İZMİR- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) üç günlük ziyaretine başladı. Sırasıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ve BAE lideri Şeyh Muhammed bin Zayed El Nahyan ile görüşecek olan Erdoğan üç ülkede düzenlenecek iş forumlarına da katılacak.
Ekonomik ilişkiler ve yatırımların ön planda olduğu Körfez ülkeleri turunda Erdoğan’a Türkiye’den 200'den fazla işadamı eşlik ediyor. Körfez ziyareti siyasi açıdansa Türkiye’nin bir dönem sorunlar yaşadığı Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere bölgeye dönük izlediği normalleşme adımlarının devamı niteliğinde.
“Kazan kazan anlayışı ile neler yapabileceğimizi değerlendireceğiz”
Ziyaret kapsamında ilk durak olan Suudi Arabistan’a hareketinden önce açıklamalarda bulunan Erdoğan, Türkiye’nin çevresinde barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturma hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdürdüklerini kaydetti.
Erdoğan, “Bunun en kritik adımını bölge ülkeleri ile ilişkilerimizi güçlendirmek teşkil ediyor. 2023 yılını bu bakımdan bir fırsat yılı olarak görüyoruz. Bu sene hem Katar hem de Birleşik Arap Emirlikleri ile diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 50’nci yıldönümünü kutluyoruz. Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkilerimiz de malum 1929 yılında tesis edilmişti. İlişkilerimizin dayandığı sağlam temelleri geniş bir işbirliği alanına yaymayı arzu ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Ziyaretin öncelikli gündeminin ortak yatırım ve ticari faaliyetler olacağını da belirten Erdoğan, “Kazan kazan anlayışı ile neler yapabileceğimizi değerlendireceğiz. Körfez ülkeleri ile ikili ticaret hacmimiz son 20 yılda 1,6 milyar dolardan yaklaşık 22 milyar dolara yükseldi. Düzenlenecek iş forumları ile bu rakamı çok daha ileriye taşımanın yollarını arayacağız. Özellikle İslam dünyasında yaşanan krizler, Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında yakın istişare ve işbirliğini gerekli kılıyor. Ziyaretlerimiz esnasında kardeş ülkelere nasıl yardımcı olacağımızı da enine boyuna konuşma fırsatı bulacağız” dedi.
“Biz neyi satıp neyi satmayacağımızı iyi biliriz”
Erdoğan’ın ziyareti öncesinde Türkiye Varlık Fonu (TVF) bünyesindeki Türk Hava Yolları, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ve BOTAŞ gibi kamu işletmelerinin de Körfez ülkelerine satılmaya hazırlandığı iddiaları gündeme gelmişti.
Erdoğan yaptığı açıklamada BOTAŞ’ın satılacağı iddialarına yanıt vererek, “Körfez ülkelerinin, Türkiye'den belli ‘asset’leri (varlıkları) alma durumu olacak. Ama bazı cambazların söylediği gibi BOTAŞ'ın satılması gibi bir durum yok. Biz neyi satıp neyi satmayacağımızı iyi biliriz” şeklinde konuştu.
Hedef en az 25 milyar dolar yatırım çekmek
Erdoğan’ın Körfez turu öncesinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bölgeye giderek temasların altyapısını hazırlamıştı. Körfez sermayesinin Türkiye’de enerji, gıda, tarım, sağlık, ilaç, lojistik ve ulaştırma gibi birçok sektörde ortak yatırım ve satın alma seçenekleri üzerinde durduğu basına yansıyan bilgiler arasında.
Bloomberg’de yer alan bir haberde, şirket satışı ve özelleştirmeyle Körfez ülkelerinden Türkiye’ye 25 milyar dolarlık kaynak sağlanacağı yazılmıştı. Reuters haber ajansıysa ivedilikle 10 milyar, uzun vadedeyse toplamda 30 milyar dolarlık doğrudan yatırım beklentisine işaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da NATO zirvesi dönüşünde uçakta yaptığı açıklamada, “Daha önce yaptığım görüşmelerde kendileri söyledi, ‘Türkiye'ye ciddi yatırımlar yapmaya biz hazırız.’ Bunu bu ziyaretle birlikte de inşallah noktalamış olacağız" ifadelerini kullanmıştı. Körfez gezisi sırasında çok sayıda yatırım anlaşmasına imza atılması bekleniyor.
“Körfez ülkelerinin Türkiye’de Batı ülkeleri gibi yeni üretim yatırımı yapacağını düşünmüyorum”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan ekonomi yazarı Barış Soydan ise Körfez turunda şirket satışı ve özelleştirme formülünün masada ağırlıklı olacağı görüşünde.
