Ülkeler pandemi döneminde sürüklendikleri borç batağından nasıl çıkacak? Yoksa bu batakta boğulacaklar mı?
Corona virüsü pandemisi nedeniyle devreye sokulan yasak ve kısıtlamalar, istihdam ve yaşam alanlarını koruma çabasıyla kamu harcamalarını artıran bazı ülke yönetimlerinin gelirlerinin tükenmesine neden oldu.
Yoksul ve gelişmekte olan ülkeler bu durumdan en fazla zarar gören kesim olsa da gelişmiş ülkeler de pandeminin getirdiği ekonomik sıkıntılarla mücadelede zorlanıyor.
İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey geçen yıl yaptığı bir açıklamada, İngiltere tarihinde ilk defa devlet tahvillerini satmakta zorlandığı için hükümetin iflasın eşiğine geldiğini söyledi. Bu durum karşısında İngiltere Bankası açık piyasadan, 270 milyar dolar değerinde uzun vadeli tahvil almak zorunda kaldı. Kısacası, İngiliz hükümetinin bir birimi başka bir hükümet birimine para verebilmek için borçlanmış oldu.
Ekonomistler, pandeminin neden olduğu mali zararın, bir dünya savaşında yaşanan ekonomik zorlukla aynı olduğunu belirtiyor. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Ekim ayında yayınladığı bir raporda, 2020 yılında ülke yönetimlerinin bütçe açıklarının, gayri safi yurtiçi hasılalarının ortalama yüzde 9’u oranında artacağı ve küresel kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 100’üne ulaşacağı öngörüsünde bulundu.
Bu küresel ortalama hesaplar ülkelerin yerel ekonomilerindeki farklılıkları tam yansıtmıyor.
Örneğin, dünyanın yedi gelişmiş ülkesinde bütçe açıkları, gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 10’undan daha fazla oranda arttı. Bu ülkeler Brezilya, İngiltere, Kanada, İtalya, İspanya, Japonya ve Amerika. Japonya’nın gayri safi kamu borçları neredeyse yüzde 266’ya ulaştı ve IMF tahminlerine göre Amerika’nınki ise yüzde 131 olarak gerçekleşti.
Çok kısa bir süre öncesine kadar bu bütçe açığı artış oranlarını hayal etmek bile güçtü.
İsviçre’nin Lombard Odier Private Bank adlı bankasının yatırım müdürü Stephane Monier’e göre, “Corona virüsü pandemisi dünya ekonomisinde birçok iz bırakacak. Bunların en derinlerinden biri de küresel kamu ve özel sektör borçlarının uzun süreli artışı olacak.”
Monier, uzun vadede böylesi bir borç yükünün sürdürülebilir olmadığına dikkat çekerek, hükümetlerin şu an pandemi nedeniyle zorluk yaşayan birey ve firmalara yardım çabasında olduğunun altını çizdi, “Neyse ki, borcun büyük bir oranı karşılanabilecek düzeyde çünkü mali politikalardaki istisnai esneklik ve faizlerdeki rekor düşüklük bunu mümkün kılıyor” dedi.
Monier ayrıca pandemi nedeniyle ekonomik faaliyetlerin gerilemesiyle beraber ülke ekonomilerinde gelir seviyesinin de düştüğünü ve bu nedenle de borcun gayri safi yurtiçi hasılaya oranının aşırı düzeyde arttığını hatırlattı.
Merkez bankaları kilit rol oynuyor
Monier gibi diğer birçok ekonomist de merkez bankalarının, piyasalar ve hükümetler toparlanana kadar faiz oranlarını tarihi bir düşük düzeyde tutmaya devam edeceğine de dikkat çekiyor.
Hükümet gelirlerinin, şu an hala devam eden sağlık krizi son bulduğunda yeniden artması bekleniyor. Bu, bireylerin aylar sonra yeniden önceki tüketim alışkanlıklarına geri dönmesiyle beraber ekonomilerin canlanması sayesinde olacak. Uzmanlar, büyük oranda kişisel harcamaların ertelendiğini ve özellikle gelişmiş ülkelerde çok sayıda kişinin mevduat hesaplarının kabardığını söylüyor.
Ekonomistlere göre, zorunlu olarak artan tasarruf eğiliminin pandeminin son bulmasıyla ortadan kalkacağı, kişisel harcamaların artacağı görüşünde.
