Erişilebilirlik

‘Anne Olunca Kutsandık Kendimiz Olunca Dışlandık’


‘Anne Olunca Kutsandık Kendimiz Olunca Dışlandık’
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:09:59 0:00

Her yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Türkiye’de kadın olmanın zorlukları, kadınların maruz kaldığı şiddetin boyutları bir kez daha tartışılıyor.

Eşinden iki yıl önce ayrılan Ayfer Aslan o kadınlardan biri. Evliliği boyunca yaşadığı zorlukları, müziğe olan tutkusuyla aşmaya çalıştığını söyleyen Ayfer Aslan, bu sayede kendini çok daha pozitif hissetmeye başlamış. 5 ay önce açtığı müzik aletleri mağazasıyla geçimini sağlamaya çalışan Aslan, evlilik hayatı boyunca yaşadığı sıkıntıları ve boşandıktan sonra karşılaştığı zorlukları anlattı.

Ayfer Aslan, Türkiye’de kadın olmayı, “Türkiye’de kadın olmak, anne olduğunuzda, eş olduğunuzda kutsandığınız, kendiniz olmak istediğinizde ise dışlandığınız bir mesele” sözleriyle açıklıyor.

Aslan, “Ataerkil bir sistemde yaşıyoruz ve size sunulan şey sadece hizmet etmek. Eşe hizmet etmek, çocuğa hizmet etmek, bekarken babanızın namusunu korumak için efendi olmak. Mesela kardeşiniz sizden küçükse bile abi demelisiniz çünkü erkek olduğu için o abidir. Evlendiğinizde kocanız sizi yönetmekle yükümlü olduğu için sürekli itaat etmemiz gereken bir yaşam biçimi var. Bu anlattığım nedenlerden dolayı iki yıl önce evliliğimi sonlandırdım. Altı yaşında bir çocuğum var. Evliliğimi bitirdiğim için çocuğumla görüştürülmeme gibi durumlar oldu. İlk etapta zor ve sıkıntılı süreçlerdi ama onları da atlattım çünkü pes etmemem gerekiyordu. Ya eski eşimle bütün yaşadıklarımı kabul edip evliliğimi devam ettirmem gerekiyordu ya da sahip olduğum her şeyi kaybedecektim. Evimi elimden almak gibi, çocuğumu göremem gibi tehditlerle karşılaştım ama ben bu tehditler karşısında sağlam durdum. Özgürlüğüm için bazı şeylerden vazgeçebilirdim. Ciddi bir sağlık sorunu da yaşadım bu süreçte. Strese girdim ve tedavi gördüm ama şimdi çok iyiyim. Tedavim bitti ve şu anda herhangi bir sağlık problemim yok. Dört ay önce bu işyerini açtım. İşyeri sahibi olmak zor tabi ki. Bırakın kadın olmayı, kadın esnaf olmak bile çok zor. Kapitalist bir sistemde yaşıyorsunuz, tamamen çıkar ilişkileri olan bir sistemdesiniz. Hele bir de kadınsanız kimse size para kazanıyor, ekmeğini kazanıyor gibi bakmıyor. İnsanlar, ben bu kadınla ne yapabilirim de iletişime girerim gibi fiziksel olarak kullanma peşine gidiyorlar. Kadının ticaret yapmasını, esnaf olmasını saygıyla karşılamıyorlar. Bu anlamda çok zor şartlar altında iş yapmaya çalışıyorum. Benim belki bir avantajım vardı. Yaşama bakış açım çok pozitiftir. Ne kadar zor koşullar olursa olsun, mutlaka yapılacak bir şeylerin olduğunu düşünen bir insanım. Bu süreçte sanatla uğraşmamın da çok faydası oldu çünkü kendimi yalnız hissetmedim. Bir takım kadın kuruluşları ile temas kurmak istedim çünkü kendimi çok yalnız hissediyordum. Sorun kadın sorunu olduğu zaman anneniz, babanız, aileniz de sizi anlayamıyor çünkü onlar da aynı sistemde yetişmiş. Aynı kafayla büyümüş. Aynı sistemi onlar da size uyguluyor” dedi.

“Boşanan kadına tavır var”

Boşandıktan sonra çevresinin kendisine karşı bakış açısının değiştiğini söyleyen Ayfer Aslan, sözlerine şöyle devam etti:

