Erişilebilirlik

AB’nin Türkiye raporu ne anlama geliyor?


Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi, “AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu” raporunu yayınladı.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi, “AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu” raporunu yayınladı.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi, bir süredir beklenen “AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu” raporunu yayınladı.

AB-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumunun fotoğrafını çeken raporun, müzakerelerin askıya alındığı bir dönemde, ilişkilerin yeniden canlanması için “olabilecek en olumlu dilde” hazırlandığı görüşü dile getiriliyor.

Bugüne kadar yayınlanan raporlarda yer alan ve “bilinen” ayrıntıların ardından raporun sonuç ve tavsiyeler bölümünde önemli tespitlerde bulunuluyor.

Rapor, önce Türkiye’nin attığı olumlu adımlardan bahsediyor: “AB-Türkiye ilişkilerinin Avrupa Konseyi tarafından Mart ve Haziran 2021'de yapılan son değerlendirmesinden bu yana, her iki tarafta da Doğu Akdeniz'deki gerilimi tırmandıran dinamikleri durdurmak ve önceki sonuçlarla belirlenen alanlarda işbirliğini sürdürmek için çaba sarf ediliyor. Türkiye, çeşitli AB üyesi ülkelerle ikili ilişkileri (Yunanistan) ve uzun süredir devam eden ticarete zarar veren bazı konular da dahil (Akdeniz’de petrol arama gerginliği) çeşitli konularda daha yapıcı bir tutum sergiledi. Bunlar sürdürülmesi gereken olumlu adımlardır. Türkiye, Ukrayna'nın hayati önem taşıyan ihracatının kolaylaştırılması da dahil bazı yararlı girişimlere öncülük etti.”

Raporda yolunda gitmeyen kısımlara da dikkat çekiliyor: “Ancak yine de bu yeniden katılım süreci kırılgan olmaya devam ediyor. Türkiye'nin Kıbrıs sorunundaki tutumu ve ada için iki devletli çözümü yüksek sesle desteklemesi büyük bir zorluk teşkil ediyor. Türkiye'nin bölgesel çatışmalara getirdiği askeri çözüm önerileri ve Hamas'a ilişkin görüşleri AB'nin tutumuyla çelişiyor. Ayrıca, AİHM kararlarının uygulanmaması da dahil, iç hukuktaki ciddi insan hakları ve hukukun üstünlüğü durumu nedeniyle, AB-Türkiye ilişkilerinin önünde aşılması gereken pek çok engel olduğu açıktır. Hukukun üstünlüğü ve temel haklara ilişkin diyalog, AB-Türkiye ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası olmaya devam edecek. Tek taraflı eylemlerden kaçınarak, Kıbrıs meselesi de dahil olmak üzere diyaloğu iyi niyetle sürdürmek, daha işbirlikçi ve karşılıklı yarara dayalı bir ilişkinin gelişmesine yol açabilir”.

Atılacak adımlar

İlişkilerin “artı ve eksilerini” açıkça ortaya koyan raporda, liderlere her iki tarafın da çıkarı için, Türkiye ile “daha yakın ve güvenilir diyalog” tavsiye ediliyor:

“AB'nin, Türkiye ile mümkün olan tüm alanlarda, özellikle de daha geniş jeopolitik değişimlerin olduğu bir ortamda, güvene ve fikirbirliği kültürüne dayalı bir ilişki geliştirme konusunda stratejik çıkarı olduğu açıktır. Ankara ile temel görüş ayrılıklarını gidermeye yönelik çabalar devam etmelidir” diyen Borrell, “Haziran 2021 tarihli Avrupa Konseyi kararlarında tanımlandığı gibi, kilit işbirliği alanlarına enerji vermeye yönelik ilerici, orantılı ve geri döndürülebilir bir yaklaşım uygulanmaya devam etmelidir. Aynı zamanda AB-Türkiye ilişkilerine ilişkin 2021 Ortak Tebliği'nde ortaya konulan yaklaşımın ikinci ayağı olan AB'nin kendi çıkarlarını savunmak ve gerektiğinde elindeki araç ve seçenekleri kullanma kararlılığı da geçerliliğini koruyor.”

Borrell ve Varhelyi, bu hedeflerin hayata geçmesi için bir eylem planı da açıklıyor ama ilişkilerde her an geri dönülebilecek mekanizmalara da atıfta bulunuyor.

