Amerikan tenisinin erken kayan yıldızı: Arthur Ashe
Grand Slam karşılaşmalarının dördüncü ve son ayağı olan ABD Açık Tenis Turnuvası, her yıl Ağustos sonu ve Eylül başı arasında, New York'un beş bölgesinden biri olan Queens'deki Flushing Meadows'da kurulu USTA Billy Jean King Ulusal Tenis Merkezi'nde yapılıyor ve iki hafta sürüyor.
Turnuva, günümüzde bildiğimiz adıyla ABD Açık Tenis Turnuvası (US Open) olarak anılmadan çok önce, Amerika Ulusal Şampiyonası adıyla 1881 yılında düzenlenmeye başlamıştı. O yıl Rhode Island eyaletinde yapılan ilk turnuvada sadece erkekler tek ve çift kategorileri yer almış, daha sonra turnuvaya 1887'de kadınlar tek, 1889'da kadınlar çift ve son olarak da 1892'de erkek ve kadınlar karma karşılaşmaları da eklenmişti.
1968 yılındaysa “Açık Çağ'a” (Open Era) geçilmesiyle turnuva, ABD Açık Tenis Şampiyonası (US Open) adını aldı. Tenisin modern çağa adımı olarak da tanımlanan ve teniste devrim yarattığına inanılan açık dönemle birlikte profesyonel ve amatörlerin aynı turnuvalara katılmalarına izin verilmeye başlandı. 87 yıllık geleneğin İngiltere ve Fransa'nın ardından Amerika'da da geride bırakılmasıyla hem tenise olan ilgi hem de oyun kalitesi arttı. Sponsorların turnuvalara katılımının artması ise tenisçilerin gelir seviyesini yükseltti ve tenis, gerçek anlamda bir iş alanı haline geldi. Tenisin ticarileşmesi medyanın bu spora olan ilgisini de arttırdı. Bunun sonucunda da tenis oyuncuları medyanın etkisiyle yıldızlaşmaya başladı.
Amerika'yı değiştiren yıl: 1968
Modern tenisin doğum tarihi sayılan 1968, aynı zamanda Amerika'yı kökünden sarsan birçok gelişmenin yaşandığı kritik bir yıl olmuştu. NASA'nın geliştirdiği uzay aracı Apollo 8'in Ay'in yörüngesine ulaşarak etrafında iniş yapmadan 10 kez turlayıp dünyaya güvenli bir şekilde geri dönmesi, Boeing 747'nin ilk uçuşu, Amerika'yı gururlandıran zaferler olmuştu. Ancak medeni haklar savunucusu Martin Luther King Jr. ve Robert Kennedy suikastleri, King'in öldürülmesine tepki olarak Washington'da patlak veren şiddet içerikli ayaklanmalar, Vietnam Savaşı ve savaşı izleyen protesto eylemleri, Medeni Haklar Yasası'nın Kongre'de kabul edilmesi, dünyadaki öğrenci gösterileri, Cumhuriyetçi Partili Richard Nixon'ın başkan seçilmesi gibi olaylar, hem toplumu derinden etkilemiş hem de Amerika'nın değerlerini sorgulamasına yol açmıştı.
Tenis de 1968'de, tam da bu olayların gölgesinde kabuk değiştirip uluslararası çapta bugün bildiğimiz halini almaya başladı. Medeni haklar hareketinin ve ırksal çatışmaların damga vurduğu 1968'de Amerikan tenisinin açık çağa adım attığı yıl ilk ABD Açık Tenis Turnuvası'nın tek erkekler şampiyonu, siyah tenisçi Arthur Ashe'ti.
Günümüzde Williams kardeşlerden tenisin yükselen genç yıldızları 19 yaşındaki Coco Gauff ve 20 yaşındaki Ben Shelton'a, Sierra Leone'li göçmen ailenin oğlu olan ve babası Washington yakınlarındaki bir tenis kulübünde hademelik yapan Frances Tiafoe'ya birçok siyah, tenis dünyasında önemli başarılara imza atıyor. 1950 ve 60'larda beyaz hakimiyetindeki bir sporun zirvesine çıkan ancak hayatı trajik bir biçimde, çok erken sona eren Arthur Ashe'in Amerikan tenisindeki yeri ise çok başka.
Ashe, hala ABD Açık, Wimbledon ve Avustralya Açık turnuvalarını kazanan tek siyah erkek tenisçi
1943'te Virginia eyaletinin başkenti Richmond'da doğan Ashe, çocukluk ve gençlik yıllarını ırk ayrımcılığının ve ırksal gerginliklerin gölgesinde geçirdi. 7 yaşında tenise başlayan Ashe, o dönemde Richmond'da siyahların kullanımına ayrılan bir parktaki tenis kortunda antrenman yapıyordu. Küçük yaşlardan itibaren 1950'li yıllarda Grand Slam turnuvalarında şampiyon olan ilk siyah kadın tenisçi Althea Gibson'ın da antrenörü olan Dr. Robert Johnson'ın kanatları altına aldığı Ashe, Johnson'dan geleceği umut vaadeden siyah bir sporcu olarak beyazların dünyasında varlık gösterebilmek için “ırksal sosyalleşmeyi,” sportmenliği, görgü kurallarını ve asla hakemlerin kararlarına karşı çıkmamayı öğrenmişti.
