HATAY/SIÇANLI KÖYÜ - “Hava geçiriyor, soğuk geçiriyor. Sabahları çiğ düştüğünde ıslanıyoruz. Depremden olmasa bile insan soğuktan donacak”, Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki Sıçanlı köyünde yaşayan Özgür Altay yaşadığı çadırı gösterirken bu sözleri sarf ediyor. Özgür Altay bekar bir kadın. Eşinden yakınlarda ayrılmış kız kardeşi ile birlikte günlerdir babasının kendi imkanları ile kurduğu bu çadırda yaşıyorlar.
Mavi renkteki çadır kalın bir naylondan yapılmış gibi. Çadırının içinde yerden gelen soğuğu engelleyen ahşap paletlerden bulunmuyor. Parke taşlarının bir kısmı örtülerle kapatılmış. İçinde soba ya da başka bir ısıtıcı yok. Bir hayırsever çadırın içine elektrik çekmiş. Akşamları en azından bir ampulle aydınlatmayı sağlayabiliyorlar. İçeride bunun dışında birkaç döşek ve battaniye var.
“Bugün 21 gün oldu, yerde taşın üzerindeki döşekte yatıyoruz”
Köydeki sağlık ocağının bahçesinde kurulu çadırda yaşayan Özgür Altay, günlerdir yüzlerce kez başta AFAD olmak üzere yetkili kurumları aradıklarını ancak çadır taleplerine hiçbir kez olumlu dönüş alamadıklarını söylüyor.
Altay yaşadıklarını, “AFAD’ı arıyoruz. Bize ‘muhtarla görüşün’ diyorlar. Bizim burası yanımızdaki köyle birleşti. Bir muhtar var ve ağırlıklı olarak o köyle ilgileniyor. Bugün muhtar geldi, ‘10-15 çadır dağıtacağız’ dedi. Az önce yaşlı ve engellilere verdiler. Soba, çadır, gıda yardımı. Bize hiçbir şey verilmedi. Ama bizim sadece talebimiz çadır. Bugün 21 gün oldu. Yerde, taşın üzerinde serili döşekte yatıyoruz. Rüzgar olunca bütün gece savruluyor bu çadır” sözleriyle anlattı.
Sağlık ocağının önünde, Türk Tabipleri Birliği’nin gönderdiği doktorlardan ilaç sormak için bekleyen Özgür Altay’ın yanındaki diğer kadınlar da çeşitli sorunlar yaşıyor.
“Bu hasarlı evi yaptıramayız, ne yapacağız”
Deniz Yalçınkaya’nın ailesi uzun yıllar önce Suriye’den gelerek Reyhanlı’ya yerleşmiş. Şu an içinde oturduğu ev, babasından kalma. Babasının kendi elleriyle yaptığı tek katlı binanın en az 40 yıllık olduğunu ve depremden hasar aldığını söylüyor. Hem evin girişinde hem de evin içinde sıvalar dökülmüş, bazı bölgelerde paslı demirin görünüyor olması onu ve birlikte yaşadığı oğlunu korkutuyor.
Yalçınkaya hasar tespiti için gelen ekibin bu eve “oturulabilir” raporu vermesine tepki gösterirken ve kendilerini artçı depremlerde sürekli dışarı attıkları anlatırken, eliyle kolonun çevresindeki çimentoyu ufalıyor:
“Eşim zaten ölmüş. Babam da birkaç ay önce vefat etti. Büyük oğlum üniversitede. Ben küçük oğlumla burada kalıyorum. O da iş baktı bulamadı, yanımda kalıyor. Burası babamgilin evi, benim evim yok. Bu eve 'yıkılamaz' raporu verildi. Ama biz buna giremeyiz. Nasıl cesaret edip bu evde kalalım. Ya kafamıza yıkılırsa. Bu hasarlı evi yıkıp yaptıramayız da. Ne yapacağız biz şimdi?”
“Günler geçiyor, dertlerimiz sürüyor, umudumuz kalmadı”
Bahçedeki çadırı kız kardeşinin yardımıyla İstanbullu bir hayırseverin gönderdiğini söylüyor. Yalçınkaya, iki inek bakarak geçimini sağlıyor ama evin hemen yanında bulunan ahırı yıkılmış, hayvanları artık bahçede açıkta kalıyor.
“Yıkıntının içinden neyse ki ineklerimizi sağ kurtarabildik. Ancak yem almak pahalı, saman da ateş pahası. Oğlumla beraber yıkıntıların arasından topladığımız yemleri biriktirdik, onlara veriyoruz. Bak kardeşim, günler geçiyor. Bizim dertlerimiz sürüyor. Umudumuz kalmadı açıkçası.”
“Az kaldı bu su deposu üzerimize yıkılacak, risk altındayız”
Deniz Yalçınkaya’nın amcasının gelini Halime Yalçınkaya da, köyde kurulu su deposunun yıkılma riski taşıdığını, kaymakamlık başta olmak üzere birçok yere başvurduklarını ancak bir türlü çözüm bulamadıklarını dile getiriyor.
Su deposunun hemen yanındaki evini gösteren Yalçınkaya, “Bu depo çürümüş. Deprem zamanı parça parça düşmeye başladı. Burada yaşayan herkes tedirgin. Ama en çok ben ve hemen karşımdaki evde oturan komşum risk altında. Az kaldı bu su deposu üzerimize yıkılacak. Kaymakamlıktan yanıt alamıyoruz. Muhtara diyoruz, ‘bunun yıkılması için ihale yapılması gerek’ diyor. İhale ne zaman yapılacak belli değil. Bu evin bizim üzerimize yıkılması mı bekleniyor” diyor.