Raporda bu, şu ifadelerle aktarılıyor: “Yüksek düzeyli diyalog mekanizmaları yeniden açılabilir; dış politikada ikili işbirliği arttırılabilir, Türkiye Dışişleri Bakanlığı resmi olmayan toplantılara davet edilebilir; Kıbrıs çözüm görüşmelerinin yeniden başlamasına olanak sağlayacak daha geniş bir ortamda Konsey, müzakere direktiflerini kabul etmeli ve Komisyon'a Gümrük Birliği'nin modernizasyonu için müzakereleri başlatma yetkisi vermelidir; vize kolaylığı uzun süreli vizeleri de kapsayacak şekilde sağlanmalıdır, AB teknik mevzuatına ilişkin AB veri tabanlarına Türkiye'nin erişimine izin verilmesi değerlendirilmeli; özellikle bağlantı, dijital, enerji, ulaştırma ve yeşil anlaşma alanlarında kamu ve özel yatırımların artırılmasına yönelik Türkiye Yatırım Platformu kapsamındaki sözleşmelerin imzalanması hızlandırılabilir.”

Rapordaki ifadeler ve öneriler, AB-Türkiye ilişkilerinin hala yüksek derecede kırılgan olduğunu gösteriyor. Ancak Borrell ve Varhelyi’nin önerdiği olumlu ve olumsuz noktalar ne anlama geliyor? Hangisi ilişkilerde daha ağır basıyor? Bütün bunları nasıl okumak gerekir?

Kaleağası: “Rapor olumlu ancak cesur ve yaratıcı değil”

Institut Bosphore Başkanı Bahadır Kaleağası
Institut Bosphore Başkanı Bahadır Kaleağası

AB-Türkiye ilişkileri alanında uzun süredir etkin çalışma yürüten uluslararası ilişkiler, Avrupa siyaseti ve iş stratejisi uzmanı, düşünce kuruluşu Institut Bosphore (Boğaziçi Enstitüsü) Başkanı Bahadır Kaleağası, Avrupa Konseyi ve AİHM ile bazı AB ülkeleriyle zor bir dönemden geçilirken, AB Komisyonu’nun yayınladığı raporun “yapıcı adım atma iradesi taşıdığını” vurguluyor.

Çok büyük lobi ve baskılara rağmen, “tam üyelik anlaşmasına alternatif yeni bir kurumsal mekanizmanın tamamen gündem dışı bırakılmasının da” önemli olduğunu ekliyor.

Kaleağası, “Borrell burada ‘Tam üyelik sürecini sorgulamayalım, olası somut, pratik ve yapıcı adımlarla yolumuzda ilerleyelim’ mesajını veriyor. Bunu önemli buluyorum. Rapor olumlu ama yeterince yaratıcı ve cesur değil. Evet yeni bir sayfa açıyor, sayfayı dolduruyor ama orta seviyede kalıyor. Radikal, cesur bir çözüm önerisinde bulunmuyor” dedi.

Bahadır Kaleağası, Türkiye’nin bu raporu ciddiye alarak, ilişkilerin ekonomik entegrasyon boyutunu ilgilendiren konuları güçlü kılabileceğini, bu alanda yaratılacak olumlu gelişmelerin dış politika, göç, güvenlik gibi konulara da “uyum disiplini” getirebileceğinin altını çiziyor.

Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi konusunun önemini de vurgulayan Kaleağası, “AB ile bir an önce bu yapılmalı. Buradan hareketle bile önemli gelişmeler sağlanabilir. Türkiye’nin rakipleri bu alanda çok hızlanmaya başladı. AB üçüncü ülkelerle ticaret anlaşmaları imzalıyor. Vietnam, Brezilya, Hindistan bizden çok daha ileri gidiyor AB ile anlaşmalarında. Dolayısıyla Gümrük Birliği alanında ilerleme çok önemli” dedi.

AB’nin raporda Türkiye’den kalkınma, ekonomi ve uluslararası açıdan talepleri olduğuna dikkat çeken Bahadır Kaleağası, “Ekonomi ve diplomasinin yanı sıra sosyal ve siyasal alanda da daha fazla tutarlılık beklentisi var. AİHM kararlarının uygulanması, İstanbul Anlaşması’na dönülmesi, hakimler ve savcıların bağımsızlığı, Avrupa Konseyi ile ilişkiler, bu alanlarda beklentiler var. Türkiye eğer, Avrupa Konseyi standartlarında hukuk devleti alanında uyumunu tekrardan sağlarsa bunun ekonomiye etkisi muazzam olur. Türkiye hemen çok hızlı bir şekilde kendi kaderini ele almalı, bu raporun hayata geçmesi için hareket etmeli. Sadece AB’ye bırakmamalı kendi kaderini. Ulusal çıkarları için ne gerekiyorsa yapmalı. Hukuk devleti, istikrarlı ekonomi, sosyal devlet, yeşil enerji, küresel rekabet için gerekeni yaptığında zaten AB’de de önü açılır. Avrupa’da güçlenirse, dünya diplomasisinde de çok daha güçlü hale gelir” dedi.

