Erişilebilirlik

"Türkiye'nin Hassas Konumuna Dikkat Edilmeli"


"Türkiye'nin Hassas Konumuna Dikkat Edilmeli"
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:08:15 0:00

Heritage Vakfı uzmanlarından Luke Coffey, "IŞİD'le mücadelede herkes Türkiye’nin daha güçlü bir rol üstlenmesini istiyor. Ama Türkiye için herşey ‘siyah-beyaz’ değil. Türk hükümetinin, IŞİD’e karşı daha sert önlemler alamamasının arkasında iç siyasi durumlar da etkili" görüşünü savunuyor

Başkan Barack Obama, Şubat ayı başında Kongre’den Suriye ve Irak’ta geçen yıl büyük toprakları ele geçiren İŞİD militanlarıyla mücadele amacıyla savaş yetkisi istedi. Obama, yaz aylarından bu yana bu militan grubu hedef alan hava saldırıları için Başkan George W. Bush zamanında, 11 Eylül saldırılarından sonra alınan yetki çerçevesinde hareket ediyordu. Kongre liderleri ise Obama’nın, bu konuda Kongre’yi devre dışı bırakmış olduğu gerekçesiyle eleştiriyordu. Ancak, Obama’nın yeni savaş yetkisindeki dilin muğlak olması yine tartışma yarattı. Kongregeçen hafta savaş yetkisini gündemine aldı. Kısa bir süre önce Türkiye’yi ziyaret eden Heritage Vakfı uzmanlarından Luke Coffey, Obama’nın savaş yetkisi talebini ve bunun Türkiye’ye etkilerini değerlendirdi.

Savunma Bakanı Ashton Carter, Dışişleri Bakanı John Kerry ve Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey, geçen hafta Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nun Obama’nın savaş yetkisi hakkındaki sorularını yanıtladı. Oturum, Senato ve Temsilciler Meclisi’nin Başkan Obama’ya istediği yetkiyi onaylaması konusunda başlatılan uzun bir sürecin ilk adımını oluşturuyor. Süreç zor ve uzun olsa da Heritage Vakfı uzmanı Luke Coffey’e göre Obama istediğini alacak.

Uzman Coffey, “Yetki Kongre’den geçecektir. Ama bunun aslında altı yedi ay önce gündeme gelmiş olması gerekirdi. IŞİD’e karşı hava saldırıları Ağustos’ta başlatıldı ama yetki şimdi isteniyor. Başkan Obama ve Beyaz Saray her zamanki gibi kara birliklerinin kullanımına dair net bir ifade kullanmıyor, halbukiIŞİD’e karşı zafer kazanılmak isteniyorsa bu yapılmalı. Bu yüzden de her zaman Obama’ya muhalefet eden Cumhuriyetçiler yetkinin çerçevesi dar derken, destekçisi olan Demokratlar, istenilenleri çok fazla buluyor.Beyaz Saray da çok ince bir çizgide yürüyor. Mesela yetki üç yıllık. Halbuki Obama sadece iki yıl daha görevde. Dolayısıyla kendisinden sonra başkan olacak kişinin karşı karşıya kalacağı bir sorun olacak bu. Dolayısıyla Kongre’den geçerken, ne kadar değişiklik yapılır bilmiyorum ama Kongre’nin onayını veya en azından görüşünü almak önemli böyle konularda” şeklinde konuşuyor.

"Yetki esnekliği herkesin işine yarıyor"

Obama’nın IŞİD’e karşı savaş yetkisi isteği, geç kalındığı ve yeterince açık bir dil içermediği için eleştirilse de Coffey’e göre tam tanımı yapılmayan seçenekler aslında herkese esneklik tanıyor:

“Bence aslında herkes metnin dilinin biraz da muğlak kalmasını istiyor. Çünkü bu şekilde herkes belirli gri bir alanda iş yapma esnekliğe sahip olabilecek. Aslında geniş çaplı kara operasyonları ifadesi var metinde. Ancak bunlar askeri doktrin terimleri. Geniş çaplı denilince tam ne olduğu anlaşılmıyor. ‘500 asker mi 5.000 asker mi?’ Dolayısıyla yoruma çok açık.”

