Dünyanın en büyük buğday ihracatçısı olan Rusya’nın Avrupa’nın tahıl ambarı olarak bilinen Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte tarımsal ürünlerin fiyatı yükselişe geçti. İklim krizi ve Corona virüsü salgınıyla tüm dünyada rekor seviyelere çıkan gıda fiyatları, Ukrayna kriziyle daha da artmaya başladı. Rusya ve Ukrayna, Türkiye’nin de tarım ürünleri ihracatı ve ithalatında başta gelen ülkeler. Krizin Türkiye’de tarladan sofraya etkileri olmasını bekleyen tarım uzmanları, hem tarımdaki girdi maliyetlerinin hem de gıda fiyatlarının yükseleceği görüşünde.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, Rusya ve Ukrayna’nın Türkiye ve dünya için çok önemli tarım aktörleri olduğunu söyledi: “Rusya dünya buğday ihracatının yüzde 20’sini, Ukrayna da yüzde 10’unu gerçekleştiriyor. Türkiye açısından baktığımızda da en fazla tarım ürünü ithal ettiği ülke Rusya, ikinci sırada da Ukrayna var. Aynı zamanda Rusya, Türkiye’nin Irak ve Almanya’dan sonra en fazla tarım ürünleri ihracatı yaptığı üçüncü ülke. Türkiye 2021 yılında 8,1 milyon ton buğday ithalatı yaptı. Bunun yüzde 78’ini Rusya’dan, yüzde 12’sini de Ukrayna’dan yaptı. Yani toplamda yüzde 90’ını buradan aldı. Ayçiçeğine bakıyoruz, ham yağ olarak yine yüzde 80 civarında bu iki ülkeden ithalat yapılıyor.” Yıldırım, Türkiye’nin bu ülkelerden mısır, soya, kepek gibi ürünler ithal ettiğini de kaydetti.
Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatında özellikle Rusya’nın yerine dikkat çeken Yıldırım, “Burası hem narenciye hem domates ihracatında bizim pazarımız. Yüzde 50’ler seviyesinde. Biz ihraç ettiğimiz her iki domatesten birini Rusya’ya ihraç ediyoruz. Yine limon, elma, nar, diğer meyveler olmak üzere birçok ürünü bu ülkeye ihraç ediyoruz” dedi.
“Buğday fiyatları 2008’deki gıda krizinin yaşandığı dönemle aynı seviyeye geldi”
Yıldırım, kriz nedeniyle bu ülkelerdeki tarım ürünleri ticaretinin kısıtlandığını kaydetti: “Ukrayna’da şu anda limanlar kapalı. Dolayısıyla buradan bir ithalat yapılamıyor. Rusya’daysa çok kontrollu. Türkiye’den yaş meyve sebze götüren TIR’lar Ukrayna üzerinden Rusya’ya geçiyordu, şu anda bu da gerçekleştirilemiyor. Bu ürünlerin bir bölümü doğal olarak geri dönecek. İhracat yaptığımız ürünler, bozulma riski olan ürünler.”
Türkiye’nin başta buğday olmak üzere ithalatta diğer dış pazarlara yönelmesinin fiyatları arttırdığını anlatan Yıldırım, “Savaş başlayınca buğday fiyatlarında büyük bir sıçrama yaşandı. Chicago Borsası’nda vadeli buğday kağıtları 2008’deki gıda krizinin yaşandığı dönemle aynı seviyeye geldi. Örneğin, Türkiye 2020 yılında buğdayın tonunu ortalama 230 dolardan ithal etti. 2021’de bu 297 dolara çıktı pandeminin de etkisiyle. Şu anda 346 dolar seviyesinde. Yani 350 doları buldu neredeyse. Türkiye hem doğrudan ürün alımında etkileniyor hem de bugün Rusya’dan, Ukrayna’dan almadığınız ürünü ‘başka ülkeden alayım’ dediğiniz zaman fiyat çok yükseldiği için ithalata ödediğiniz döviz çok artıyor. Yani her türlü olumsuz etkileniyor. İlk zamanlar bu savaş başlamadan ham yağın tonu 1,400 dolardı. Şu anda 1,500 doları da geçti. Bu daha da yukarı çıkacak. Yani hem buğday fiyatı arttığı için hem ayçiçek yağının fiyatı arttığı için, diğer ithal ettiğimiz ürünlerin fiyatı arttığı için bunlar sonuçta gelip hepsi tüketicinin sofrasındaki gıdalara yansıyor. Oradaki fiyat artıyor ve tüketicinin cebini doğrudan etkiliyor” diye konuştu.