1958'de Maryland eyaletinde oynanan bir turnuvaya katılan ilk siyah olan Ashe, 1960'larda bir güney eyaleti olan Virginia'da hala bir siyah olarak beyazlarla aynı turnuvalara katılmasının yasak olması ve Richmond'daki kortlara ırk ayrımcılığı nedeniyle girememesi üzerine şartların nispeten daha iyi olduğu Missouri eyaletindeki St. Louis'e giderek lise eğitimine burada devam etti.
1963'te tenis bursuyla girdiği Los Angeles'taki California Üniversitesi'nden (UCLA) işletme derecesiyle mezun olan Ashe, 1965'te Amerika'da üniversite sporlarını yöneten çatı kuruluş NCAA'in tenis dalında tek erkekler şampiyonu oldu. 1966'da ABD Ordusu'na katılan ve West Point'teki ABD Askeri Akademisi'nde veri işlemcisi olarak görev yaparken aynı zamanda akademinin tenis programını yöneten Ashe, 1969'da ordudan ayrıldı.
1970'li yılların tamamını teniste başarıdan başarıya koşarak geçiren Ashe, 1968'de ilk ABD Açık Tenis Turnuvası'nda tek erkekler şampiyonu oldu. O zamandan bu yana bu turnuvada hiçbir siyah Amerikalı erkek, aynı başarıyı elde edemedi. Geçen yılki ABD Açık Tenis'te yarı finale kadar yükselen Frances Tiafoe, İspanyol Carlos Alcaraz'a mağlup olmuş ve Ashe'den sonra ABD Açık Tenis'i kazanan ikinci siyah Amerikalı erkek tenisçi olma şansını yitirmişti.
Ashe, 1970'de Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nı, 1975'teyse o dönemde erkek tenisinde dünyanın bir numaralı seri başı olan Jimmy Connors'ı finalde mağlup ederek Wimbledon'ı kazandı. Ashe, bir sonraki yıl uluslararası ATP sıralamasında ikinciliğe kadar çıkarak küresel çapta kariyerinin zirvesine tırmandı.
Ashe, aynı zamanda erkekler tenisinin en prestijli turnuvalarından biri olan ve ülkelerin yarıştığı Davis Kupası'nda Amerikan takımına seçilen ilk siyah tenisçiydi. Amerikan takımına ilk kez 1963'te çağırılan Ashe; 1968, 1969, 1970 ve 1978'de de Davis Kupası'nda Amerika'yı temsil eden takımın parçası olarak ülkesinin kupayı kaldırmasına büyük katkı sağladı.
Kalp hastasıydı, ama ölümü hiç beklenmedik bir nedenden oldu
Arthur Ashe'in sağlık sorunları, henüz 36 yaşındayken 1979'da New York'taki bir tenis kliniği sırasında geçirdiği kalp kriziyle başladı. Bypass ameliyatı olan Ashe, 1983'te bir kalp ameliyatı daha geçirdi. Bu ameliyattan beş yıl sonra sağ kolundaki felç nedeniyle beyin ameliyatına alınan Ashe'in yapılan testler sonucu HIV enfeksiyonu olan hastalarda sıklıkla rastlanan bir parazit hastalığına yakalandığı ortaya çıktı.
AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü için yapılan testi de pozitif çıkan ve 1992'de bir kalp krizi daha geçiren Ashe, ikinci kalp ameliyatı sırasında yapılan kan naklinde kendisine HIV'li kan verilmesi sonucu AIDS'e yakalandı. AIDS hastalığının henüz yeni yeni tanındığı, AIDS'in bir utanç damgası olduğu ve tedavisinin bulunmadığı 1980'li yıllarda yaşadığı bu talihsizlik sonucu AIDS olan Ashe, hastalığını uzun süre gizli tutsa da 1992'de, USA Today gazetesinin Ashe'in AIDS hastası olduğu konusundaki haberi yayınlamasından hemen önce hastalığını kamuoyuna açıkladı. Ashe, henüz 49 yaşındayken, 1993'te AIDS'in yol açtığı zatürre sonucu hayatını kaybetti.
Sporcu aktivizminin ilk örneklerindendi
Arthur Ashe, 1968 ve sonrasına damgasını vuran medeni haklar hareketi ve beraberinde gelen çalkantılı ortamda siyasi ve sosyal aktivist olarak teniste elde ettiği başarıları kort dışına da taşımış bir sporcuydu. Yoksul kent merkezlerine sıkışmış siyah gençlerin eğitim ve iş olanaklarını genişletmek için çabalayan, Amerika'ya sığınmaya çalışan Haitili mültecilere yönelik muameleye karşı çıkan Ashe, o dönemde Güney Afrika'nın devlet politikası olan apartheid'in sona erdirilmesi için de yoğun çaba göstermiş, hatta 1985'de Washington'daki Güney Afrika Büyükelçiliği önünde düzenlenen protesto eylemine katıldığı için tutuklanmıştı.