Soydan, “Körfez ülkelerinin Türkiye’de Batı ülkeleri gibi yeni üretim yatırımı yapacağını düşünmüyorum. Petrokimya dışında oralarda doğru düzgün bir sanayi yok. O yüzden doğrudan yatırım değil, şirket satın almaları olur diye düşünüyorum. Zaten Alsancak Limanı’yla ilgili birtakım söylentiler de çıkmıştı. TVF bünyesinde bulunan ya da geçmişte özelleştirilip tekrar devlete devredilen bazı şirketlerin satılacağını düşünüyorum” dedi.
Körfez ülkeleri tarafından yapılacak yatırımın Türkiye ekonomisini kısa vadeli olarak rahatlatabileceğini dile getiren Soydan, “Yatırımın büyüklüğü, Türkiye ekonomisinin elini ne ölçüde rahatlatacağı konusunda belirleyici olacak. Ama beklendiği gibi 25 milyar dolarlık bir para girişi olacağını düşünmüyorum. Şu anda kamunun elindeki şirketlere baktığınızda 25 milyar dolar edecek bir varlık yok. Türk Hava Yolları, BOTAŞ gibi şirketlerin satılacağını düşünmüyorum ama daha önce özelleştirilip tekrar devlete geçen Turkcell, Türk Telekom gibi şirketler akla geliyor. Geçen yaz Ağustos’ta Rusya’dan Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir sıcak para girişi olmuştu. Bu ekonomiyi birkaç ay rahatlatmıştı. Körfez’den gelecek para da bir miktar rahatlatabilir” diye konuştu.
“Körfez’den beklenen yatırım Türkiye ebadında bir ekonomide dengeleri değiştirecek bir rakam değildir”
Körfez yatırımının ekonomiyi düze çıkaracak bir rakam olmadığının altını çizen Soydan, “Türkiye ekonomisinin toplam büyüklüğü 1 trilyon dolara yakın. Cari açık 60 milyar doların üzerinde. Kısa vadeli borç olarak bir yılın içinde ödenmesi ve döndürülmesi gereken dış yükümlülük 207 milyar dolar. Yani Körfez’den 10 milyar dolar da gelse 30 milyar dolar da gelse bu rakamların yanında çok büyük bir para ifade etmiyor. Türkiye’yi birkaç ay rahatlatır. Türkiye ebadında bir ekonomide dengeleri değiştirecek bir rakam değildir. Dev şirket satışları söz konusu olacağı için bu paranın hangi sürede geleceği de belirsiz. Sözü edilen para bir seferde ekonomiye girecek bir para değil” dedi.
Körfez ülkelerinin yatırım karşılığı Türkiye’de ekonomi yönetimine müdahalesinin de olabileceğini belirten Soydan, “Mısır’da da geçmişte Suudi Arabistan ve BAE’nin varlık alımları oldu. Bunun karşılığında para biriminin kur karşısında değer kaybetmesini dayatmışlardı. Kimse kimseye hesapsızca para vermez. Türkiye’de de bunu yapmaları doğal olur. Ekonomi yönetiminden talepleri olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
“Mehmet Şimşek neden bugüne kadar Körfez ülkelerine gitti de Londra, Frankfurt gibi küresel finans merkezlerine gitmedi?”
Soydan, Körfez ülkelerinin tersine Batı’nın hala Türkiye’de yatırım yapmaya istekli olmadığına da dikkat çekerek, “Batı’yla Körfez ülkelerinin yatırım kıstasları birbirinden farklı. Batı, Türkiye’deki en büyük yatırımcı konumunda. Türkiye belli açılardan hala avantajlar sunsa da işin politik ve hukuki tarafı hala Batı için Türkiye’de yatırım iklimi oluşturabilmiş değil. Bunun için sadece ekonomi değil siyaset de önemli. Mehmet Şimşek neden bugüne kadar Körfez ülkelerine gitti de Londra, Frankfurt gibi küresel finans merkezlerine gitmedi? Demek ki henüz Batı, Türkiye’ye yatırım konusunda istekli değil. Batı, hala Mehmet Şimşek’in yönetimine ne kadar izin verileceği konusunda ‘bekle-gör’ politikası izliyor. Mehmet Şimşek doğru adımlar atmaya devam ederse bir noktadan sonra oradan da sermaye gelmeye başlar” ifadelerini kullandı.
Normalleşme sürecinin devamı olarak Körfez turu
Erdoğan’ın Körfez ziyaretindeki durakları olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye’nin Arap Baharı döneminde zıt kutuplara savrularak ilişkilerinde uzun süreli gerginlik yaşadığı iki ülke.
Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE ile 2013’te Mısır’daki askeri darbeye destek verdikleri gerekçesiyle ilişkilerde gerilimli bir döneme girmişti. Suudi kraliyet ailesine muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesiyse, Suudi Arabistan’la gerilimi en üst noktaya çıkarmıştı.
Diğer yandan Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından darbede rolü olduğu suçlaması yönelttiği BAE’yle de ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Ancak gelinen aşamada Türkiye iki ülkeyle de ilişkilerinde yeni bir sayfa açmış durumda.