“Paranız olsa bile alamayacağınız dönemler yaşanıyor”
Türkiye’nin üretim potansiyelini değerlendirmesi durumunda ithalata yönelmesine gerek kalmayacağını da söyleyen Yıldırım, “Tam tersine Türkiye ihracat yapabilecek bir ülkeyken işin kolayı tercih edilerek Türkiye’de üretim yerine ithalat tercih ediliyor. Ama artık öyle bir noktaya geldik ki, paranız olsa bile alamayacağınız dönemler yaşanıyor. Bu nedenle önce kendine yeterlilik. Yani bir
zamanlar biz bunu söylerken, bazı bakanlar ‘kendine yeterlilik palavra’ diye iddia ediyordu. Artık palavra olmadığını görüyoruz ve Türkiye bunu ürettiği ölçüde hem kendine yetebilir hem de ihracatını yapabilir. Bir ayçiçeği örneği var önümüzde. Türkiye dünyanın en çok ayçiçeği veya ham yağ olarak ithalat yapan ülkesi. Dünya ithalatının yüzde 32’sini tek başına yapıyor. 27 ülkeli Avrupa Birliği yüzde 28 civarında ithalat yapıyor. Yani bütün 27 AB ülkesinden daha fazla biz ithalat yapıyoruz. Halbuki Türkiye’de ayçiçeği üretmek mümkün. Ama çiftçi desteklenmediği için, çiftçi para kazanamadığı için bunu üretemiyor. Bu sefer ithalat çok pahalı hale geliyor” dedi.
“Siz üretmezseniz, açlık da olur kıtlık da olur”
Türkiye’de tarımda maliyetler giderek arttığı için çiftçilerin üretmeyi bıraktığını söyleyen Yıldırım, bunun gelecekte gıda krizine yol açabileceğini vurguladı: “2021 tabii olağanüstü bir yıldı. Çünkü kuraklık nedeniyle özellikle hububat ve bakliyat ürünlerinde ciddi bir düşüş oldu. Güneydoğu Anadolu’da, İç Anadolu bölgesinde yoğun bir kuraklık yaşandığı için, mesela buğday üretimi, son 14 yılın en düşük seviyesine indi. TÜİK bile 2021 rekoltesini 17,7 milyon ton olarak açıkladı. Ama aylar öncesinden ABD Tarım Bakanlığı Türkiye’nin buğday üretimini 16,5 (milyon) ton olarak göstermişti. Arpada son 32 yılın en düşük seviyesi. Mercimek, nohut üretimi yüzde 25-30 azaldı ve bunların hepsi fiyatlara yansıdı. 2021’in sonbaharında buğday ekimi yapıldı. Birçok çiftçi ‘buğday ekmedim’ dedi. Çünkü gübre fiyatları çok arttı. Yüzde 400-500 oranında artan maliyetler var. 2021’in Temmuz ayında 7 lira civarında olan mazot bugün 17 lira. Şimdi bunları değerlendirdiğimizde hiç kuraklık olmasa, hiçbir şey olmasa bile sadece gübre kullanılmadığı için, çiftçi üretim alanını azalttığı için buğdayda mesela ciddi bir üretim düşüşü olacaktır. Bu da Türkiye gibi bir ülkede gıda krizi, açlık, kıtlık demek. Gerçekten zoruma gidiyor ama eğer siz üretmezseniz, açlık da olur kıtlık da olur açıkçası.”
“Tarım uzun soluklu bir sektördür, hemen o anda alınacak politikalarla çözüm bulamazsınız”
Tarımda girdi maliyetlerinin giderek arttığı Türkiye’de Ukrayna krizinin de bu durumu katmerlendirmesi bekleniyor. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Türkiye’nin enerji ürünlerinde Rusya’ya bağımlı olmasının tarımdaki girdileri pahalandıracağı görüşünde: “Doğalgaz, petrol ve elektrik enerjisi boyutunda bizim girdi maliyetlerimizi arttıracak. Bizim girdi maliyetlerimiz zaten yüksek. Pandemi, kuraklık ve ülkemizde derinleşerek yaşanan ekonomik kriz ortamında zaten çiftçinin traktöründe kullandığı mazot, gübre, tohum, yem, ilaç bunların hepsi yurtdışına bağlı. Girdi maliyetleri zaten yüksek ve özellikle doğalgaz ve petroldeki şu kısa dönemdeki artışlar bile mazotun fiyatının artık traktörün sürülememesi gibi bir noktaya gelmemizi sağlayacak.”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Suiçmez, Türkiye’nin tarımda kendine yeterli hale gelmesinin yolunun öncelikle tarımsal planlamadan geçtiğini söyledi: “Pandemi, kuraklık, savaş gibi kriz dönemlerini öngörerek buğdayda, arpada, nohutta, mercimekte, hububatta, bakliyatta, şeker pancarında, mısırda ülkemizde üretilebilecek ürünlerin tarımsal üretim planlaması yapılması gerekiyor. Tarım uzun soluklu bir sektördür, hemen o anda alınacak politikalarla çözüm bulamazsınız. Hem üretim aşamasında bulamazsınız hem dış pazar aşamasında bulamazsınız. Uzun soluklu planlamalarla, tarımsal üretim planlamasıyla, ülke nüfusunu da dikkate alarak bu olur. Bizim ülkemizin nüfusu geçmiş yıllarda, 25-30 yıl önce 60-70 milyonken biz 20 milyon ton buğday üretiyorduk, geldik 85 milyona yine 20 milyon tonla kendi kendimize yeterli olabileceğimizi düşünüyoruz.
