63 ilçe ve 22 belde ile Demokratik Bölgeler Partili (DBP) toplam 95 belediyede gerçekleşti.
Tüm kayyum belediyelerine devlet memurları atandı. Kayyum atamalarının yanısıra kamuda ve belediyelerde çalışan 15 bine yakın işçi ve memur, 300’e yakın muhtar ihraç edildi.
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi ile toplam 65 belediyeyi kazandı. Seçim sonrasında HDP’li 43 belediye eş başkanı tutuklandı, 48 belediyeye kayyum atandı. Kayyum atanan belediyelerin meclisleri feshedildi ve seçimle gelen 807’si HDP’li toplam 1139 meclis üyesinin üyelikleri düşürüldü.
2018’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Haznedar ve iki meclis üyesi rüşvet ve yolsuzluk suçlamasıyla görevden uzaklaştırıldı.
Hakkında 154 yıla kadar hapis istenen Haznedar altı ay tutuklu kaldıktan sonra 2023 yılının Mayıs ayında tahliye oldu. Ancak terör dosyası olmadığından Belediye’ye kayyum atanmadı, belediye meclisi kendi içinden yeni başkanı seçti.
CHP’li bir belediyeye ilk kayyum ataması geçtiğimiz günlerde oldu. Kent uzlaşısı kapsamında 31 Mart 2024’te Esenyurt’tan CHP Belediye Başkanı seçilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eski danışmanı Ahmet Özer 30 Ekim’de tutuklandı, ertesi sabah yerine Vali Yardımcılığı’na terfisi Resmi Gazete’de yayınlanmadan Beyoğlu Kaymakamı Can Aksoy belediye başkanlığına kayyum olarak atandı.
Tutuklamadan beş gün sonra Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partili (DEM Parti) Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine de kayyum atandı. Haziran ayında Hakkari Belediyesi’ne atanan kayyumla birlikte yerel seçimlerden sonra DEM Partisi’ne mensup belediyelere atanan kayyum sayısı dörde yükseldi.
Ertuğrul Kürkçü: “12 Eylül sonrası bireyler yargılanırken şimdi bir halk iradesi yargılanıyor”
17 Mart 2021’de açılan HDP’nin kapatılması davasında Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar beklenirken, HDP’nin Onursal Başkanı ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Onursal üyesi Ertuğrul Kürkçü, 12 Eylül’den 15 Temmuz sonrasına kadar olan süreçteki kayyum uygulamalarını VOA Türkçe için değerlendirdi.
Kürkçü, “Belediyenin statüsü Türkiye'de vesayet altındaki bir idari birim olarak şekillendirilmişti. Dolayısıyla merkezi idare hiçbir zaman yerel yönetimi kendi oyuna, kendi gücüne ve kendi yasa yapma yetkisine sahip bir yerel yönetim birimi olarak kabul etmedi ve problemin esası buradan kaynaklanıyor” dedi.
Geçmişte kayyum atamalarının nadiren ve sınırlı ölçekte yapılabildiğini kaydeden HDP Onursal Başkanı, daha önceki uygulamaların aksine bir politik hareketin kolektif hak iddiasını zorbaca tedbirlerle yok saymak için kayyum atamalarının gündeme getirildiğini söyledi.
Üç dönem milletvekilliği yapan 76 yaşındaki siyasetçi, “Kendi kendilerini yönetmelerine izin vermenin ‘caiz olmadığı’ temel yaklaşımıyla hareket ediliyor. Kürt meselesini çıkmaza sokmak ve ebedi bir Kürt meselesine bizi mahkum kılmakla sonuçlanacak bu uygulamalar ‘Kürt meselesi demokratik bir biçimde çözülemez’ kararını vermiş olan bir rejimin başvurması kaçınılmaz olan zorbaca tedbirler arasında. Fakat bir yandan mevzuat var ve tam olarak ortadan kaldırılabilmiş değil. Anayasa’nın 90. maddesine göre, ‘usulüne göre onaylanmış uluslararası anlaşmalarla yerel mevzuat arasındaki çatışmada uluslararası anlaşma hükümleri geçerlidir’ ilkesi ellerini kollarını bağladığı için hileye ve fırsatçılığa başvurmak zorundalar” dedi.
Doçent Akça: “İktidar şu an muhalefet hattının direncini sınıyor”
Siyaset bilimci Doç. Dr. İsmet Akça, siyasi meşruiyetten yoksun olduğunun altını çizdiği kayyum atamalarının başta DEM Parti olmak üzere toplumsal muhalefete bir sınır çekme arayışı içerdiği kanaatinde.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Akça, “Türkiye’deki kayyum pratiği özünde halk iradesini tanımamak ve bu açıdan bir siyasi darbe. Bu tarz siyasi darbelerin toplumsal iradenin inkârı olması nedeniyle de askeri bir darbeden adeta farkı yok. Zira YSK sürecinde gerekli adli kontrollerden geçmiş siyasetçileri seçildikten sonra görevden almak ‘ben halk iradesini tanımıyorum, meşru görmüyorum’ demek. Oysa halkın gidip sandıkta seçimini yapıyor olması demokrasinin en asgari çizgidir. İktidarın gücünün sınırlarını belirleyecek yegâne şey toplumsal muhalefet hattının direncidir. İktidar şu an tam olarak bu hatları sınıyor” dedi.
