BRÜKSEL —
Son dönemde vize muafiyeti konusunu masada, siyasi temelde çözme konusunda ciddi sıkıntı yaşayan ve bu çerçevede Avrupa Birliği Adalet Divanı başta olmak üzere hukuki kanalları zorlayan bir yaklaşım izleyen Türkiye yine umduğunu bulamadı.
Avrupa Birliği’yle üyelik müzakeresi yürütüp de vatandaşlarına vize uygulanan tek ülke konumunda olan Türkiye’den Leyla Ecem Demirkan tarafından açılan davada işlenen tezler Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından kabul edilmedi.
2007’de Almanya’daki üvey babasını ziyaret etmek isteyen ancak vize talebi reddedilen Demirkan’ın açtığı dava, “turistlerin pasif hizmet alımı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” tezi üzerine oturtuldu.
Avrupa Birliği Adalet Divanı Başsavcısı Pedro Cruz Villalon’un geçtiğimiz nisan ayında açıkladığı, “aile ziyareti amacıyla gidilmek istenen bir ülkede pasif hizmet alımı yapılacağı varsayımında bulunularak Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ek Protokol’ün ilgili maddesinin uygulanamayacağı” yönündeki görüşü Divan tarafından da benimsendi.
Lüksemburg’da açıklanan C-221/11 numaralı kararda Ortaklık Anlaşması’nın, Avrupa Birliği antlaşmalarının aksine tamamen ekonomik amaçlı olduğu, gerek Ortaklık Anlaşması’nın gerekse Ek Protokol’ün temel olarak Türkiye’deki ekonomik gelişmeyi teşvik amaçlı olduğunun altı çizildi.
Avrupa Birliği antlaşmaları çerçevesinde Birlik vatandaşlarına tanınan haklarla kıyaslanabilecek şekilde insanların serbest dolaşımı amaçlı ekonomik özgürlüklerin gelişmesinin ise Ortaklık Anlaşması’nın hedefleri arasında bulunmadığı vurgulandı.
Kararı, “Türk vatandaşlarının hizmet alımı amacıyla Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz girmelerinin mümkün olmadığı” şeklinde basitleştirip özetlemek mümkün. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın aldığı ve pek de sürpriz olmayan karar, Türk vatandaşlarının karşı karşıya olduğu vize sorununda çözümün adresinin hukuki kanallardan çok siyasi kanallar olduğunu teyit eden bir niteliğe sahip.
Beklentiler doğrultusunda çıkan bu karar, Türkiye’nin hukuki alandaki önemli bir kozunu ortadan kaldırırken Brüksel ile Ankara arasında bir türlü başlatılamayan vize liberalizasyonu görüşmelerine ivedilikle başlanıp bu görüşmelerin mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasının önemini bir doz daha artırdı.
Avrupa Birliği, bu konuda izlenmesi gereken yol haritasını aylar önce Türkiye’ye iletti ancak Ankara bu belgeyle ilgili çekincelerini henüz aşamadığından, Brüksel de diğer ülkelere uygulanandan farklı bir yaklaşıma yeşil ışık yakmadığından görüşmelerde şu aşamada önemli bir tıkanıklık yaşanıyor.
Avrupa Birliği’yle üyelik müzakeresi yürütüp de vatandaşlarına vize uygulanan tek ülke konumunda olan Türkiye’den Leyla Ecem Demirkan tarafından açılan davada işlenen tezler Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından kabul edilmedi.
2007’de Almanya’daki üvey babasını ziyaret etmek isteyen ancak vize talebi reddedilen Demirkan’ın açtığı dava, “turistlerin pasif hizmet alımı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” tezi üzerine oturtuldu.
Avrupa Birliği Adalet Divanı Başsavcısı Pedro Cruz Villalon’un geçtiğimiz nisan ayında açıkladığı, “aile ziyareti amacıyla gidilmek istenen bir ülkede pasif hizmet alımı yapılacağı varsayımında bulunularak Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ek Protokol’ün ilgili maddesinin uygulanamayacağı” yönündeki görüşü Divan tarafından da benimsendi.
Lüksemburg’da açıklanan C-221/11 numaralı kararda Ortaklık Anlaşması’nın, Avrupa Birliği antlaşmalarının aksine tamamen ekonomik amaçlı olduğu, gerek Ortaklık Anlaşması’nın gerekse Ek Protokol’ün temel olarak Türkiye’deki ekonomik gelişmeyi teşvik amaçlı olduğunun altı çizildi.
Avrupa Birliği antlaşmaları çerçevesinde Birlik vatandaşlarına tanınan haklarla kıyaslanabilecek şekilde insanların serbest dolaşımı amaçlı ekonomik özgürlüklerin gelişmesinin ise Ortaklık Anlaşması’nın hedefleri arasında bulunmadığı vurgulandı.
Kararı, “Türk vatandaşlarının hizmet alımı amacıyla Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz girmelerinin mümkün olmadığı” şeklinde basitleştirip özetlemek mümkün. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın aldığı ve pek de sürpriz olmayan karar, Türk vatandaşlarının karşı karşıya olduğu vize sorununda çözümün adresinin hukuki kanallardan çok siyasi kanallar olduğunu teyit eden bir niteliğe sahip.
Beklentiler doğrultusunda çıkan bu karar, Türkiye’nin hukuki alandaki önemli bir kozunu ortadan kaldırırken Brüksel ile Ankara arasında bir türlü başlatılamayan vize liberalizasyonu görüşmelerine ivedilikle başlanıp bu görüşmelerin mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasının önemini bir doz daha artırdı.
Avrupa Birliği, bu konuda izlenmesi gereken yol haritasını aylar önce Türkiye’ye iletti ancak Ankara bu belgeyle ilgili çekincelerini henüz aşamadığından, Brüksel de diğer ülkelere uygulanandan farklı bir yaklaşıma yeşil ışık yakmadığından görüşmelerde şu aşamada önemli bir tıkanıklık yaşanıyor.