Erişilebilirlik

Türkiye'nin Rusya'yla Yakınlaşması Batı'ya Alternatif Arayışı mı?


Türkiye'nin Rusya'yla Yakınlaşması Batı'ya Alternatif Arayışı mı?
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:03:48 0:00

Türkiye'nin Rusya'yla Yakınlaşması Batı'ya Alternatif Arayışı mı?

Moskova ve Ankara arasındaki ilişkileri değerlendiren CATO Enstitüsü Rusya uzmanlarından Emma Ashford, Amerika ve AB ile kötü günler geçiren Türkiye’nin uluslararası arenada kendisine bir alternatif aradığını iddia etti. Rusya ve Türkiye’nin tarih boyunca birçok kez yakınlaştığını ancak sonrasında gelişen olaylar nedeniyle ilişkilerinin tekrar bozulduğunu söyleyen Ashford, Amerika’nın Sesi’nden Emre Elçi’ye iki ülke arasındaki ilişkileri değerlendirdi.

Geçtiğimiz yıl, 24 Kasım’da Rus savaş uçağının düşürülmesinden bu yana Rusya-Türkiye ilişkilerinin son derece gergin olduğunu söyleyen CATO Enstitüsü Dışişleri uzmanı Emma Ashford, iki ülke liderinin karşılıklı attığı olumlu adımlar sonrası ikili ilişkilerin düzelmeye gittiğini ve iki ülkenin tekrar ekonomik işbirliğini arttırmaya çalıştığını hatırlattı. Ashford, Ankara’daki Rus büyükelçisine düzenlenen suikastın ikili ilişkileri daha da bozmasından endişe edildiğini ancak Putin ve Erdoğan’ın benzer söylemleriyle sürpriz şekilde iki ülkeyi daha da yakınlaştırdıklarını söyledi:

“Rus Büyükelçi’nin suikaste uğramasını, ben de dahil birçok kişi kaygıyla karşıladı. Rusya’nın bu olay karşısında nasıl bir tavır alacağını bilemiyorduk. Rusya’nın, Türkiye’ye karşı bir misilleme yapacağından endişe ettik, çünkü saldırıyı düzenleyen bir Türk polis memuruydu. Rusya isteseydi ekonomik, siber ve hatta askeri alanda adımlar atarak zaten gergin ilişkileri iyice kötü bir duruma sokabilirdi. Ancak korkulan durumun yerine Türk hükümetinin hızlı davranarak gereken adımları atması ve Rus yetkililerden özür dilemesi durumu yumuşattı. Rus yetkililer de Türkiye’nin bu tavrına karşı olumlu hareket ederek ilişkilerin bu olaydan kötü etkilenmeyeceğinin işaretini verdi.”

Ancak bazı uzmanlar Türkiye’nin giderek daha fazla Rusya yanlısı bir politika izleyeceğinden endişe ediyor. Ashford bu görüşe katılmadığını ve Türkiye’nin konumuna ve durumuna göre en iyi siyasi politikayı izlemeye çalıştığını belirtti:

“Türkiye’nin içinde bulunduğu konum itibarıyla, çok da mantıklı hareket ederek Rusya ile olabildiğince işbirliği yapmaya çalıştığını görüyoruz. Türkiye bir bakıma son yıllarda Amerika ve Avrupalı ortaklarıyla içinde bulunduğu anlaşmazlıklara karşı alternatif üretmeye çalışıyor. Ancak Türkiye’nin Rusya ile her konuda aynı fikirde olduğunu söyleyemeyiz. Türkiye-Rusya’nın tarihsel ilişkisine baktığımızda, iki ülkenin yakınlaştığı ve işbirliğini arttırdığı her dönem bir olay meydana geldiğini ve sonrasında da ilişkilerinin tekrar yavaşladığını görürüz. Bu nedenle Türkiye’nin artık daha çok Rusya yanlısı olduğunu söylemek için henüz çok erken. Ancak,Türkiye-Amerika ilişkilerinin giderek daha da kötüleştiği ortada. Aslında Türkiye’nin Batılı ve NATO üyesi birçok ülkeyle olan ilişkisi zayıflamış durumda. Bunun başlıca nedeni de Suriye politikalarındaki farklılıklar. Türkiye’nin, Batı ve NATO ülkelerinin boşluğunu Rusya ile doldurmaya çalışması çok da akıl dışı bir politika değil. Türkiye’nin önümüzdeki kısa dönem içinde Rusya ve İran ile masaya oturacağını, birçok konuda anlaşamasalar bile yakın oldukları konularda anlaşmalar yapacaklarını görebiliriz. Ancak anlaşmanın gerçekleşmesi için de Türkiye’nin Esat’ın varlığını sürdürmesine onay vermesi gerekiyor.”