Kısa bir süre önce Washington’da uluslararası bir zirve yapıldı ve IŞİD gibi örgütlerle mücadele yolları ele alındı. Bu zirvede radikal hareketlere karşı bilinçlendirme ve karşı söylemler oluşturma gibi konular ele alındı. Luke Coffey’e göre de terör sadece askeri önlemlerle çözülecek bir konu değil:

“Bu konuda çok yönlü bir yaklaşım gerekiyor. Çünkü IŞİD için savaşan Amerika veya AB pasaportlu biri geri dönüp bir alışveriş merkezinde intihar saldırısı düzenlese bunakarşı verilecek mücadele elbette hava saldırıları olamaz. Diyelim Irak ve Suriye’deki bütün IŞİD militanlarını hava operasyonlarıyla yok ettik ama bu münferit vakaları ne yapacağız, tek birinin bomba patlatması IŞİD için bir başarı çünkü. Dolayısıyla Irak’ın topraklarını yeniden geri alması için askeri seçenekleri düşünürken, diğer unsurları da gözden kaçırmamalıyız. Terörle mücadele, istihbarat paylaşımı, emniyet tedbirleri, bütün bunlar Amerika ve müttefiklerinin güvenliğini sağlayacak şeylerdir ve umarım bunlara da önem verilir, sadece uçaklarla bomba atmaya değil.”

"Türkiye'nin hassas konumuna dikkat edilmeli"

Uzun bir süredir Washington’da Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede çok sert bir duruş sergilemediği kaygıları var. Ancak Luke Coffey, bu eleştiriler yapılırken, Türkiye’nin bulunduğu konumun hassasiyetine dikkat edilmesi gerektiği görüşünde: “Başta Washington olmak üzere herkes Türkiye’nin daha güçlü bir rol üstlenmesini istiyor. Ama buradaki politikacıların düşündüğü gibi Türkiye için herşey ‘siyah-beyaz’ değil. Erdoğan ve Türk hükümetinin, diğer bölge ülkelerine göre IŞİD’e karşı daha sert önlemler alamamasının arkasında iç siyasi durumlar etkili. Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de eğitilmesi konusunda Amerika ile varılan anlaşma bence olumlu bir adım. Ama batıda birçok ülke Türkiye’nin daha fazlasını yapmasını istiyor. Ancak Türkiye açısından bakılınca, mesela Kobani’dekiler PKK bağlantılı savaşçılarken, Batı’ya göre bunlar özgürlük savaşçıları. Bu açıdan bakınca Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede neden bu kadar istekli olmadığını anlamak mümkün.”

Peki Washington’da IŞİD’le mücadelede Türkiye’den istenen ve beklenen ne?

Heritage Vakfı uzmanı Coffey, “Türkiye’nin teröristlerin sınır geçişlerini ve finansman akışını durdurmada daha büyük bir rol oynaması lazım. Türkiye zaten bunu yapıyor ama daha fazlası lazım. Askeri anlamda da daha güçlü bir duruş sergileyebilir. Sınırları daha iyi koruyabilir. IŞİD’le mücadele edenlere daha fazla eğitim verebilir. Ayrıca hava üslerini kullanıma açabilir. Ama Türkiye açısından bakılınca, Ankara Esad’ı da en az IŞİD kadar tehlikeli görüyor ve Batı’nın bu iki tehdide karşı aynı anda mücadele etmesini istiyor. Oysa Amerika IŞİD’i daha büyük bir tehdit sayıyor o yüzden de IŞİD’e odaklanacak ve Türkiye de bunu anlamak zorunda,” diyor.

İncirlik Üssü’nü kullanmak isteyen Amerika, 1915 olaylarının yıldönümü nedeniyle her zamankinden daha güçlü bir lobi yapan Ermeni diasporası’nın Kongre’den geçirtmek isteyeceği “soykırım yasa tasarısını” siyasi bir pazarlık unsuru yapabilir mi?

Uzman Coffey, “Umarım bu yapılmaz. Bence bu konu tarihçilere bırakılmalı. Herkesin üzerinde anlaştığı şey, 1915’te çok kötü olaylar yaşandığı ve çok sayıda masum insanın öldüğü. Ama Kongre yüksek eğitim kurumu olmadığı içinKongre üyelerinin tarihe ilişkin yasa çıkarması doğru değil. Beyaz Saray’ın da bu yıl soykırım kelimesini kullanacağını sanmıyorum. Ama Kongre’de şu anda Türkiye konusunda büyük bir hayal kırıklığı var. Son yıllarda gördüğüm en büyük hayal kırıklığı. Eğer soykırım yasa tasarısı geçecek olsaydı bu yıl belki en yakın zaman diyebilirim. Basın özgürlüklerinin kısıtlanması, laiklikten uzaklaşılıp dinin devlete daha çok karıştırılması yüzünden bu hayal kırıklığı. İnsanlar Türkiye’nin hangi yöne gittiği konusunda kaygılı” şeklinde konuşuyor.