Dilek Aydın: “Yapıcı, gerçekçi, uygulanabilir”

TÜSİAD Avrupa Birliği temsilcisi Dilek Aydın
TÜSİAD Avrupa Birliği temsilcisi Dilek Aydın

AB kulislerini Brüksel’de yakından izleyen TÜSİAD Avrupa Birliği temsilcisi Dilek Aydın da, raporun açıklamasından hemen sonra VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “Raporda en önemli nokta; Türkiye’nin tam üyeliğini sorgulamıyor. Türkiye’yi olumsuz etkileyecek yeni bir statü veya kurumsal çerçeve gibi öneriler dikkate alınmıyor. Olumsuz veya tartışmalı unsurlar içermekle birlikte uzun bir aradan sonra ilk kez yapıcı, gerçekçi, uygulanabilir ilerleme alanlarına odaklanıldığı dikkat çekiyor” dedi.

Dilek Aydın, Ortaklık Konseyi’nin işletilmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, dış politika, ticaret, enerji ve ulaştırma gibi kilit alanlarda istişarenin güçlendirilmesinin özellikle “mevcut küresel dengeler ışığında elzem unsurlar” olduğuna dikkat çekiyor.

“Öneriler devrim niteliğinde değil ancak, farklı bir yaklaşım izleme iradesinin önemli bir sinyali” diyen Aydın, “Bu karşılıklı fırsat penceresi etkili değerlendirilirse tarafların katılım çerçevesine dönme zeminini de hazırlayabilecek en gerçekçi süreç olur” görüşünü dile getiriyor.

"Kıbrıs konusunda önce AB adım atmalı"

Fransız-Türk Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder
Fransız-Türk Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder

Fransız-Türk Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder de, “Rapor gayet olumlu. Bardağın dolu ve boş olan yanları var. Ama bardağın dolu kısmı bir hayli dolu. AB burada ‘seni içeride ve bizimle istiyoruz’ diyor. Bu raporla topu bizim alanımıza atıyor” sözleriyle olumlu değerlendiriyor.

Uzun süredir iş dünyasının Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesini istediğini hatırlatan Önder, “Şimdi bu konuda olumlu bir işaret verildi. Özellikle AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı ticaret anlaşmalarına dahil olabilmesi için bu yenilenme şart. Özellikle raporda önerilen tavsiyeler arasında, AB tarım politikası çerçevesinde Türk tarımına destek ve kamu ihlallerinin Türk şirketlerine açılması ekonomimize katkısı büyük olacaktır” diyor. AB ve Türkiye arasındaki ticaret hacmine dikkat çeken Önder, şu değerlendirmede bulundu:

“Düşünün Rusya ve Çin’e ihracatımız toplamı yüzde 3’lerde, AB ile ihracatımız ise toplam ihracatın yüzde 50’si. Türkiye’nin ilişkilerini yanlış yerlerde aramaması lazım. Politik ilişkileri elbette kendi egemen kararı ama ticaretin kendi kuralları var ve ticari ilişkilerini başka yerlerde aramamalı. AB şimdi bu raporla, ‘hiç olmazsa ekonomik entegrasyonu sağlamak için gel bizimle devam et, ben seni anlıyorum ama ekonomik çıkarın bende’ diyor. Tabii elbette bunda kendi çıkarlarını da gözeterek adım atıyor. Her iki tarafın da bugüne kadar attığı imzalara, uyması gereken uluslararası anlaşmalara sahip çıkması gerekir. İki taraftan da beklenen diğer bir deyişle 'ahde vefa'. Kıbrıs konusunda, AB’nin tek taraflı sorunu çözmeden Kıbrıs Rum kesimini üye yapma hatasını düzeltilmesi ve Gümrük Birliği’ni Kıbrıs şartına bağlamadan ilk adımı atması gerekir. Ondan sonra Kıbrıs konusu ve göç konusu ele alınabilir. Türkiye’nin de politik irademizin AB yolunda olduğunu gösteren AİHM, Anayasa Mahkemesi, Terör Yasası, İstanbul Sözleşmesi, Venedik Sözleşmesi’ne uyum ve OECD'nin gri listesinden çıkmak için gerekli yapısal düzenlemeleri içeren olumlu adımları atması önemli olacaktır."

Forum

XS
SM
MD
LG