“Boşandığınız için bir kere toplumun size bakış açısı değişiyor. Bu kadın dul diyorlar. Böyle de bir yalnızlık var. Mesela eski görüştüğünüz arkadaşlarınızla görüşemiyorsunuz. Kocası diyor ki o kocasını bıraktı, sen onunla takılırsan seni de yoldan çıkarır. Toplum içinde böyle bir örgütlenme var aslında. Bu ataerkil sistem kendi içinde çok ciddi örgütlenmiş. Halk içerisinde çok sağlam ilkeleri var. Boşanan kadına bir tavır var. Çocuğuna 24 saat bakmayan bir kadına karşı ciddi bir tavır var. Özgürlüğü için mücadele eden kadına bir tavır var. Siz boşandığınızda yalnızca kocanızı terk etmiyorsunuz aslında, sistemin bütün handikaplarını da göğüslemek zorunda kalıyorsunuz. Kocanız ikna olsa bile çevrenizdeki arkadaşlarınız, dostlarınız, abiniz, ablanız size karşı savaş açıyor. Sen nasıl kocanı bırakırsın? Sen kocanı bırakıyorsan, sen kötü bir kadınsın. Ekmeğin mi yok, suyun mu yok? Çünkü kadının sadece eve getirilen ekmek ve suyla yaşayabileceğini düşünüyorlar. Çünkü onun, insan olarak bir ruhunun olduğunu, bir birey olduğunu ve isteklerinin olduğunu düşünmüyorlar. Onlara hizmet eden bir canlı olduğu için kadının ekmeği ve suyu varsa o yeterli geliyor onlara. Bu anlamda ben bir insanım, benim bir ruhum var, arzularım ve isteklerim var diyen kadınlar yalnızdır bu ülkede. Bir süre oturdum ve düşünmeye başladım bu durumu nasıl çözebilirim diye. Örgütlü olmanın, üç-beş kadınla bir araya gelmenin, dertlerini paylaşmanın, beraberce bir ses olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bütün kadınlara da bunu ciddi anlamda öneriyorum. Erkek eli ile yönetilen bir dünya düzeni var. Tarihten bugüne kadar sürekli erkek eliyle yönetilmiş bir dünya var. Bu dünya bu kadar kötüyse bunun bir nedeni var. İki cinsin kendi arasındaki eşitsizliğin, dünyanın gidişatının kötü olmasındaki tek neden olduğuna inanıyorum. Bu da beni kadınların birlikte hareket etmesine, çocuklarını doğru yetiştirmesi gerekliliğine inandırıyor. İleride ekonomik anlamda güçlenirsem ve daha farklı şeylere zaman ayırma fırsatım olursa, kadın hareketlerinde yer almak istiyorum”

Mor Dayanışma: “Kadına şiddet oranı çok yüksek”

Sosyal Hizmet Uzmanı ve Mor Dayanışma yöneticilerinden Cemile Baklacı, kadınların sorunlarından bahsederken şu konulara dikkat çekiyor.

Baklacı, “Yaptığımız çalışmalarda, şiddet oranlarının çok yüksek olduğunu ve aslında görünmeyen bir yüzünün olduğunu da biliyoruz. Bir atasözü vardır Türkiye’de, “Kol kırılır yen içinde kalır.” Bu çok yaygın bir atasözüdür yani evin içinde ne olduysa ev içinde kalır. Çünkü kadının yaşadığı da özeldir, o yüzden dışarıya anlatılmaması istenir. Bunun dışarıdan duyulması ayıptır. Maalesef bunun etkileridir, yaşadığımız birçok durum. Kadınlar, şiddeti ve yaşanılan bir sürü sorumluluklar dizginini, erkek egemenliğini, ezici ve baskıcı durumunu da net olarak yaşıyorlar” diyor.

Baklacı, “Çocuk istismarından tutun da çocuk yaştaki evliliklere kadar aslında bir çok problem ve sorunla karşı karşıyayız. Mor dayanışma olarak birçok mahallede çalışma yürütürken şunu da görüyoruz. Mahallelerde çalışmalar gerçekleştirirken bu çalışmalara kadınların gelebilmek için büyük uğraş verdiklerini görüyoruz. Sadece evden 1 saat çıkabilmek için türlü çabalar, zahmetler çekiyorlar. Çocukları nereye bırakacağım, akşam eşim eve gelene kadar yemeği yetiştirebilir miyim gibi birçok konuyla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Kadınlar o kadar yoğun bir uğraş içerisindeler ki kendilerine harcadıkları zaman 1 saat bile olmuyor” ifadelerini kullandı.

"Yasalar hala yetersiz"

Baklacı yasaların yetersizliğinden şikayetçi.

Cemile Baklacı, “Yasalar kadınları korumak için yeterli değil. 6284 sayılı (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi) kanundaki yasal düzenlemeler, İstanbul Sözleşmesi gibi kadına yönelik uluslararası anlamda temel sorunları çözebilmek için yasal düzenlemeler yapılmış. Türkiye buna ilk imza atan ülke olmasına rağmen uygulama anlamında en kötü ülkelerden birisi maalesef. Uygulama anlamında sorun yaşamamızın nedeni, aslında erkek zihniyetindeki dönüşümün gerçekleştirilememesi. Siz ne kadar iyi yasa yaparsanız yapın, zihniyette bir değişikliğe gitmediğiniz sürece, bunu politika olarak desteklemediğiniz sürece hiçbir sonucu olmuyor. Mesela bizim en çok karşılaştığımız sorunlardan birisi de şu. Mesela kadın, polise gittiğinde polis şunu söyleyebiliyor: Kocandır, ne olmuş bir kere dövdüyse. Bir şey olmaz gidin barışın deyip gönderebiliyor şikayet eden kadını. Yani siz yasayı ne kadar düzenlerseniz düzenleyin, uygulamalarda bu zihniyeti değiştiremiyorsunuz” diyor.

XS
SM
MD
LG