Kürkçü: “Rejim, Kürtler’in kendi kendilerini yönetmesini kendisi için varoluşsal sorun olarak görüyor, kayyum bu sorunu toprağa gömme yolu”
ABD, Rusya ve Hindistan’da da yerel yönetimlerin özerk olduğu ya da eyaletler temelinde ülkelerin yönetildiğini vurgulayan Ertuğrul Kürkçü, Türkiye’nin kayyum atamaları ile yerel yönetimleri güçlendirmek bir yana, bu meseleyi tamamen denklem dışı bırakma yolunu seçtiğini savunuyor.
HDP Onursal Başkanı, “Türkiye’yi yönetenler özellikle 2013-2015 sürecinde Kürtler’in kendi kendilerini yönetmesi bir nebze serbestleşse, özerkleşse, önü açılsa bunun kendileri için varoluşsal bir mesele haline geldiğini gördüler. Bu da Türklük üzerine kurulmuş, bütün mantığı ve hiyerarşisi Türklük’ten hareketle kurgulanmış devlet etme zihniyetinde onarılmaz bir gedik haline geliyor ve egemenler için büyük bir güvenlik endişesi yaratıyor. Türkiye gibi merkeziyetçiliğe saplanmış çok az ülke var. Bu esasen rejimin kendi kırılganlığının yurttaşlara fatura edilmesi. Milletin bir devleti değil devletin bir milleti olduğu fikriyatıyla ilgili. Çünkü Türkiye'de rejimde yerel yönetimlerin bir engel değil bir imkan olabileceği düşüncesi yok. Tam da bu nedenle sorunu toprağa gömmek için bu yollara başvuruluyor” dedi.
Akça: “Jeopolitik gelişmeler nedeniyle sıkışmış hisseden iktidar bloğu, Öcalan'dan o hızda bir açıklama gelmeyince, kayyumlarla güç gösteriyor”
Doç. Dr. İsmet Akça, kayyum atamalarının Ortadoğu’daki jeopolitik gelişmelerden bağımsız okunamayacağının altını çizdi.
Siyaset bilim doçenti, “İsrail’in Hamas ve Hizbullah liderlerini hedef alan son saldırıları, savaşı Lübnan’a yayması, İran’da rejim değişikliğini tetikleyecek bir süreç başlatma çabaları bir alt emperyal güç olarak kendisini konumlayan iktidarın Türkiye’ye dair güvenlik kaygılarını arttırdı. Kendini bölgedeki gelişmeler nedeniyle sıkışmış hisseden ve istediği sonucu çok hızlı almak isteyen iktidar bloğunun, Öcalan'dan o hızda bir açıklama gelmeyince, kayyumlarla bir miktar güç gösterdiğini düşünüyorum. Tabii iktidarın kayyumlarla DEM’i zayıflatma, disipline etme hatta tırnak içinde kendisine mecbur etmeyi hedeflediği görülüyor. Bu da bir müzakere süreci olacaksa iktidar bloğunun çok daha güçlü gireceği bir zemin inşasının önünü açıyor” ifadelerini kullandı.
Erdoğan kayyum uygulamalarını savunuyor
Kayyum uygulamalarını savunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, en son Pazar günü bu konuda açıklamalar yapmıştı.
10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nde Çankaya Köşkü'nde düzenlenen kabine toplantısı sonrası yaptığı konuşmada kayyum eleştirilerine de yanıt veren Erdoğan, “Ülkemizde sivil siyasetin meşru kapıları ardına kadar açıkken, hileli yöntemlerle bölücü örgüte kuklalık yapanlara müsamaha gösterilmesi asla beklenemez. Şu tutarsızlık, bizim gibi milletimizin de gözünden kaçmıyor: Yargının ve idarenin bazı belediyelerle ilgili aldığı hukuki ve idari tedbirler konusunda iki haftadır ortalığı ayağa kaldıranlar, maalesef Kandil’den yerel yönetimlere uzanan kirli ve kanlı elleri ısrarla görmezden gelmektedir. Seçilmiş başkanlar değil de, örgütün atadığı belirsiz tipler tarafından yönetilen belediyelerin şehirleri yerine terör örgütüne hizmet edeceği, izahtan varestedir” ifadelerini kullanmıştı.
Forum