ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve gelmesiyle, Brüksel’deki olağanüstü toplantıların sayısı arttı. Londra ve Paris başta olmak üzere, ABD’nin kıtadaki askeri varlığını olası azaltmasıyla yaşanacak savunma boşluğu doldurulmaya çalışılıyor.
Bir yandan NATO üyesi olan Avrupalılar, savunma harcamalarını ülke bütçesinin yüzde 3,5’ine yükseltmek için 800 milyar Euro’luk silahlanma yatırımı kararı aldı. Diğer yandan da AB dışından İngiltere, Norveç, Kanada ve Türkiye’nin de içinde olacağı bir gönüllüler koalisyonuyla ABD’nin mesafeli yaklaştığı güvenlik garantilerini sağlamak için çalışıyor.
NATO’nun ABD’den sonra en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye ise bu gelişmelerle birlikte, Avrupa toplantılarına yeniden dönüş yaptı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Londra’da, Başbakan Keir Starmer’in evsahipliğindeki “Gönüllüler Koalisyonu” zirvesine katıldı.
Olağanüstü AB zirvelerinin yanısıra, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’ndaki karma gruplarda, siyasetçi, diplomat, uzmanlar ve iş dünyasının temsilcileriyle eş zamanlı yoğun toplantılar düzenlendi.
Bu toplantılara Türkiye’den de isimler katıldı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve beraberindeki heyet, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa’nın davetlisi olarak, Avrupa Sosyalist Partisi’nin (PES) zirveye hazırlık toplantısında, sosyal demokrat liderlerle bir araya geldi.
Yan odalarda toplanan karma gruplarda ise AB’deki gelişmeleri yakından izleyen Institut du Bosphore (Boğaziçi Enstitüsü) Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası, hızla değişen küresel dünyada Türkiye’nin önemini içeren konuşmalar yaptı.
Türk Dışişleri Bakanlığı, bu yıl yüksek seviyede AB-Türkiye Ortaklık Konseyi ve yüksek düzeyli diyalog toplantılarının yeniden başlaması için yoğun çalışıyor. AB Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinden bu yana bu yönde temaslar hızlandı.
Peki bütün bu gelişmeler, AB ile Türkiye arasında donma noktasına gelen ilişkileri yeniden ısıtmaya yetecek mi?
VOA Türkçe’ye konuşan Brüksel’deki bürokratlar, Türkiye’nin Ukrayna’ya güvenlik garantileri verilmesi için gösterdiği çabaları takdir ettiklerini, AB ile Türkiye’nin temaslarının arttığını, ilişkilerin olumlu yönde ivme kazandığını belirtiyor. Ancak diplomatlar, ilişkilerin gerçekten düzelmesi için “hala Kopenhag Kriterleri’nin önemli olduğunun” altını çiziyor. Yani “hukuk devleti, insan hakları ve özgürlükler, ekonomi politikaları alanında atılacak adımlarla güven ilişkisinin yeniden oluşturulması gerektiğini” vurguluyorlar.
Avrupa kulislerini çok yakından izleyen düşünce kuruluşu Institut du Bosphore Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası da, karma toplantıların ardından AB’nin merkezi Brüksel’de VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
VOA Türkçe: AB zirvesinin yanısıra Brüksel’de çok sayıda yan toplantılar var. Neden buradasınız, Türkiye’yi kapsayan hangi toplantılara katılıyorsunuz?
Bahadır Kaleağası: Tarih zaten hızlı akıyordu. Transatlantik ilişkiler, yapay zeka, kuantum bilgisayar işi geliyor. Yani teknoloji zaten hızlandırıyordu. Teknoloji demek kaynaklar demek, sadece petrol, doğalgaz değil artık. Kritik ham maddeler yani lityumdan tutun bakıra kadar, işte uranyumdan tutun, bora kadar. Bunların hepsi ve “nadir toprak elementleri”, bunlara nerede ulaşacağız, şirketlerimiz nerede ne kazanacak, finans nasıl, blok zincir nasıl… Bunlar ile siyasetin diğer eskiden sanki daha siyaset gibi olan konuları yani, savunma, ordular, jeopolitik ve de iş dünyası şirketler, şirketlerin yönetim kurulunun güncel konuları, nakit akışına kadar bunların hepsi artık aynı alanı dolduruyor. Ve çok hızlandı. Savunma sanayi mesela, çok konuşulan bir konuydu. Avrupa Birliği Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana, ilk defa kendi askeri ve savunma kimliğini ve icraat, eylem gücünü oluşturmak üzere yola çıktı. Ve bu çok önemli bir konu.
