BRÜKSEL —
Tam üyelik için sekiz yıldır müzakere masasında olup da Avrupa Birliği ülkelerinin hala vatandaşlarına vize uyguladığı tek ülke konumundaki Türkiye, Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından Lüksemburg’da Salı günü açıklanacak kritik kararı bekliyor.
Türkiye’nin vize konusundaki siyasi engelleri aşmakta zorlandığı, bu nedenle de hukuki süreçlere ayrı bir önem verdiği bir dönemde açıklanacak olan karar Leyla Demirkan’ın 2007’de Almanya’dan istediği vizenin reddedilmesiyle başlayan ve bugüne kadar gelen sürecin sonucu niteliğinde olacak.
Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat edebilmesi açısından olumlu bir kararın temelini oluşturabilecek olan Demirkan davası, Türkiye’de yaşayan davacının 2007 yılında 14 yaşındayken Almanya’daki ailesinin yanına gitmek için yaptığı vize başvurusunun reddedilmesine dayanıyor. Aslında Demirkan’ın hikayesi her yıl on binlerce Türk vatandaşının karşı karşıya kaldığı, hiç de yabancısı olmadığımız bir hikaye.
Demirkan’ın avukatı davayı 1963 Ortaklık Antlaşması çerçevesinde Türk vatandaşlarından vize istenmesinin mümkün olmadığına ve turistlerin pasif hizmet alımı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği tezi üzerine kurdu.
Demirkan’ın avukatının tezinin bugüne kadar taraftar bulduğunu söylemek ise oldukça zor. Üye ülkelerden bu teze yönelik muhalif görüşler daha yargı sürecinin ilk aşamalarında yükselirken Avrupa Birliği Adalet Divanı Başsavcısı Pedro Cruz Villalon’un da geçtiğimiz nisan ayında olumsuz görüş bildirmesi davadan olumlu sonuç çıkma olasılığını çok düşürdü.
Villalon tarafından hazırlanan görüşte, Türk vatandaşı Leyla Ecem Demirkan’ın açtığı davaya temel oluşturan “pasif hizmet alımının” vize muafiyeti için bir gerekçe olarak kullanılamayacağının altı net bir şekilde çizilmişti. Başsavcı, aile ziyareti amacıyla gidilmek istenen bir ülkede pasif hizmet alımı yapılacağı varsayımında bulunularak Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ek Protokol’ün ilgili maddesinin uygulanamayacağı görüşünde.
Villalon’un görüşü nihai karar niteliği taşımasa da Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda nihai karar konusunda genelde başsavcının görüşüne paralel hareket etme eğilimi hâkim olduğu için Demirkan kararının da Türkiye aleyhine sonuçlanma ihtimalinin çok yüksek olduğu yönünde güçlü sinyaller geliyor.
Beklentiler doğrultusunda olumsuz bir karar çıkması halinde Türkiye’nin hukuki alandaki önemli bir kozu ortadan kalkmış olacağından Brüksel ile Ankara arasında bir türlü başlatılamayan vize liberalizasyonu görüşmelerine ivedilikle başlanıp bu görüşmelerin mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasının önemi bir doz daha artacak.
Türkiye’nin vize konusundaki siyasi engelleri aşmakta zorlandığı, bu nedenle de hukuki süreçlere ayrı bir önem verdiği bir dönemde açıklanacak olan karar Leyla Demirkan’ın 2007’de Almanya’dan istediği vizenin reddedilmesiyle başlayan ve bugüne kadar gelen sürecin sonucu niteliğinde olacak.
Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat edebilmesi açısından olumlu bir kararın temelini oluşturabilecek olan Demirkan davası, Türkiye’de yaşayan davacının 2007 yılında 14 yaşındayken Almanya’daki ailesinin yanına gitmek için yaptığı vize başvurusunun reddedilmesine dayanıyor. Aslında Demirkan’ın hikayesi her yıl on binlerce Türk vatandaşının karşı karşıya kaldığı, hiç de yabancısı olmadığımız bir hikaye.
Demirkan’ın avukatı davayı 1963 Ortaklık Antlaşması çerçevesinde Türk vatandaşlarından vize istenmesinin mümkün olmadığına ve turistlerin pasif hizmet alımı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği tezi üzerine kurdu.
Demirkan’ın avukatının tezinin bugüne kadar taraftar bulduğunu söylemek ise oldukça zor. Üye ülkelerden bu teze yönelik muhalif görüşler daha yargı sürecinin ilk aşamalarında yükselirken Avrupa Birliği Adalet Divanı Başsavcısı Pedro Cruz Villalon’un da geçtiğimiz nisan ayında olumsuz görüş bildirmesi davadan olumlu sonuç çıkma olasılığını çok düşürdü.
Villalon tarafından hazırlanan görüşte, Türk vatandaşı Leyla Ecem Demirkan’ın açtığı davaya temel oluşturan “pasif hizmet alımının” vize muafiyeti için bir gerekçe olarak kullanılamayacağının altı net bir şekilde çizilmişti. Başsavcı, aile ziyareti amacıyla gidilmek istenen bir ülkede pasif hizmet alımı yapılacağı varsayımında bulunularak Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ek Protokol’ün ilgili maddesinin uygulanamayacağı görüşünde.
Villalon’un görüşü nihai karar niteliği taşımasa da Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda nihai karar konusunda genelde başsavcının görüşüne paralel hareket etme eğilimi hâkim olduğu için Demirkan kararının da Türkiye aleyhine sonuçlanma ihtimalinin çok yüksek olduğu yönünde güçlü sinyaller geliyor.
Beklentiler doğrultusunda olumsuz bir karar çıkması halinde Türkiye’nin hukuki alandaki önemli bir kozu ortadan kalkmış olacağından Brüksel ile Ankara arasında bir türlü başlatılamayan vize liberalizasyonu görüşmelerine ivedilikle başlanıp bu görüşmelerin mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasının önemi bir doz daha artacak.