Ziyaretin öteki durağı olan Katar ise Türkiye’nin Arap Baharı döneminde de BAE ve Suudi Arabistan’a karşı aynı kutupta yer aldığı ve iktidarın bugüne kadar en yakın ilişki kurduğu ülkelerin başını çekiyor.
Erdoğan’ın Körfez turu bu açıdan Suudi Arabistan ve BAE ile başlatılan normalleşme süreciyle de uyumlu görülüyor.
Türkiye’nin Körfez ülkeleri ile ilişkilerini yakından takip eden eski Katar Büyükelçisi Mithat Rende, “Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile uzun süren gergin ilişkiler söz konusuydu. Türkiye uzun süre önce bir politika değişikliğine gitti ve bu ülkelerin yanı sıra Mısır ve İsrail’le de ilişkileri normalleştirme süreci başlattı. Tabii bu arada Türkiye bunu yaparken, Körfez ülkeleri de aslında son jeopolitik gelişmeler karşısında kendilerini yeniden konumlandırma ihtiyacı da hissetti” dedi.
Yeni ilişkilerde ekonomik ve siyasi faktörler
Körfez ülkelerinin ilişkilerini çeşitlendirmesinde ekonomik kaygıların başı çektiğini belirten Rende, “BAE ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri tabii ilelebet sadece hidrokarbonlarla ekonomilerinin dönmeyeceğinin bilincindeler. Dolayısıyla onlar da uzun vadeli ekonomilerini çeşitlendirme, farklı alanlara yatırım yapma kararı aldılar. Ve bunun için de tabii birçok ülkede yatırım, birçok ülkeyle ekonomik ilişkileri geliştirme arayışları var” diye konuştu.
Türkiye’nin ise Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerle gergin olduğu dönemde bölgede düştüğü yalnızlığı kırmaya çalıştığını dile getiren Rende, “Bundan bir sene önce hem ekonomik hem de siyasi nedenlerle Türkiye hızlı bir politika değişikliği kararı aldı. Türkiye’nin düştüğü yalnızlıktan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de istifade etmişti. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin dışlandığı bir doğalgaz forumu oluşturulmuştu. Türkiye bunların dışında bırakıldı. Bütün bunların önüne geçmek için hem İsrail’le hem de Mısır’la ve diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerin raya oturtulması ve normalleştirilmesi konusunda siyasi bir karar alındı. Fakat bu ziyarette çok kalabalık bir işadamı heyetiyle gidilmiş olmasından esas amacın imkanlar ölçüsünde oradan Türkiye’ye kaynak aktarımı olduğunu görüyoruz” dedi.
“Kendi aralarındaki ilişkilere müdahale etmemek açısından özen göstermek lazım”
Türkiye beklediği yatırımı alsa da Körfez ülkeleriyle ilişkilerde farklı sorunların devam edebileceğine dikkat çeken Rende, “Türkiye her zaman Körfez ülkelerine ‘sizin güvenliğiniz bizim güvenliğimiz’ diyordu. Ancak Körfez ülkeleriyle geçmişte ciddi bir güven açığı oluştu. Bu güven açığını kapatmak zaman alabilir. Ayrıca her ne kadar ekonomik konularda belki ortak yatırımlar ve kaynak aktarımı söz konusu olsa da bölgesel konularda Suudi Arabistan ve BAE ile fikir ayrılıklarının devam etmesi doğal. Ayrıca esasen Suudi Arabistan ve BAE arasında da Yemen, Sudan, Suriye gibi birçok konuda fikir ayrılıkları ortaya çıkmış durumda. Suudi Arabistan ve BAE arasında ciddi bir ekonomik rekabet de söz konusu” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Körfez ülkeleri arasında bölgesel konularda süren fikir ayrılıkları ve ekonomik rekabete karışmamak için temaslarında özen göstermesi gerektiğini vurgulayan Rende, Körfez turunun yalnızca ekonomik önceliklerle yapıldığı izlenimi bırakılmasının da yanlış olduğunu dile getirdi. Rende, “Körfez ülkelerinde dış politikada çok fazla duygusallık vardır. Türkiye’nin bunu dikkate alması lazım. Hepsiyle mümkün olduğu kadar ayrı gündemlerle, o ülkelerin ve liderlerinin özellikleri dikkate alınarak istikrarlı bir politika yürütülmesinde yarar olur. Türkiye’nin sadece acil kaynak ihtiyacı nedeniyle bu ziyaretleri yaptığı veya bu ülkelerle işbirliğini geliştirmeye gayret ettiği şeklinde bir izlenim de bırakmamak gerekir. Gerçekten biz bu ülkelerle daha evvel gerilen ilişkileri düzeltmek ve yoluna sokmak için samimi bir arzu ve talep içinde olduğumuzu onlara gösterebilmeliyiz” dedi.
Forum