Erişilebilirlik

Türkiye’de basın, Narin’in öldürülmesiyle ilgili habercilikte iyi bir sınav verdi mi?


Türkiye, 21 Ağustos’ta kaybolan ve 19 gün sonra cesedi bulunan Diyarbakırlı Narin’in başına gelenleri konuşuyor.
Türkiye, 21 Ağustos’ta kaybolan ve 19 gün sonra cesedi bulunan Diyarbakırlı Narin’in başına gelenleri konuşuyor.

8 yaşındaki Narin Güran’ın kaybolması 21 Ağustos’ta ilk önce sosyal medyada paylaşıldı. Ancak Narin’in günlerce bulunamaması olayı bir anda Türkiye’nin gündemine taşıdı.

Günler geçtikçe kamuoyunun merakı gittikçe arttı. Kayıp ihbarıyla birlikte başlayan soruşturmada önce ‘gizlilik’ kararı alındı. Küçük kızın kaybolmasından dokuz gün sonra ise Narin’le ilgili haberlere yayın yasağı getirildi.

Her iki karar da tepki çekti; ancak yayın yasağına uyulması için yetkililer sık sık uyarılar yapsa da uygulamada tam karşılık bulmadı.

Kaybolmasının 19’uncu gününde Narin’in cesedinin bulunmasından sonra gözaltına alınanların ifadeleri, özellikle hükümete yakın medya organlarında yayınlanmaya başladı. Bu yayın organlarını muhalif basın izledi. Yayın yasağı kalksa da soruşturmadaki gizlilik kararı sürdüğü için, belge ve bilgilerin yayılması tepki çekti.

Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren “Gizlilik kararı soruşturmaya zarar verecek şekilde ihlal edildi” şeklinde açıklama yaptı.

13 Eylül’de açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Yazılı, görsel, işitsel, dijital ulusal ve yerel tüm medya kuruluşlarına, vatandaşlarımızı rahatsız eden ve titizlikle sürdürülen soruşturmaya halel getiren bu tür yayınlardan uzak durmaları çağrımızı yineliyor, her bir kuruluşun sorumlu ve etik yayıncılık ilkelerine azami ölçüde riayet etmelerini bekliyoruz" dedi.

Doç. Dr. Ertuna “Reyting avcılığı ve şov haberciliğin önüne geçti”

Türkiye medyasının olaya yaklaşımını VOA Türkçe’ye değerlendiren gazeteci-akademisyen Doç. Dr. Can Ertuna, haberciliğin yerine “reyting iştahının ve şovun” geçtiğini söyledi.

Olay yerinde haber yerine söylentilerin, dedikoduların, etik kurallar göz ardı edilerek, canlı yayınlarda aktarıldığına dikkat çeken Ertuna, “Zaten travmatize olmuş toplumun geniş kesimleri, birtakım ayrıntılar, cinayete dair detaylar doğru ya da yanlış aktarılarak bir kez daha travmatize edildi. Uzman muhabirliğin Türkiye'de neredeyse ortadan kalkmış olmasının payı, bence bunun adeta bir salt üçüncü sayfa haberiymişçesine bir korkunç gösteri olarak köpürtülmesine neden oldu” dedi.

Ertuna, Jandarma Komutanı Tuğgeneral Selçuk Yıldırım’ın “Sonuca çok yaklaştık” açıklamasına da vurgu yaparak, “O kadar deneyimli bir kişi sonuca yaklaştık demesinden sonra neden sessizliğe büründü? Bu süreçte ne gibi sorular yanıtsız kaldı ve sürecin seyri nasıl değişti, yönlendi? Çünkü sonuçta ortada bir de adli delil var. Bu soruları sorabilecek gazeteci dahi çok çıkmadı. Bunun yerine kimi zaman kişisel imaj parlatıldı ekranda, gözyaşları içinde haber sunuldu. Gözyaşları içinde haber sunulurken sığınılan nokta genellikle ‘insan değil mi, duygusu yok mu?’ Oysa ki en başta ekrana çıkan habercilerin temel hasletlerinden bir tanesinin izleyicisini ya da dinleyicisini travmatize etmemek olduğu ve profesyonelliğin bunu gerektirdiği ilkesi unutuldu. Reyting avcılığı ve şov haberciliğin önüne geçti” diye konuştu.


Narin’le ilgili haberlere bakışın yarattığı risklere de değinen Ertuna, şunları söyledi: “Bu sadece üçüncü sayfa olayı gibi alındığı, aktarıldığı sürece, bu cinayetin işlenmesi, saklanmasının arkasındaki toplumsal sebepler ve hatta siyasi sebepler görünmez kılınıyor ve bu görünmez kılındıkça da benzer olayların yinelenmesinin önüne geçilemiyor. Dolayısıyla bunu daha geniş bağlama oturtacak soğukkanlı bir habercilik yapılabilecekken tam tersine bir şiddet tüccarlığına dönüşen sansasyon ve şov odaklı bir habercilikle birlikte hem gündem istismar edildi, başka konularda habercilik yapamayan, habercilik zafiyeti içinde olanlar kendilerine izin verilen bu alanda manşetler atabilmeye ve kendilerine izin verilen çerçevede yani olayın siyasi, toplumsal boyutlarını fazla deşmeden fikri takip yapabilmeye davet edildi.”

Ok: “Bu durumdan sadece gazeteciler sorumlu değil”

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok da VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, bu durumdan sadece gazetecilerin sorumlu olmadığını vurguladı.

Belge ve bilgileri sızdıran birilerinin olduğunu ifade eden Ok, kamuoyunu manipüle eden bir grubun olduğunu savundu.