İran ve Rusya, Suriye politikalarında aynı hedefi amaçlarken, Türkiye’nin Suriye’deki hedefinin en başından bu yana çok daha farklı olduğu biliniyor. Moskova’daki Suriye konulu dışişleri ve savunma bakanlarını biraraya getiren iki ayrı üçlü zirveye Batı’dan herhangi bir ülke katılmadı. Ashford, Türkiye’nin bu toplantılarda Batı’yı temsil etmediğini ve Rusya ve İran’la masaya kendisi için oturduğunu söyledi. Ashford ayrıca, tarafların Suriye planlarının farklı olmasına rağmen ortak bir paydada buluştuklarını da dile getirdi:

“Türkiye, Suriye konusunda Batı’nın istekleri doğrultusunda hareket etmedi. Suriye’de çıkan ayaklanmaların ilk zamanlarına baktığımızda, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın farklı muhalif grupları desteklediklerini görebiliriz. Aslında muhalefetin başarısız olmasının da asıl nedenlerinden biri de bu. Ancak Esat’ın gitmesi ve Suriye’de yeni bir rejimin kurulmasını destekleyen Türkiye’nin, Rusya’nın Moskova Beyannamesi’ni kabul ederek Rusya ve İran’la aynı masaya oturması ilginç bir gelişme. Türkiye’nin aynı masaya oturması Esat’ın kalmasını kabul ettiğini ve Esatlı bir Suriye çerçevesinde bir çözüm arayışında olduğuna işaret ediyor. Ancak sorun Suudi ve Katarlıların hatta özellikle de Batı gibi muhalefeti destekleyen ülkelerin de anlaşmaya destek vermesinde yatıyor. Bununla beraber Türk hükümetini iç politikadaki sorunlar bekliyor çünkü Suriye iç savaşı başladığından bu yana Türk hükümeti muhaliflere her türlü desteği verdi ve aynı zamanda Türk halkının da muhaliflere sempati duymasını sağladı. Eğer şimdi bu politikasından reel politika’ya döner ve Esat’lı bir Suriye’ye izin verirse, Türk halkının ters tepkisine maruz kalabilir. Rus elçinin de suikaste kurban gitmesine baktığımızda, tetikçinin Suriyeli muhaliflerle dayanışma içinde olduğunu işaret eden slogan attığını gördük. Türk hükümetinin de karşı karşıya kalabileceği iç sorunların başında da bu gelebilir.”

Ashford’a ayrıca Rus Büyükelçisinin katilinin Amerika’da yaşayan Fetullah Gülen ile bir bağlantısının olup-olmadığı hakkındaki görüşlerini de sorduk. Ashford, bu iddianın kanıtlanmadığı sürece geçerliliği olmadığını belirtti:

“Gülen’in iade talebi bir süredir Türk-Amerikan ilişkileri üzerine kara bulut gibi çökmüş durumda. Türk hükümeti Amerika’dan, Gülen’in iade edilmesini isterken bunun için Gülen’in yaptığı yanlışları kanıtlayan herhangi delil sunmuş değil. Amerikan yasaları bunu gerektiriyor. Türk yetkililer, Rus büyükelçinin öldürülmesinde Gülen’in rol oynadığını iddia ediyor çünkü katilin evinde Gülen’e yakın kitapların bulunduğu söyleniyor. Ancak katilin El Kaide’ye ve hatta Suriye’deki bazı muhalif grupların inancına yakın kitaplarının da bulunduğu biliniyor. Bununla beraber Rus yetkililer Gülen’in bu olayda bir ilişiğinin olmadığına inandıklarını söylediler. Bu nedenle Türk yetkililerin Gülen’in bu olaydaki varlığını kanıtlamakta zorlanacağını düşünüyorum.”

Ortadoğu’daki dengelerin hergün değiştiğini söyleyen CATO Enstitüsü’nden Emma Ashford, Rusya, Türkiye ve İran yakınlaşmasının da zarların yeniden atılmasına neden olacağını söyledi.

XS
SM
MD
LG