"Türkiye'yi itmek yerine çekmeliyiz"

Kısa bir süre önce Türkiye’yi ziyaret eden Heritage Vakfı uzmanı Luke Coffey, son zamanlarda Washington’da Ankara konusunda belli bir hayal kırıklığı yaşandığına dikkat çekiyor. Ancak Coffey, Türkiye’yi daha iyi anlamak için iç dinamiklerin gözden kaçırılmaması gerektiğini savunuyor:

“Türkiye’nin NATO ve Amerika müttefiki olduğu elbette kuşku götürmez bir gerçek. Ama şu anda ilginç bir siyasi dönemden geçiyor. Oysa biz Amerika’dan Türkiye’nin iç siyasi dinamiklerinin getirdiği nüansları göremiyoruz. Türkiye’de Erdoğan’ın muhafazakar politikalarını beğenen büyük bir kesim var. Bizim diyalog kanallarını kapatmak yerine Türkiye’yi daha iyi engaje etmemiz gerekiyor. Avrupa’ya yakınlaştırmamız gerekiyor. Türkiye’nin dış politikada bu şekilde davranmasının bir nedeni de aslında AB ve Amerika’nın dış politika kararlarının bir yansıması. Mesela AB üyeliği şu anda imkansız gibi görünüyor. Bunun bir nedeni de AB’deki yabancı düşmanlığı. Ancak Türkiye’nin AB’ye alınmaması birlik için de olumsuz sonuçlar doğurur ve Brüksel’in bunu anlayıp Türkiye’yi yanına çekmesi gerekir.”

"Barış süreci bir gecede sorunları çözmez"

Luke Coffey, Türkiye ziyaretinde Kürtlerle yürütülen barış sürecini de gözlemlemiş. Heritage Vakfı uzmanı, sürecin zor ve yavaş ilerlemesine rağmen, ileride meyvelerini vereceği görüşünde:

“Bu uzun süredir devam eden bir süreç. Uzlaşmak için bir süreç gereklidir. Bir gecede herşeyin değişmesi beklenemez. Bence Erdoğan rejiminin en olumlu yanlarından biriydi bu, yani Kürt toplumuna uzlaşmaya çalışmak. Dediğim gibi bu, uzun sürecek bir süreç, duraklamalar gerilemeler olabilir ama süreç devam ettirilmeli ve Amerika da buna destek vermeli.”

Batılı ülkelerde son zamanlarda Türkiye’ye yönelik eleştirilerden biri de, Merkez Bankası’nın siyasi baskı altında bırakıldığı iddiasıydı.“Türkiye, cari açıklarını dışı yatırımlarla finanse eden bir ülke o nedenle yabancı yatırımcıların kaygıları, Türkiye’ye dönük para hareketlerini etkileyebilir mi?” Coffey bu konuda temkinli:

“Bir etkilenme söz konusu olabilir. Türkiye çok başarılı bir ekonomik dönem geçirdi. Bu sıradan bir Türk vatandaşı kadar Avrupa ve bölge için de iyi oldu. Merkez Bankası gibi kurumlar bağımsızlığını korumalı. Bu ekonomik açıdan özgür olan ülkeler için geçerli bir durumdur. Olması gereken durumdur. Eğer hükümetler bu tür kurumların bağımsızlığına gölge düşürürse bu, yabancı yatırımcıları iter.”

Luke Coffey, uzun vadede Türkiye ekonomisinin de son yıllarda gösterdiği yüksek performansı yeniden yakalayacağı umudunda.

Heritage Vakfı uzmanı Coffey, “Türkiye konumu itibariyle bölgesel ekonomik lider olmaya aday. Ticaret mal ve hizmetler acısından Orta Asya’dan gelen petrol ve gaz kadar, Azerbaycan ve Rusya’dan gelen yeni boru hatları da bunu güçlendiriyor. Diğer gelişmekte olan ülkeler zorluklarla karşılaşırken, Türkiye daha çok başarı elde edecek konumda. Bu yüzden iyimserim” diyor.

Ancak Luke Coffey, büyümenin devam edebilmesi için, hükümetin ekonomik özgürlükleri genişletecek politikalar izlemesi gerektiğini düşünüyor.

  • 16x9 Image

    Melek Çağlar

    Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

XS
SM
MD
LG