Ok, bazı medya kurumlarının birçok hakkı çiğnediğini ifade ederek,” Çocuğun hakları, köydeki çocukların hakları, çocuk bedenin, ölü bile olsa, hatırasına yönelik haklar sözkonusu, medya bu hakları da çiğnedi. Herhangi bir bilgi, belge olmadan biz Narin’in cinayetiyle ilgili onlarca senaryo dinledik ve onlarca kez manipüle edildik. Hala bir katili biz bulmuş değiliz.
Ne yargı bulmuş ne de gazeteciler bulmuş. Bu da 26 gündür yapılan haberlerin manipüle amaçlı olduğunu ortaya çıkarıyor. Gazetecinin yaptığı hiçbir haberin dosya içerisinde bir karşılığı olmadığını biz Diyarbakır Barosu’nun açıklamasıyla zaten gördük. Soruşturmanın güçlü yürümesi, güvenli yürümesi konusunda ciddi hatalar yapıldı” diye konuştu.

Yetkililerin kamuoyuna yeterince açıklama yapmamasını eleştiren Ok, “Narin vakasında savcılığın hiçbir şekilde kamuoyu bilgilendirici bir açıklama yapmadığını görüyoruz ve bu iş gazetecilere düşüyor. Gazeteciler de tabii ki herhangi bir teyit mekanizması işletmeden ilk duydukları bilgilerini kamuoyuyla açıkladı ve bir soruşturmayı el birliğiyle medyayla, yargısıyla, bürokrasisiyle maalesef kötü bir noktaya getirdik” şeklinde konuştu.

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici: “Masumiyet ilkesi tersine işledi”

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, Birgün gazetesindeki köşesinde “Acılardan reyting devşirme ayıbı” başlıklı yazısında, basının Narin olayını ele alış şeklini eleştirdi.

Yaşananları ‘acının üzerinde reyting devşirmek’ olarak tanımlayan Bildirici, “Narin cinayeti hakkında en olmadık lafları saatlerce konuşup, sonra da ‘Biz burada senaryoları konuşuyoruz, tamamıyla gerçek olmayabilir’ diye bitirmek de neyin nesi? Gerçekliğinden emin olmayacaksınız ama doğrulanmamış birtakım söylentileri, akıl yürüterek, acının üzerinde tepinerek reyting devşireceksiniz. Gazetecilik bunun neresinde? Günlerdir ekranlarda yapılan bu” dedi.

Masumiyet ilkesinin tersine işlediğini dile getiren Bildirici, yazısında şu görüşlere yer verdi: “Şirin, sevimli bir küçük kızın öldürülmesi hakkında gazetecilik kodları ve ilkeleri hiçe sayılarak, toplumdaki travmatik etkileri umursamadan yayınlar yapılıyor. İnsanların acılarını yaşamalarına izin verilmiyor; bir köyün tüm ahalisinin yaşamı hoyratça harmanlanıyor. Kanayan yara pornografik bir şehvetle deşiliyor, kanatılıyor. Masumiyet ilkesi de tersine işledi. Önce köydeki herkes suçlu ilan edildi medyamızda. Cinayetin siyasi yanı olduğuna da peşinen karar verdi, hüküm yürüttü kimi gazeteciler. Kanıtlar yeni yeni ortaya çıkıyor ve suçlular belirleniyor; üretilen senaryolar birer birer çürüyor.”

“Ya bu cinayetin aydınlanması önündeki en büyük engel, köylülerin sessizliği değil de geri kalan herkesin gürültüsüyse?”

Karar Gazetesi Yazarı Yıldıray Oğur da tartışmaları köşesine taşıdı. “Tavşantepe köyü masum olabilir mi?” başlığıyla bir kazı kaleme alan Oğur, olayın üzerinden bir ay geçmesine rağmen hala Narin Güran’ı kimin ve neden öldürdüğünün bilinmediğine dikkat çekti.

Oğur, bazı bilgilerin medya organlarından paylaşılmasına tepki göstererek: “Bir köy; tarikatçı, Hizbullahçı, feodal ilan edildi, ailede neredeyse herkes hakkında yasak cinsel ilişki iddiası ortaya atıldı, bütün köy halkı sorguda ser verip sır vermeyen Onmerta Kanunu’na sadık kararlı militanlar gibi şeytanlaştırıldı, bütün oklar Güran ailesine yöneltildi. Bu saatten sonra katil Güran ailesinden biri çıkmazsa, şartlandırılan milyonlarca insan buna nasıl ikna olacak?” dedi.

“Peki şu anda bu cinayetin aydınlanması önündeki en büyük engel, köylülerin sessizliği değil de geri kalan herkesin gürültüsüyse?” diye soran Oğur, yazısında şu noktalara dikkat çekti:

“Galiba şu anda soruşturmanın önündeki en büyük engel günlerdir televizyonlardan yayılan kültürel önyargılar, ideolojik propaganda, siyasi hesaplaşmayla dolu bu kanaat çöplüğü. Peki bütün bu önyargılar, sızıntılar, suçlamalar katile yardım ediyor olabilir mi? Yani özetle ortada medyanın başat bir rol oynadığı ideolojik önyargılar, sürekli sızdırılan bilgiler ve bazı gazetecilerin suçu bir aileye ve köye atmak ve günün sonunda yanılmamak için yaptıkları manipülasyonlarıyla içinden çıkılmaz hale gelen bir soruşturma var. Ve katil bütün bunlardan yararlanıyor.”

Forum

XS
SM
MD
LG