Tarihçi Raymond Arsenault'a göre Ashe, Amerikan futbolcusu ve sosyal aktivist Colin Kaepernick'le birlikte ırksal ayrımcılığa karşı milli marşın çalındığı sırada diz çökme eylemini gerçekleştirecek kadar uzun yaşayamadı belki, ancak bugün hayatta olsaydı Ashe'in Black Lives Matter gibi sosyal hareketlerde ön saflarda yer alacağına şüphe olmazdı.
Ashe, AIDS'e yakalandığını kamuoyuna açıkladıktan sonra ölümüne kadar olan 10 aylık süreciyse AIDS aktivizmiyle geçirdi. AIDS hakkında kamuoyunu bilinçlendirmek ve AIDS'in o dönemde inanıldığının aksine sadece eşcinsel erkeklere ya da aynı iğneyi kullanan uyuşturucu bağımlılarına bulaşan bir hastalık olmadığını anlatmak için kendi adını taşıyan bir vakıf kuran Ashe (Arthur Ashe Foundation for the Defeat of AIDS), 1 Aralık 1992'de Dünya AIDS Günü'nde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda tarihi bir konuşma yaparak AIDS araştırmalarına daha çok fon ayrılması çağrısında bulundu.
Ashe, ölümünden iki ay önceyse Amerika'nın kent merkezlerinde yaşayan ve sağlık hizmetlerine yeterli erişimi olmayan yoksul kesimlerin daha iyi sağlık hizmeti şartlarına kavuşturulmasını sağlamak amacıyla Arthur Ashe Institute for Urban Health'i (Arthur Ashe Kent Merkezi Sağlık Enstitüsü) kurdu. Enstitü, sağlık hizmetlerine erişimde ırksal engelleri kaldırmak, özellikle yoksul siyah toplumları etkileyen önlenebilir bulaşıcı hastalıklar konusunda bilinçlenme sağlamak için çalışmalarını sürdürüyor.
Dünyanın en büyük tenis stadyumu Arthur Ashe'in adını taşıyor
254 milyon dolara malolan ve 1997 yılında açılan Arthur Ashe Stadyumu, ABD Açık Tenis Turnuvası'nın en prestijli maçlarının oynandığı ana tesis ve tenisin dünyadaki en büyük arenası. 23 bin 771 koltuk kapasitesine, 90 lüks süite, 5 restorana sahip Arthur Ashe Stadyumu, 1997 yılında hizmete girdiğinde ABD Açık Tenis Turnuvası'nın daha önceki ana tesisi olan Louis Armstrong Stadyumu'nun yerini aldı.
Tenis toplarının daha iyi görünmesini sağlamak için 2005 yılında kort rengi yeşilden maviye değiştirilen Arthur Ashe Stadyumu'na 2016 yılındaysa açılıp kapanabilen bir çatı eklendi. Mimarlık dergisi Architech Magazine'e göre 150 milyon dolara malolan çatı, hava olayları nedeniyle maçlarda gecikme olmasını engellemek için inşa edildi. Tüm stadyumun üzerini kaplayan ve 10 dakika içinde açılıp kapanabilecek şekilde tasarlanan çatı, bilgisayarların kontrolündeki yaklaşık 50 sensörle rüzgar hızı, sismik aktivite, motor hızı, tork ve voltaj gibi etkenlere göre de ayarlamalar yapılarak hassaslığı bozulmadan açılıp kapanabiliyor.
Arthur Ashe Stadyumu'nun ABD Açık Tenis Turnuvası'nın en büyük tesisi olarak hizmete girdiği 1997'de ilk şampiyonlar, erkeklerde Avustralyalı Patrick Rafter, kadınlardaysa İsviçreli Martina Hingis olmuştu. Şimdiye kadarki en başarılı Amerikalı siyah erkek tenisçi olan Arthur Ashe'in açtığı yoldan günümüzde Christopher Eubanks, Frances Tiafoe, Ben Shelton gibi isimler yürüyor.
Hatta Tiafoe, ATP dünya sıralamasında bu yıl Arthur Ashe ve James Blake'den sonra ilk 10'a giren üçüncü siyah Amerikalı erkek oldu. Bu seneki ABD Açık Tenis Turnuvası çeyrek finalinde karşılaşan Tiafoe ve Shelton'ın ATP sıralamasında yükselerek Ashe'in elde ettiği başarıları ilerletecek siyah Amerikalı tenisçiler olup olamayacağınıysa önümüzdeki turnuvalarda gösterecekleri performanslar belirleyecek.