Cumhuriyet’in 100. yılında üst üste yaşanan olaylar Türkiye’de cumhuriyet/laiklik-hilafet eksenli tartışmaları büyütüyor.
Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki Süper Kupa Finali’nin kamuoyunda büyüyen tepkilere rağmen Suudi Arabistan’da oynatılmak istenmesi ve burada Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ve “Ne mutlu Türküm diyene” sözlerinin yazılı olduğu pankartın yasaklanması sonrası kulüplerin sahaya çıkmaması bu tartışmayı daha alevlendirdi.
Bundan üç gün sonra 1 Ocak sabah erken saatlerde Milli İrade Platformu’nun çağrısıyla Galata Köprüsü’nün üzerinde düzenlenen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ile damatları Berat Albayrak ve Selçuk Bayraktar’ın onbinlerce kişiyle birlikte katıldığı “Şehitlerimize Rahmet, Filistin'e Destek, İsrail'e Lanet" mitinginden sonra Türkiye’de hilafet bayrağı olarak bilinen “Kelime-i Tevhid” bayrağı taşıyan bir kişiye Ege Akersoy adlı bir gencin yumruk atması tartışmaları ayyuka çıkardı.
TBB: “Bir kesimin açık hilafet ve şeriat çağrısı yapmasının ifade özgürlüğü kapsamında görmezden gelinmesi kabul edilemez”
İstanbul ve Ankara baroları bu bayrağı açan ve bu bayrakları miting alanına sokan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunurken Türkiye Barolar Birliği (TBB) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine aykırı “hilafet ve şeriat” çağrılarının görmezden gelinemeyeceğinin altını çizdi.
TBB’den yapılan açıklamada, “Filistin halkıyla dayanışmak ve soykırıma varan saldırılara tepki göstermek için yapılan bir mitingde bir kesimin açık hilafet ve şeriat çağrısı yapmasının ifade özgürlüğü kapsamında görmezden gelinmesi kabul edilemez. Zira Anayasa’nın 14/1 maddesi uyarınca Anayasa’da yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” denildi.
Türkiye’de uzun yıllardır “hilafet” talebini en çok dile getiren İslami yapının Hizb-ut Tahrir olduğu dile getiriliyor. 1953 yılında Ürdün kontrolü altındaki Kudüs’te Filistinli din adamı Takiyuddin En-Nebhani tarafından kurulan örgüt, Türkiye’de Köklü Değişim dergisi çevresi olarak da biliniyor.
Hizb-üt Tahrir’in dergisi Köklü Değişim’den Mahmut Kar: “1 Ocak’taki mitingde yoktuk, orada hilafet bayrağı açmadık, görüntüler 17 Aralık’tan”
Köklü Değişim Dergisi’nin medya koordinatörü Mahmut Kar, sosyal medyada dolaşan hilafet talebini gösteren videonun kendilerinin 17 Aralık’ta yaptığı “Filistin hilafetle kurtulur” eyleminden alınarak sanki 1 Ocak’taki eylemde olmuş gibi gösterildiğini savunuyor.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Kar, “1 Ocak mitinginde biz yoktuk. Ama evet bizim 17 Aralık tarihinde yaptığımız yürüyüşte ‘Filistin hilafetle kurtulur’ pankartımız vardı. O gün Beyazıt’tan Fatih’e kadar yaptığımız yürüyüşteki çağrımızın arkasındayız. Ama sanki o yürüyüş 1 Ocak’ta olmuş gibi bir dezenformasyon yapılıyor. Bunun amacı da hükümeti baskı altına almak. Tekrar ediyorum, biz o mitingde yoktuk ve olmadığımız mitingde hilafet bayrağı da açmadık. Kaldı ki hilafet bayrağı değil o Kelime-i Tevhid bayrağı. O bayrakla IŞİD’in bayrağı arasında da bir ilişki yok. IŞİD bayrağında yuvarlak olarak Allah ve Muhammed yazıyor ve bir damga var. Kelime-i Tevhid’de ise ‘la ilahe illallah’ yazıyor” dedi.