Mohamed El-Arian'dan geleceğe dönük öngörü
Merkezi Münih’te olan Allianz şirketinin danışmanlarından Mohamed El-Erian, online küresel risk yayın kurumu Blink’e verdiği röportajda, “Daha önce hayal bile edilemeyen düzeyde bütçe açığı görüyoruz. Diğer taraftan da faiz oranları daha da düştü ve bu da bütçe açığının idare edilebileceği anlamına geliyor” dedi.
El-Erian, hükümetlerin desteğiyle ayakta duran ancak gelecekte ticari bir varlığı söz konusu olmayacak özel, ‘zombi firmaların’ ortaya çıkacağının da endişe yarattığına değiniyor. El-Erian, bu zombi firmaların ekonomik büyümeyi aksatacağı yönünde uyarıda bulunuyor.
Ekonomik faaliyetlerde ekonomistlerin tahmin ettiği kadar güçlü bir sıçrama yaşanıp-yaşanmayacağı da merak konusu.
El-Erian bununla ilgili olarak da “Talep konusuna gelince, birçok kişinin tahmin ettiğinden çok daha yüksek düzeyde işsizlikle karşılaşacağımızdan ve kişilerin daha fazla risk altına olacağından endişeliyim. Büyük Buhran dönemini yaşayan kuşak kadar tutumlu olabilecek miyiz bilemiyorum ancak bireyler kesinlikle daha az harcama yapacak. Bu da talebin orta düzeyde kalmasına, arzın da bunu takip etmesine ve dolayısıyla da borcun devam etmesine neden olacak.”
Birçok ekonomiste göre kaygı veren bu senaryolara rağmen gelişmiş ülkeler kamu borcuyla mücadelede bir şekilde ilerleme kaydedecek. Ancak yoksul ülkelerin karşılaşacağı zorluklar ekonomistleri alarma geçiriyor.
Temmerrüde düşen ülkeler artabilir
Arjantin, Beliz, Ekvador, Lübnan ve Surinam’ın ardından geçen ay Zambiya hükümeti tahvilleri de temerrüde düştü. Pandeminin kamuda ve özel sektörde olumsuz etkileri devam ettiği sürece başka ülkelerin de aynı konuma düşmesi bekleniyor.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının analizlerine göre hükümetlerin yüzde 38’i borçlarını ödeyememe riskiyle karşı karşıya. Bu, 2008-2009 yıllarında yaşanan küresel krizdeki risk oranının iki katı. Sekiz gelişmiş ülke şu an kamu gelirlerinin yüzde 30’unu borçların faizini ödemek için harcıyor.
Yoksul ülkelerin borç yükü ise çok daha kaygı yaratıcı durumda.
Project Syndicate adlı kuruluş için yazı kaleme alan kıdemli ekonomistler Michael Spence ve Danny Leipziger, Corona virüsü pandemisine karşı alınan mali önlemlerin gelişmiş ülkelere yarar sağlayacağı ancak diğer ülkelerde etkisiz kalacağı görüşünde. Spence ve Leipziger analizlerinde, “Gelişmekte olan ekonomiler fırtınayla baş edebilmek için daha fazla para ödünç alıp daha fazla harcama yapabilirler ancak bu uzun vadede ekonomiyi riske atar” diyerek böylesi bir durumun yoksul ülkeler için hiçbir yarar sağlamayacağına dikkat çekiyor.
Spence ve Leipziger, yoksul ve gelişmekte olan ülkelere borçtan kurtulmaları için radikal ve yaratıcı bir şekilde yardım edilmesini savunan ekonomistlerin başında geliyor. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin oluşturduğu G20 grubunun liderleri de bu yöndeki tavsiyelere kulak veriyor. G20 ülkeleri, dünyanın 46 en yoksul ülkesine, toplamda 5 milyar dolar değerindeki borç ödemelerini erteleme şansı tanıdı.
Grup ayrıca kredi sağlayan ülkelerin ve özel kredi kurumlarının, bu ülkelere borç ödeme kolaylığı sağlaması konusunda da işbirliğine gitti. Ancak birçok kalkınma ekonomistine göre bu yeterli değil ve daha güçlü bir adım atılmalı. Borçlarını ödemede sıkıntı yaşayan yönetimlere karşı yasal adım atılmaması ve faiz ödemelerinin ertelenmesi de öne sürülen alternatif yardımlar arasında.