“Çiftçiyi yeterli ve ucuz gübreyle buluşturmak gerekiyor”
Suiçmez, tarımda devletin atması gereken somut adımları şöyle sıraladı: “Biz pandemi koşullarında dedik ki ‘hızla ülke düzeyinde tarımsal üretim seferberliği ilan edin, destekleri arttırın ve o yıl içinde ödeyin, tohumda, gübrede somut indirimler yapın.’ Pandemide dedik, yapılmadı. Ardından kuraklıkta, ‘sulama planlaması dahil üreticiyi kolaylaştırıcı somut önlemler alın’ dedik, yapılmadı. Sonuçta ne oldu, tarım sektörü küçüldü. Şu andaki bu savaş koşullarını da görerek kısa vadedeki somut önlemler olarak yine söylüyoruz, yapılacak mı bilmiyoruz. Eğer siz gübrede yüzde 300’lerin üstünde artış yapıp da yüzde 30 indirimi müjde diye sunarsanız o çiftçi için çözüm değil. Çiftçi tarlasına gübre atamaz. O halde gübrede KDV-ÖTV (indirimi) dışında, belki de doğrudan dış alım yapıp tam da bu Mart-Nisan aylarında çiftçiyi yeterli ve ucuz gübreyle buluşturmak gerekiyor.”
Çiftçinin kullandığı mazottan ÖTV’nin kaldırılmasını da isteyen Suiçmez, “Yeter mi yetmez, KDV’yi de indirmek gerekiyor. O indirimler yine cüzi kalabilir. Bu dönemde tarlaları ekip gelecek yıllarda bu arz açığını 17,5 milyonlardan 20-22,5 milyon tonlara çıkarmak için çiftçiye doğrudan mazot desteği gerekiyor. Yem konusunda da çok ciddi sorunlarımız var. Biz Ukrayna’dan yem de alıyoruz. Yemde de somut indirimler yapmak, yem-süt paritesini yeniden 1’e 1,3’lere çıkartıp süt hayvanlarının, sütün ve etin geleceğini de şimdiden görüp planlamamız gerekiyor” dedi.
“TMO’nun maliyetlere göre alım fiyatı açıklaması ve o fiyat üzerinden alım garantisi vermesi lazım”
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Suiçmez, “Hemen bir ek bütçeyle girdilere çok somut indirimler, Mart-Nisan ayında çiftçiyi ucuz girdilerle buluşturmak ve daha sonra da Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) geçen yıl yaptığı yanlışı yapmamak. Yani piyasada 4,800’lerde oluşan fiyata karşın eğer çiftçiden 2,250 TL’ye buğday alınmışsa ya da 1,750 TL’ye arpa alınmışsa çiftçinin kaybettiği bir ortamda biz yurtdışından dokuzuncu, onuncu ihalelerle 4,800’lere buğday, 4,500’lere arpa alıyorsak ve ekmek bize pahalı gelmesin diye un sanayicisine bunu sübvanse edip 2,700’den satıyorsa, yani çiftçiyi korumayıp onun alması gereken parayı başka yerlere veriyorsa, bu politika tercihinden vazgeçmemiz gerekiyor. Buğday, arpa, nohut, mercimek dahil olmak üzere TMO’nun derhal şimdiki maliyetlere göre bir taban fiyatı, alım fiyatı açıklaması ve o fiyat üzerinden alım garantisi vermesi lazım. Savaş umarım biter ama savaşın bitmeyeceğini düşünerek ya da savaş bitse bile etkilerini düşünerek, üreticinin gelecek yıllarda da üretimde bulunmasını sağlamak lazım. Üretimde sürekliliğin sağlanması için, çiftçinin önünü görebilmesi için piyasada oluşabilecek fiyatlara göre çiftçiye fiyat fark ödemesi yapılması gerekiyor” ifadelerini kullandı. Suiçmez, özellikle küçük üreticilerin kullandığı kredi faizlerinin çiftçinin lehine düzenlenmesi ve önünün açılmasını da talep etti.