Avukat Nakıpoğlu: “Hilafet adıyla yapılan Anayasa’ya aykırı mitingler laikliğin tasfiyesinin somut örneği”
Laiklik Meclisi’nden Selin Nakıpoğlu ise her ne kadar 1 Ocak’taki mitinge katılmamış olsa da Hizb-ut Tahri’in eylemlerinin bu denli görünür hale gelmesinin arkasında laikliğin tasfiye edilmesi çabasının olduğu kanaatini taşıyor.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Avukat Nakıpoğlu, “Hilafet adıyla yapılan Anayasa’ya aykırı mitingler laikliğin tasfiyesinin somut örneği. Hizb-ut Tahrir yüzlerce üyesiyle ‘Hilafet istiyoruz’ diye miting ve yürüyüş yapıyor ve bu, ifade hürriyeti oluyor öyle mi? Hilafet talep etmek suç iken, muktedir karşı çıkanı tutukladı. Anayasa’yı korumak isteyen, bu uğurda mücadele eden herkesin bir gün halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu ile yargılanması an meselesi. AKP iktidarında ülke, Anayasa’ya karşı bayrak açanların ‘makbul’ olduğu bir ülke haline geldi. Yoksa tüm bu girişimler, Cumhurbaşkanı’nın oğlu vasıtasıyla yapılan çağrılar AKP iktidarının demokrasi, adalet ve ekonomideki vahim hatalarını örtmek ve halkı ayrıştırarak yerel seçimleri kazanmak için mi? AKP’nin amacı her ne ise bilsin ki, kral çıplak. Yoksullaşıyoruz” dedi.
AK Parti ve MHP hilafet tartışmalarının dışında
10 Temmuz 2020’de Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasının ardından 27 Temmuz’da hükümete yakın Yeni Şafak grubunun çıkardığı Gerçek Hayat dergisinin “Hilafet için toplanın” kapağına tepki gösteren iktidar partisi henüz bu konuda resmi bir açıklama yapmış değil.
MHP’nin ağır toplarından Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında verdiği kararı bir kez daha eleştirirken “hilafet” tartışmaları hakkındaysa bir yorumda bulunmadı.
Bugün Sözcü gazetesine konuşan CHP lideri Özgür Özel ise “Hilafet çağrısı anayasal düzene başka kaldırmaktır” yorumunda bulundu.
Prof. Doster: “Hilafet meselesi 1924’te kapandı, bugünkü tartışmalar yerel seçimlere endeksli”
“Cumhuriyet Nasıl Savunulur” kitabının yazarı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Barış Doster ise hilafet tartışmalarındaki alevlenmeyi Türkiye’nin yerel seçimlerin sath-ı mailinde olmasına bağlıyor.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Profesör Doster, “Ben hilafet tartışmalarının yerel seçimlere endeksli olduğunu düşünüyorum. Aynen İstanbul Sözleşmesi gibi ya da 29 Ekim törenlerinden hemen önce 28 Ekim’de Filistin mitingi yapma kararı gibi iç siyasete odaklı görüyorum. Türkiye hilafet tartışmasını 1924 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuyu TBMM bünyesine nakletmesiyle kapattı. Meclis’in 3 Kasım 1924'te kabul ettiği 431 sayılı kanunun ilk maddesinde ‘Halife, hal’ edilmiştir. Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mânâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, hilafet makamı mülgadır’. Yani ‘halife görevinden azledilmiş, hilâfet de kaldırılmıştır’ deniyor. Bu bizim açımızdan çoktan aşılmış, bitmiş bir tartışmadır. Kaldı ki ne Osmanlı hilafeti aldığı gün Araplar tarafından benimsenmiş ne de cihad-ı ekber ilan edilerek en fazla hilafetten medet umulan Cihan-ı Umumi’de karşılık bulmuştur. Belki de geciken ulus milliyetçiliği yahut Türk-Arap rekabeti nedeniyle 1. Dünya Savaşı’nda işe yaramayan bir kavramın bugün işe yaraması mümkün değildir” diye konuştu.
Forum