“Türkiye kendi içinde toparlanırsa ‘alemin kralı’ olur”
VOA Türkçe: Peki Türkiye bu gelişmelerin ve tartışmaların neresinde? Bu koridorlarda neler konuşuluyor?
Bahadır Kaleağası: Türkiye için bu değişimde çok büyük fırsatlar var. Türkiye birçok konuyu kendi içinde toparlarsa bu yeni oluşmakta olan “alemin kralı, kraliçesi” olur. Gerçekten çok ciddi fırsatlar var. Bir kere Avrupa savunma sistemi Türkiye’siz olmaz. Avrupa ekonomik alanı daralmamalı. Kurallarına uyan yatırım ortamıyla beraber, makro ekonomik politika yönetimiyle beraber, Avrupa kurallarına iyi uyan Türkiye hem kendisi hem de Avrupa için büyük bir kazanç. Gümrük Birliği’nin yenilenmesi gündeme geliyor hep. Ve tabii sürdürülebilir kalkınma konuları. Yeter ki Türkiye temel konularda yapısal reformlarda ilerlemeye başlasın.
“Demokrasi olmazsa, 100 kazanacağımıza 25 kazanırız”
VOA Türkçe: Türkiye’nin, Gönüllüler Koalisyonu’na katılması, AB ile ilişkilerini ilerletmesi, en azından müzakerelerin yeniden ivme kazanması için yeterli olmaz mı?
Bahadır Kaleağası: Yetmez. Yani 100 kazanacağımıza 25 kazanırız. Niye 25 kazanalım, yazık değil mi? Türkiye bunlardan bağımsız olarak niye daha güçlü olmasın. Hukuk devleti, anayasa, bağımsız yargı, adalet, tüm toplumuna güven veren bir devlet, iyi bir makro ekonomik politika yönetimi, yapısal reformların başladığı bir gündem, mali piyasalar, iş piyasaları, yatırım ortamıyla ilgili konular, eğitim, bu alanlarda ilerleyen bir Türkiye’nin yaratacağı sert ve yumuşak güç büyük etki yaratır. O etki hareleri de Türkiye’nin hem bölgesini çok olumlu etkiler, Suriye’den Kafkaslar ve Balkanlar’a yayılan bir etki, bir güç oluşturur hem de sürekli değişecek olan yeni uluslararası dengeler akışında Türkiye sağlam olur, toplumunu ileriye götüren bir ülke dinamizmi yaratır.
VOA Türkçe: Von der Leyen veya diğer AB yöneticileri Türkiye ile yeniden iletişime geçerken samimi mi? Yoksa “Türkiye’den önce ordu desteğini alalım, gerisine sonra bakarız” mı diyorlar?
Bahadır Kaleağası: Onu diyemiyorlar. Çünkü ordu ve savunma ile ilgili konular ister istemez demokratik kültür ya da ekonomik sistem yakınlığını da beraberinde getiriyor. Öyle olması da daha iyi. Samimiyeti ölçmek çok zor. Ama bilimsel açıdan baktıklarında, küresel topoğrafyada, Türkiye’nin ne kadar önemli bir katman olduğu aşikar. Bunu Türkiye ne kadar değerlendirecek asıl soru burada. Türkiye “benim savunma sanayilerim, askeri kapasitem, kritik hammaddelerim var, böyle yoluma devam ederim” diyerek bununla mı yetinecek? Yoksa yeni oluşmakta olan “alemin gerçekten kralı, kraliçesi” olmak için gereğini mi yapacak? Yani hep yapması gerekeni daha mı iyi yapacak? Demokrasi olarak, özgürlükler toplumu olarak… Çünkü özgürlükler toplumunda daha çok girişimcilik, daha çok yaratıcılık, sanat, bilim, ekonomi olur, toplumsal dayanışma ve sivil toplum ağları daha güçlü olur. O zaman devlet de daha güçlü, daha saygın olur. Türkiye’nin bu dinamiği yakalayarak ilerlemesi lazım. Şimdi ortalık toz duman ama arada bir berraklaştığı zaman ilerlemiş olalım. Bugünün tarihi on yıl sonra “Yazık, fırsatları kaçırdık” diye yazılmasın.
Forum